Akmanastır Nerededir?

Türk-İslâm tasavvuf tarihinde Deyrieflâtun olarak adı geçen bu manastır, cephesi açık renkte tabii kaya içine oyularak yapılmış olduğu için halk arasında Akmanastır diye tanınmıştır. Selçuklu kaynaklarındaki Deyrieflâtun, yani "Platon'un manastırı" adı ise Konya'da Türk devrinde de çok yaygın olan İlkçağ felsefesinin temsilcisi Platon'un (Eflâtun) hâtırası ile ilgilidir. Evvelce görülerek kopyası alınan Rumca kitâbesine göre Akmanastır, 1067 yılında Markos adında bir keşiş tarafından Spilaiotissa, yani "Mağara Meryemi" adına kurulmuştur. Bu manastır esasında, aslen Konyalı olup, III-IV. yüzyıllarda yaşamış ve Filistin'de Beytülahm (Beytlehem) dışında dağlık ve çorak bir yerde su bularak bir manastır kurmuş ve ölünce oraya gömülmüş olan aziz Hagios Khariton adına yapılmıştı. Bir süre sonra oradan göç eden keşişlerin Konya yakınında Akmanastır'ı kurdukları ve bu sebeple 1067 tarihli kitâbenin de bir tamir veya genişletmeye işaret ettiği tahmin edilmektedir. Bu dinî tesisin ilk nüvesi IX-X. yüzyıllarda kurulmuş olmalıdır. Akmanastır'da bulunan ikinci Rumca kitâbeden ise, buradaki kilisenin Mağara Meryemi'ne ithaf olunduğu ve Bizans İmparatoru II. Andronikos ile Selçuklu Sultanı Keykâvus'un oğlu Sultan II. Mesud'un saltanatları sırasında, patriklik makamında Gregorios varken, 1289 yılında keşiş Mattheos ile Higoumenos (manastırın başrahibi) tarafından tamir ve tezyin ettirildiği anlaşılmaktadır. Yine burada, bu tamiri yaptıran keşiş ve başrahip Mattheos'un 1298 tarihli mezar taşı kitâbesi de bulunmuştur.

Evvelce manastırın avlusunda bulunan ve Selçuklu sandukaları biçiminde olan bir mezarın üstündeki kitâbede, burasının, 1297'de ölen Bizans imparatorları soyundan İoannes Komnenos Mavrozomes'in torunu ve İoannes Komnenos'un oğluna ait bir mezar olduğu yazılıdır. Bazı araştırmacılar (Hasluck) ölünün adını Mikhael Emîr Arslanes olarak okumuşlar, bazıları (Wittek) ise Mikhael Amiras Olanes şeklinde açıklamışlardır. Bu sonuncu çözümü daha sonra değiştiren Wittek, Amiras Olanes (Emîr oğlanı veya oğlu) şeklindeki açıklamanın doğru olmayıp bunu "Emîr'in arslan oğlu" şeklinde anlamanın daha doğru olacağını ileri sürmüştür. Şimdi Konya Müzesi'nde bulunan bu mezar taşının, Bizans imparator soyundan olduğu halde Selçuklu hizmetine giren ve hayatının sonunda Akmanastır'a keşiş olarak çekilen Emîr İoannes Komnenos'un yine hıristiyan olarak ölen oğluna ait olduğu kesindir.

İbn Bîbî'nin Selçuklular tarihinde, Sultan Alâeddin Keykubad'a (1219-1237) karşı bir komployu haber verdiği için kendisine beylerbeyilik verilen ve hükümdarın sadık bendelerinden olan bir Emîr Komnenos'tan bahsedilir. Akmanastır'a 1297'de defnedilen Mikhael, Sultan Gıyâseddin Keyhusrev'in (1192-1196) Bizans'a sığındığı sırada yanında misafir olup kızıyla evlendiği ve sonra beraberinde Konya'ya getirdiği kayınbabası Mavrozomes'in ailesine mensup bir kişidir. Yani bu mezar meşhur Mavrozomes veya Komnenos'a ait değil, sadece onların hıristiyan olarak ölmüş bir torunlarına aittir.

Bu manastırın Türk tasavvuf tarihinde de ayrı bir yeri vardır. Ahmed Eflâkî'nin Menâkıbü'l-ârifîn'inde anlatıldığına göre, Deyrieflâtun'un başrahibi bütün ruhanîlerin ileri gelenlerinden yaşlı ve engin bilgili bir kişiydi. Eflâkî'nin rivayetine göre, Mevlânâ Celâleddin bir gün bir dağın eteğinde bulunan bu manastıra gelerek burada içinde soğuk su çıkan mağaranın (ayazma) dibine kadar inmiş, yedi gün yedi gece o soğuk su içinde oturmuş, sonra kendisinden geçmiş bir halde dışarı çıkıp geri dönmüştür. Yine Eflâkî'ye göre, Mevlânâ'nın torunu Ulu Ârif Çelebi de arkadaşları ile Akmanastır'a gelir, çok bilgili ihtiyar başrahip ile sohbet edermiş. Bir gün başrahip onlara Mevlânâ'nın kerametlerini anlatarak "... Onun candan bir kulu olduğunu ..." söylemiş ve İslâm dininin yüceliğini gösteren bir menkıbesini anlatmıştı. Mevlânâ'nın içinde itikâfa çekildiği bu ayazma Selçuklu devrinde müslümanlar tarafından ziyaret yeri haline geldiğinden, manastırda bir de mescid yapılmış ve buraya vakıflar bağışlanmıştı. Manastır, Kurtuluş Savaşı'na kadar Rumlar tarafından yaşatılmış, 1923'te boşaltıldıktan sonra hızla harap olmuş, önündeki ek binaları yıkılıp ortadan kaldırılmış, sadece kaya içine oyulmuş kilisesi, bir şapeli ve bazı hücreleriyle içinde su bulunan kuyu kalmıştır. 1964'te ise burası askerî depo olarak kullanılıyordu. Halen askerî bölge içinde bulunmaktadır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA