Hezl edebiyatta ne anlama geliyor?

Sözlükte "şaka, latife yapmak, eğlenmek" mânasına gelen Arapça hezl kelimesi "şaka, mizah, latife, alay ve eğlence" anlamlarında isim olarak da kullanılır. Aynı kökten gelen hüzâle de bu mânadadır. Ebû Abdullah İbnü'l-A'râbî'nin, kelimenin sözlük anlamını açıklarken "sert sözün yumuşak ve rahat bir biçimde ifade edilmesi, sözün değişik anlatım tarzlarıyla dile getirilmesi" şeklinde verdiği mâna (Lisânü'l-ʿArab, "hzl" md.) hezlin terim anlamına yakındır. Yeni bazı Arapça sözlüklerde bu kavram hezlî (çoğulu hezliyyât, hezeliyyât) terimiyle karşılanmıştır (Muhammed Altuncî, II, 873).

Hezl kelimesi Kur'ân-ı Kerîm'de bir yerde geçmekte ve burada ilâhî kitabın hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı birbirinden ayıran gerçek ve ciddi bir söz olduğu, şaka ve mizah (hezl) olmadığı belirtilmektedir (et-Târık 86/13-14). Âyette, şaka ve mizah ifade eden sözlerin kesin hüküm bildiren bir niteliğe sahip olamayacağına işaret vardır. Hezl kelimesi birçok hadiste karşıtı olan cid ile birlikte yer almaktadır (meselâ bk. Müsned, I, 410; İbn Mâce, "Ṭalâḳ", 9; Ebû Dâvûd, "Ṭalâḳ", 9; Tirmizî, "Ṭalâḳ", 9).

ARAP EDEBİYATI. Belâgat âlimlerine göre mânaya güzellik veren bedîî sanatlardan sayılan hezlin temel amacı mizah üslûbuyla ciddi bir hususu pekiştirmek olduğundan şaka, latife ve mizahla karışık halde bulunur. Bundan dolayı eski kaynaklarda türün adı, aynı zamanda edebî tanımı olan "el-hezlü'llezî yürâdü bihi'l-cid" veya "el-hezl fî ma'riżi'l-cid" (ciddiyet amaçlı hezl) şeklinde geçer. Hezlin bu çeşidinin edebî bir sanat kabul edilerek belâgat kitaplarında ele alınmasına karşılık ciddiyet amacı taşımayan hezl ve şaka söz konusu edilmemiştir.

Edebiyatta hezl türüne ilk dikkat çeken âlim olan Câhiz (ö. 255/869), İbrâhim b. Hânî'nin açık saçık, eğlenceli, hezl ve mizah karışımı birçok sözünün bulunduğunu belirtmiş (el-Beyân ve't-tebyîn, I, 93), hezl ve mizahın, ciddi meselelerle uğraşmaktan yorulup bunalan kimseleri neşelendirdiğini ifade ederek bu türün yararını anlatmıştır. Hezlde insanı eğlendirip güldüren faktörleri "boş ve saçma sözler, zarif sebepler, garip gerekçeler" şeklinde sıralayan Câhiz (Kitâbü'l-Ḥayevân, III, 5-6) bunlara bedevîlerin sözlerinde, kelâmcılar arasındaki tartışmalarda, ahmakların kendilerini savunmalarında rastlandığını belirttikten sonra örnek olarak birçok nükte ve fıkraya yer vermiştir. İbnü'l-Mu'tezz'in mutlak olarak sözü güzelleştiren unsurlar arasında yer verdiği hezli Necmeddin İbnü'l-Esîr lafzî sanatlardan sayar (Cevherü'l-kenz, s. 211). Diğer bütün bedî' âlimleri ise onu mânaya güzellik veren sanatlardan kabul etmişlerdir. Yahyâ b. Hamza el-Müeyyed, aralarında önemli farklar bulunduğunu söylemekle birlikte hezli tecâhül-i ârif sanatıyla ilgili görmektedir (eṭ-Ṭırâzü'l-müteżammin, s. 438-439). Hezl hakkındaki tanımı kendisinden sonra gelen birçok belâgat âlimini etkilemiş olan İbn Ebü'l-İsba' el-Mısrî'ye (ö. 654/1256) göre hezl, bir övgü veya yergi ifadesinin hoş bir mizah veya güldüren bir müstehcenlik içinde ifade edilmesidir (Taḥrîrü't-taḥbîr, s. 138). Ona göre hezlde nükteli, mizahî ve müstehcen anlatımın altında yatan temel amaç, yani hezlin ciddi tarafı övmek veya yermektir. Ancak İbn Ma'sûm'un da belirttiği gibi hezl sadece övgü ve yergide değil her konuda geçerlidir. Hezl, alay etmek için veya latife amacıyla bir şeyin anılıp zıddının kastedildiği istiâre-i tehekkümiyye ile benzer görünmekle birlikte aslında bunlar birbirinden farklıdır. Tehekküm ciddiyet görünümünde istihza, hezl ise mizah ve alay görünümünde ciddiyettir.

Kaynaklarda hezl ile ilgili olarak kaydedilen birçok örnekte, Kur'ân-ı Kerîm'den iktibas edilen bazı ifadelere mecaz veya kinaye yoluyla hezl üslûbu içinde yer verildiği görülür. Bu konuda Câhiz tarafından yapılan en güzel iktibaslardan biri "mağarada ikinin ikincisi" âyetidir (et-Tevbe 9/40). Abbâsî halifeleri Mu'tasım-Billâh ile Vâsiḳ-Billâh zamanında vezirlik yapan İbnü'z-Zeyyât Muhammed b. Abdülmelik, Câhiz'in yakın dostuydu. İbnü'z-Zeyyât, hasımlarına işkence etmek için yaptırdığı çivili demir tandırda Halife Mütevekkil-Alellah tarafından öldürüldüğü zaman Câhiz oradan kaçmış, sebebini soranlara da, "Tandırda ikinin ikincisi olmamak için" demiştir (İbn Ebû Avn el-Bağdâdî, neşredenin mukaddimesi, s. 143). Aynı şekilde, Kur'an'da yer alan "ekin bitmeyen vadi" (İbrâhîm 14/37) ifadesinin birçok şiirde "cimri kimse" hakkında iktibasen kullanılması da bu nevidendir.

"Ben de şaka yaparım, ancak sadece doğru olanı söylerim" (Heysemî, VIII, 89) sözüyle nezih şaka ve nükteye cevaz veren Hz. Peygamber'in bir kadının sorusu üzerine, "Yaşlı kadınlar cennete girmeyecek" (a.g.e., X, 419) demesi; yine bir başka kadına, "Gözünde ak olan kocan ne yapıyor?" (İbn Kuteybe, Teʾvîlü muḫtelifi'l-ḥadîs̱, s. 293) diye sorması ve muhataplarının üzüldüğünü görünce ilkine, "Yaşlı hanımlar cennete genç olarak girecek"; diğerine de, "Her gözde ak olmaz mı?" diyerek gönüllerini alması, hezlin Resûl-i Ekrem'in dilinden güzel ve nezih örnekleri arasında yer alır.

Ashap içinde başta Nuaymân b. Amr ile Süveybıt b. Harmele olmak üzere (Müsned, VI, 316; İbn Mâce, "Edeb", 24) Hz. Ali, kardeşi Akīl ve oğlu Hasan, Abdullah b. Ömer, Kādî Şüreyh, Ebû Damdam gibi şaka, nükte ve hazırcevaplıkları ile meşhur olan ve bu konuda kendilerinden birçok rivayet bulunan kimseler yanında tâbiîn devrinde ve daha sonraki dönemde yetişmiş Şa'bî, İyâs b. Muâviye, İbn Sîrîn, A'meş, Mu'tezile'den Sümâme b. Eşres'ten ve daha pek çok kimseden gelen bu tür nakiller kaynaklarda zikredilmektedir.

Öncüsünün İmruülkays olduğu söylenen (İbn Ebü'l-İsba', s. 139; İbn Hicce, s. 56) hezle dair Ebû Nüvâs ile Ebû Dülâme başta olmak üzere Beşşâr b. Bürd, Ferezdak, Hammâd Acred, Mutî' b. İyâs, Ebü'l-Atâhiye, İbnü'l-Haccâc gibi şairlerden müstehcen şiirler, mizah, fıkra, nükte ve latifeler nakledilmiştir. Halife Mansûr'un halası defnedilirken Ebû Dülâme'ye, "Bu çukur için ne hazırladın?" diye sorduğunda, Ebû Dülâme'nin "emîrü'l-mü'minînin halasını" şeklinde verdiği cevap (Necmeddin İbnü'l-Esîr, s. 212) güldüren hezlin güzel örnekleri arasında sayılır. Abdülganî en-Nablusî'nin "Bedîiyye"sinde hezl için nazmettiği örnek beyitte Hz. Peygamber'in doğumundan önce meydana gelen olayları anlatırken İran kisrâsı için kullandığı, "Taç düştü kel göründü" sözüyle, Küşâcim'in bir şiirinde cimri bir arkadaşı tarafından yapılan davette aç kalışını, ifade ettiği "Niyetli olsaydım oruç sevabı kazanmıştım" (Nefeḥâtü'l-ezhâr, s. 151-152) cümlesinde yer alan kinayeler mizahî anlatıma güç katmıştır.

Abbâsîler'in ilk dönemlerinden itibaren çeşitli hezl örnekleri derlenip kaleme alınmış, İbnü'n-Nedîm'in el-Fihrist'inde de belirtildiği üzere (s. 158, 161, 170-171, 182, 375-376) pek çok eser meydana getirilmiştir. Bunlar arasında bir kişiye dair haberleri müstakil olarak toplayanlar bulunduğu gibi ahmak, deli, yalancı peygamber, bedevî, tufeyli, cimri, dilenci, Hâricî, nedim, celîs gibi çeşitli gruplarla halife, vezir, vali, fukaha, kurrâ, muhaddis, müezzin-imam, vâiz, kassâs, edip ve şair gibi meslek erbabına ait olanları da vardır. Ancak bu eserlerin hemen hiçbiri günümüze ulaşmamıştır. Câhiz'in Kitâbü'l-Buḫalâʾ, Kitâbü'l-Ḥayevân, el-Beyân ve't-tebyîn'i ile bazı risâleleri içinde (Resâʾilü'l-Câḥiẓ, el-Cid ve'l-hezl, el-Meḍâḥik, el-Mülaḥ ve'ṭ-ṭuraf, Farṭu cehli'l-Kindî, Mufâḫaretü'l-cevârî ve'l-ġılmân) bu tür nakillere sıkça rastlanır. Hezliyyâta yer veren diğer eserler kronolojik olarak şöyle sıralanabilir: Ebû Hiffân el-Mihzemî (ö. 257/871), Aḫbâru Ebî Nüvâs; İbn Kuteybe, ʿUyûnü'l-aḫbâr; Beyhakī, el-Meḥâsin ve'l-mesâvî; İbn Ebû Avn, el-Ecvibetü'l-müskite; İbn Abdürabbih, el-ʿİḳdü'l-ferîd; Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî; İbn Habîb en-Nîsâbûrî, ʿUḳalâʾü'l-mecânîn; Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-İmtâʿ ve'l-müʾânese, el-Beṣâʾir ve'ẕ-ẕeḫâʾir; Ebû Sa'd Mansûr b. Hüseyin el-Âbî, Nes̱rü'd-dür; Ebû İshak el-Husrî, Cemʿu'l-cevâhir fi'l-mülaḥ ve'n-nevâdir, Zehrü'l-âdâb; Hatîb el-Bağdâdî, et-Taṭfîl ve ḥikâyâtü'ṭ-ṭufeyliyyîn, el-Buḫalâʾ; Râgıb el-İsfahânî, Muḥâḍarâtü'l-üdebâʾ; Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî, Aḫbârü'l-ḥamḳā ve'l-muġaffelîn, Kitâbü'l-Eẕkiyâʾ, Aḫbârü'ẓ-ẓirâf ve'l-mütemâcinîn; İbn Saîd el-Mağribî, el-Muḳteṭaf min ezâhiri'ṭ-ṭuraf; İbn Manzûr, Aḫbâru Ebî Nüvâs; Nüveyrî, Nihâyetü'l-ereb; Safedî, Nektü'l-himyân, eş-Şuʿûr bi'l-ʿûr; Ebû Bekir İbn Âsım el-Gırnâtî, Ḥadâʾiḳu'l-ezâhir; İbşîhî, el-Müsteṭraf; Bahâeddin Âmilî, el-Keşkûl, el-Miḫlât; Ahmed el-Havfî, el-Fükâhe fi'l-edebi'l-ʿArabî; Yûsuf Ahmed Mürüvve, Nevâdiru aʿlâmi'l-fükâhe.

Bunlardan başka özellikle hamâse türündeki antolojilerde Ebû Temmâm'dan itibaren "el-Mülah", "ez-Zarf" vb. adlarla anılan bölümlerde hezliyyâta dair örnekler yer almaktadır. Ebü'l-İber el-Hâşimî'nin Halife Mu'tez-Billâh için yazıp 1000 dinar ödül aldığı, tamamı hezl olan bir kasîde-i müzdevicesinin bulunduğu kaydedilir (Ebû İshak el-Husrî, Cemʿu'l-cevâhir, s. 11-12). İbn Zeydûn'un er-Risâletü'l-hezliyye adlı eseri ise hicve dairdir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA