Akaidü'n-Nesefi Nedir?

Delillerden tecrit edilmiş olan bu küçük risâlenin Necmeddin en-Nesefî'ye nisbeti ihtilâf konusudur. Leknevî, Zürkānî'nin Şerḥu'l-Mevâhib'inden naklen, eserin fakih olarak tanınan Necmeddin en-Nesefî'ye değil, kelâmcılığıyla mâruf Burhâneddin en-Nesefî'ye ait olduğunu kaydeder. İsmail Hakkı İzmirli de bu kanaati benimser. Ancak risâlenin ilk şârihi olan Teftâzânî ile Kâtib Çelebi, İsmâil Paşa, Wensinck ve Brockelmann gibi pek çok âlim ve araştırmacı arasındaki yaygın kanaat, eserin Necmeddin en-Nesefî'ye ait olduğu yönündedir. Esasen metnin en eski yazma nüshalarında risâlenin Burhâneddin en-Nesefî'ye aidiyeti konusunda herhangi bir bilgi bulunmamakta, aksine yazmaların hemen hepsinde eser Ömer en-Nesefî'ye nisbet edilmektedir. Ömer en-Nesefî'nin fakih olması böyle bir risâleyi yazmasına engel teşkil etmez. Nitekim risâlenin bir yazmasında yer alan, "Bu, Necmeddin Ömer en-Nesefî'nin ihtisar ettiği bir akaid kitabıdır..." (Süleymaniye Ktp., Hüsnü Paşa, nr. 1160) ifadesinden de anlaşılacağı gibi söz konusu metin, Ömer en-Nesefî'nin kendisinden önceki Nesefî imamların akîdelerinden derlediği bir hulâsa olmalıdır. Risâlenin Ebü'l-Muîn en-Nesefî'ye ait Tebṣıratü'l-edille'nin bir fihristi durumunda olması da bu görüşü destekler. Ayrıca ʿAḳāʾidü'n-Nesefî metnindeki ifadelerle Ebü'l-Muîn en-Nesefî'nin akîde risâlesi ve İbn Ebü'l-Müeyyed Ahmed b. Mahmûd en-Nesefî'nin Risâle fi'l-ʿaḳāʾid'indeki (Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 338/6) ifadeler arasında görülen sıkı benzerlik, onun 687'de (1288) vefat eden Burhâneddin en-Nesefî'den önce yazılmış olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

Risâleye, âlemin gerçek bir varlığı bulunduğuna işaret etmekle başlanır. Bilgi kaynaklarının duyular, akıl ve mütevâtir haberden ibaret olduğu belirtildikten sonra hudûs delili ile Allah'ın varlığı ispat edilir. Risâlede daha sonra Allah'ın sıfatları, kulların fiilleri, insanın fiil işleme gücü (istitâat*), rızık, ecel, kabir hayatı, sual, vezin, havz, cennet, cehennem, günah işleyenin durumu, iman ve küfür alâmetleri, peygamberlere iman, Hz. Muhammed'in peygamberliği, meleklere ve kitaplara iman, keramet, ashâb-ı kirâm arasında üstünlük sırası (tafdîl*), imâmet, Ehl-i sünnet'in kabul ettiği bazı prensipler, bâtınî te'villerin reddi, insanı küfre götüren inanç ve fiiller, kıyamet alâmetleri ve ictihad gibi konulara yer verilir. Risâle meleklerle insanlar arasındaki üstünlük sırasını belirtmekle sona erer. Eserde işlenen konuların tertibi, klasik kelâm kitaplarının tertibine uymakla birlikte, bazı farklılıklar taşır. Risâlenin muhtevasında yer alan imâmet bahsi, Sultan Abdülhamid devrinin son zamanlarında matbu eserlerden çıkartılmıştır. Abdülhamid'in muhalifleri halifenin Kureyş'ten olması gerektiği kaidesini istismar edince o da böyle bir tedbire başvurmuştu (bk. ABDÜLHAMİD II).

Risâlenin en önemli özelliği, İslâm akaidini derli toplu ve öğretici bir tarzda özetlemesi, talebelerin inanç ve fikir yapılarına şekil vermiş olmasındadır. Tâcîzâde Sâdî Çelebî ile Çorumlu Damadzâde Ebûbekir'in Arapça olarak nazma çevirdikleri ʿAḳāʾidü'n-Nesefî, W. Cureton tarafından yayımlanmıştır (London 1843). Macdonald ʿAḳāʾidü'n-Nesefî'yi Development of Muslim Theology (s. 308-315) adlı eserinde İngilizce'ye, C. H. Ziegler tarafından Türkischer Catechismus der muhammedanischen Religion adıyla Almanca'ya (Hamburg-Leipzig 1792) ve Mouradgea d'Ohsson Tableau général de l'Empire Othoman adlı kitapta Fransızca'ya tercüme etmiştir. Risâle, küçük hacmine rağmen İslâm kültür muhitlerinde büyük ilgi görmüştür. Kâtib Çelebi'nin Keşfü'ẓ-ẓunûn'da zikrettiği eserlerle Topkapı Sarayı Müzesi ve Süleymaniye kütüphanelerinde mevcut nüshalardan anlaşıldığına göre bu metin üzerinde yapılan çalışmaların sayısı yetmiş civarındadır. Bu sayının büyük bir kısmını hâşiyeler teşkil etmektedir. Şerhlerinin adedi ondan fazladır. Süleyman Uludağ, adı geçen risâlenin sadece Teftâzânî tarafından şerhedildiğini öne sürmüşse de (Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi [Teftâzânî], s. 61) kaynaklarda mevcut bilgilerle kütüphanelerde bulunan belgeler karşısında bu iddiayı kabul etmek mümkün değildir. Teftâzânî'den başka Şemseddin Mahmûd b. Abdurrahman el-İsfahânî, Ebû Abdullah eş-Şeyh Zeynüddin (el-Ḳavlü'l-vefî), Mollazâde Ahmed b. Osman el-Herevî (Ḥallü'l-meʿâḳid), İbnü'l-Gars Muhammed b. Muhammed el-Hanefî, İbnü'l-Harem el-Endelüsî (ed-Dürre), İbrâhim b. İbrâhim el-Lekānî, Ebü'l-Abbas Şehâbeddin Abdullah b. Muhammed el-Makarrî, Melâmî şeyhlerinden Muhammed Nûrü'l-Arabî ve Şâbâniyye tarikatının önde gelenlerinden Karabaş Velî ʿAḳāʾidü'n-Nesefî'yi şerhetmişlerdir. Kâtib Çelebi'nin ʿAḳāʾidü'n-Nesefî şerhleri arasında zikrettiği İbnü's-Sirâc Mahmûd b. Ahmed el-Konevî'nin el-Ḳalâʾid fî Şerḥi'l-ʿAḳāʾid adlı eseri ise Tahâvî'nin risâlesine yapılmış bir şerhtir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA