Hâlidiyye

Yetiştirdiği çok sayıda halifeyi İslâm dünyasının çeşitli bölgelerine göndererek tarikatının yaygınlık kazanması için büyük gayret gösteren Hâlid el-Bağdâdî Hâlidiyye'nin kendisinden sonra devamını sağlamak için bazı tedbirler aldı. Bunların başında râbıtanın sadece kendisine yapılabileceğini ilân etmesi gelir. Böylece Bağdâdî tarikatın çeşitli kollara bölünmesini önlemeyi amaçlamış olmalıdır. Ölümünden kısa bir süre önce düzenlediği vasiyetnâmede yerine vasî ve başhalife olarak Şam'daki hankahında ikamet eden İsmâil el-Enârânî'yi tayin eden Hâlid el-Bağdâdî'nin arzuladığı birlik bir müddet sonra dağıldı. Gömüldüğü Şam Hankahı hiçbir zaman bir tarikat merkezi (âsitâne) haline getirilemedi. Çok geniş bir coğrafyada faaliyet gösteren halifeleri bağımsız hareket etmişler, hatta bazan birbirleriyle rekabete girişmişlerdir. Bunun sonucu olarak tarikat yer yer farklı özellikler kazandı. Bununla birlikte genellikle aslî kimliğini korumayı başardı.

Hâlidiyye özellikle Kuzey Irak'ta, Doğu Anadolu'da ve İran'ın Kürtler'in yaşadığı kuzeybatı vilâyetlerinde büyük gelişme gösterdi. Bu bölgelerdeki Hâlidî şeyhlerinin önemli bir özelliği, birkaç ailenin tekelinde bulunan şeyhlik makamının babadan oğula intikal etmesi ve buna bağlı olarak şeyhlerin önemli bir siyasî etkinliğe ve çeşitli imkânlara sahip olmalarıdır.

Hâlid el-Bağdâdî'nin önde gelen halifelerinden olan Osman Sirâceddin et-Tavîlî (ö. 1866) bu tür Kürt-Hâlidî şeyh ailelerinin kurucularındandır. İran sınırlarına yakın bir bölgede oturan Osman Sirâceddin'in hem soyunu hem de tarikat silsilesini devam ettiren kişiler arasında Ömer Ziyâeddin ile (ö. 1900) oğulları Muhammed Necmeddin (ö. 1919), Muhammed Alâeddin (ö. 1953) ve Alâeddin'in oğlu Şeyh Osman Sirâceddin es-Sânî zikredilebilir. 1958'de Irak saltanatı devrilince İran topraklarına geçen Osman es-Sânî (ö. 1997), İran şahının desteğiyle nüfuzunu sadece Kürtler arasında değil İran'ın bütün Sünnî azınlıkları arasında da yaymaya çalıştı. Halkı Şâfiî olan ve XIX. yüzyılın ortalarında Hâlidî tarikatı ile tanışan Hazar denizi sahilindeki Tâliş bölgesinde başarılı oldu. 1979 İran İslâm devriminden sonra İran'dan ayrılıp faaliyetlerini önce Irak'ta, sonra Fransa'da ve Türkiye'de sürdürmek mecburiyetinde kaldı. Kuzey Irak'ta etkin olan bir başka Kürt-Hâlidî silsilesi de Seyyid Tâhâ-yı Hekkârî'nin kurduğu Nehrî silsilesidir. 1880 yılında İran Kürdistanı ile İran Azerbaycanı'nda büyük bir isyanın liderliğini yapan Şeyh Ubeydullah Seyyid Tâhâ'nın oğludur. Irak Kürtleri'nin siyasî hareketlerinde büyük rol oynayan Barzânî şeyhlerinin ilki olan Şeyh Tâceddin Seyyid Tâhâ'nın halifesiydi. Irak krallarına yakınlıkları ile tanınan Bâmernîler'i de bu tür aileler arasında zikretmek gerekir.

Hâlidiyye, Kürt bölgelerinde elde ettiği bütün başarılara rağmen bu bölgelerde çok derin ve tarihî köklere sahip olan Kādiriyye tarikatını büsbütün gölgeleyemedi. Bu iki tarikat zamanla birbiriyle kaynaştı. Birçok yerde, meselâ Mehâbâd Tekkesi'nde hem Nakşî hem Kādirî âyini icra edilmeye başlandı.

Hâlidî şeyhlerinin siyasî mücadelelerde ön plana çıktıkları bir başka bölge Kuzey Kafkasya'dır. Hâlid el-Bağdâdî'nin önde gelen halifelerinden İsmâil Şirvânî, XIX. yüzyılın ilk on yılında Hâlidiyye'nin Kuzey Kafkasya'da yayılmasını sağladı. Bu bölgeye Has Muhammed Şirvânî'yi halife olarak tayin eden İsmâil Şirvânî'nin silsilesini Muhammed Yeragī ve Cemâleddin Gazikumukī sürdürdüler. Yeragī'nin müridlerinden Gazi Muhammed, Kuzey Kafkasya'da Ruslar'a karşı direniş hareketlerini yeniden başlattı. Gazi Muhammed (ö. 1832) ve onun yerine geçen Hamza Beg (ö. 1834) Ruslar tarafından şehid edildi. Cemâleddin Gazikumukī'nin müridlerinden Şeyh Şâmil önemli zaferler elde ederek yirmi beş yıl kadar Ruslar'a karşı koydu ve sonuçta 1859'da teslim olmak mecburiyetinde kaldı. Diğer Hâlidî şeyhleri de XIX. yüzyıl boyunca ve bilhassa 1877'de vuku bulan büyük kıyamda Kuzey Kafkasyalılar'ın direniş hareketlerinde önemli rol oynadılar. 1917'de çarlık rejimi devrilince Uzun Hacı ve Hotsolu Necmeddin adlı iki Hâlidî şeyhi 1921'e kadar varlığını sürdüren Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti'ni kurdular. Sovyetler dönemi boyunca bölge halkı İslâmî kimliğini büyük ölçüde Hâlidî şeyhlerinin gayret ve nüfuzları sayesinde koruyabildi. Kuzey Kafkasyalı Hâlidî şeyhlerinin bir başka özelliği, bölgenin eski örf ve âdetlerinin yerine şer'î kanunların hâkim kılınması için sürekli şekilde teşebbüste bulunmalarıdır.

Hâlidiyye tarikatı, Hâlid'in Mekke'ye halife tayin ettiği Şeyh Abdullah Mekkî'nin müridlerinden Fethullah b. Safar Ali Minâvüzî'nin (ö. 1852) gayretleriyle Rus hâkimiyeti altındaki diğer bir bölge olan İdil-Urallar'a girdi. Kazan Tatarları arasında Hâlidiyye'yi yayan şeyhlerin en etkilisi Çistavlı Şeyh Mehmed Zâkir Efendi'dir. Tataristan ve Başkırdistan Hâlidî şeyhlerinin en önemli lideri ise "mana sultanı" unvanı ile anılan Şeyh Zeynullah Resulev'dir. Buhara Nakşibendî şeyhlerinden icâzet alan Şeyh Zeynullah, 1870'te İstanbul'a uğradığı zaman Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî'ye intisap ederek Hâlidî icâzeti aldı ve memleketine dönünce büyük bir hızla tarikatı yaymaya başladı. Ruslar tarafından memleketinden bir müddet için sürüldükten sonra bazı Tatar ulemâsının engellemelerine rağmen Troytsk şehrinde bir medrese kurdu. Bu medreseyi yalnız Tatar ve Başkırtlar için değil Kazak ve Sibirya müslümanları için de Hâlidiyye'nin bir yayılma noktası ve önemli bir ilim merkezi haline getirdi. Kuzey Kafkasyalı Hâlidî şeyhlerinin aksine siyasî mücadelelerden uzak kalmayı uygun gören Resulev kültür faaliyetlerine daha çok önem verdi. Âlimcan Barudî ve Rızâeddin Fahreddin gibi büyük ilmî şahsiyetlerin Resulev'in müridleri arasında bulunması dikkat çekicidir. Oğlu ve halifesi Abdurrahman 1941'de Rusya ve Sibirya müslümanları Diyanet İşleri başkanlığına getirildi. Bunun dışında, Sovyetler döneminde Hâlidiyye'nin İdil-Urallar'da ne derece faal olduğu konusunda kesin bir şey söylemek mümkün değildir.

Arap dünyasında Hâlidiyye'nin en yaygın olduğu ülke Suriye'dir. Tarikatın Şam'da kök salmasına meşhur Hânî ailesinin büyük katkısı olmuştur. Hâlidiyye'nin temel kitaplarından el-Behcetü's-seniyye fî âdâbi'ṭ-ṭarîḳati'l-aliyyeti'l-Ḫâlidiyyeti'n-Naḳşibendiyye'nin yazarı Şeyh Muhammed b. Abdullah el-Hânî ile (ö. 1862), el-Ḥadâʾiḳu'l-verdiyye fî ḥaḳāʾiḳi ecillâʾi'n-Naḳşibendiyye ve es-Saʿâdetü'l-ebediyye fîmâ câʾe bihi'n-Naḳşibendiyye'nin yazarı Şeyh Abdülmecîd b. Muhammed el-Hânî (ö. 1900) bu ailenin en önemli şahsiyetlerindendir. XX. yüzyılda Şam'da faaliyet gösteren Hâlidî şeyhlerinin çoğunun silsilesi Siirtli Îsâ b. Talha'ya (ö. 1913) ulaşır. Halifelerinden Şeyh Ahmed Küftârû uzun yıllar Suriye Cumhuriyeti müftülüğü yapmıştır. Suriye'nin diğer şehirlerinde de birçok Hâlidî şeyhi faaliyet göstermiştir. Bunlar arasında, silsileleri Hâlid el-Bağdâdî'nin Humus'taki halifesi Şeyh Ahmed Tuzuklî'ye ulaşan ve İhvân-ı Müslimîn'in Suriye kolu ile yakından iş birliği yapan Şeyh Muhammed Hamîd el-Hamevî (ö. 1969) ve Halepli Şeyh Muhammed Nebhân (ö. 1975) Suriye iktidarlarına karşı cephe almışlardır. Lübnan'ın Trablus şehri Hâlid el-Bağdâdî'nin halifelerinden Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî'nin (ö. 1858) zamanından beri Hâlidî tarikatının önemli bir merkezi olmuştur.

Hâlidiyye, Mısır'da uzun mâzisi olan tarikatlar arasında önemli bir gelişme gösteremedi. Gümüşhânevî'nin halifelerinden bir Türk olan Mehmed Âşık Efendi için (ö. 1883) Mısır Hidivi Abbas'ın 1851'de Kahire'de yaptırdığı tekkeye 1954'te Mısır hükümetince el konuldu. Mehmed Âşık Efendi'nin silsilesinin bugüne kadar devam ettiği bilinmektedir. Gümüşhânevî'nin 1873'te Kahire'yi ziyareti sırasında hilâfet verdiği Mısırlı Cevdet İbrâhim (ö. 1932) şeyhlik makamını oğlu Îsâ'ya bıraktı. Mısır'da Hâlidîler'in en hatırı sayılan siması Şeyh Muhammed Emîn el-Kürdî'dir (ö. 1914). Uzun yıllar Haremeyn'de kaldıktan sonra Mısır'a geçen Şeyh Muhammed Emîn önceleri tarikatını yaymaktan çekindi. Ancak daha sonra rüyasında gördüğü mürşidi Şeyh Ömer'in bir emrine uyarak faaliyete başladı. Tasavvufa karşı düşmanca tavırlarıyla tanınan Selefîler'in muhalefetine rağmen oldukça başarılı çalışmalar yapan şeyhin yerine önce oğlu Necmeddin, daha sonra torunu Abdurrahman geçti.

Hâlidiyye'nin İslâm âleminin en uzak bölgelerine kadar yayılmasında Hâlid el-Bağdâdî'nin Mekke'ye tayin ettiği halifesi Abdullah Mekkî (Erzincânî) önemli bir rol oynadı. Onun müridleri arasında yalnız Türkler, Kırım ve Kazan Tatarları değil, Hâlidiyye'yi Güneydoğu Asya'ya götüren Sumatralı Şeyh İsmâil Minangkabavî de bulunuyordu. 1856'da Singapur'a giden Şeyh İsmâil ertesi yıl Riau saltanatının merkezi Penyengat adasına geçerek Sultan Muhammed Yûsuf'un Hâlidiyye'ye intisap etmesini sağladı. Malezya'da Pinang şehrine yakın Pondok Upeh köyünde bir Hâlidî merkezi kuran Şeyh İsmâil halife bırakmadan vefat etti. Abdullah Mekkî'nin ölümünden sonra Mekke'de faaliyet gösteren halifeleri Şeyh Yahyâ Dağıstânî ile Şeyh Süleyman Kırîmî hac yaptıktan sonra bir süre Mekke'de ikamet eden birçok Cavalı ve Sumatralı'ya icâzet vererek tarikatın Güneydoğu Asya'da yayılmasını sağladılar. Kırımlı Şeyh Süleyman'ın halifesi Şeyh Süleyman Zühdü'nün Mekke'de kurduğu Cebelikubeys Hâlidî Tekkesi Güneydoğu Asyalı hacılar arasında büyük şöhret kazandı. Bu tekkede yetiştikten sonra Cava ve Sumatra'nın çeşitli yerlerinde Hâlidiyye'yi yayanlar arasında Şeyh Celâleddin Cangking (Batı Sumatra), Hacı Muhammed Arsat (Cava) ve Şeyh Abdülvehhâb Rokan'ı özellikle zikretmek gerekir. Şeyh Abdülvehhâb, 1868'de Sumatra'nın kuzeyinde Lengkat şehri yakınlarında bir "pesantren" (hem medrese hem tekke vazifesini gören kurum) tesis etti. Bâbüsselâm adıyla da tanınan bu kurum Şeyh Abdülvehhâb'ın vefatından sonra (1926) ilim ve tarikat merkezi ve Sumatra'nın başlıca ziyaretgâhlarından biri oldu. Şeyh Abdülvehhâb'ın tayin ettiği 126 halifeden Hacı Osman b. Muhammed (ö. 1984), Malezya'nın Johor eyaletinde hâlâ faaliyetlerini sürdüren bir Hâlidî pesantreni kurdu. Son devir Malezya Hâlidî şeyhlerinden biri de silsilesi başka bir yolla Şeyh Süleyman Zühdü'ye ulaşan Hacı Ma'rûf'tur (ö. 1994). Bütün ülkede büyük bir saygıya mazhar olan Hacı Ma'rûf'un Negeri Sembilan eyaletinde kurduğu pesantren faaliyetlerine devam etmektedir.

Malezya ve Endonezya Hâlidî şeyhlerinin bir özelliği de müridlerini yılın muhtelif zamanlarında süresi on ile kırk gün arasında değişen bir nevi toplu halvete sokmalarıdır. Ortadoğu Hâlidîleri arasında pek rastlanmayan bu uygulamanın ne zaman ve kimin tarafından tarikat usullerine ilâve edildiği bilinmemektedir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA