- Göründüğü kadarıyla ikiniz de mazbut sanatçılarsınız.
- B.İ: Size öyle geliyor (gülüyor).
- En azından fazla ortalarda görünmemeye çalışıyorsunuz. Sizin ortamınızda bu zor olmuyor mu?
- B.İ: Ben nasıl yetiştiysem bu yaşıma kadar, öyle yaşamaya devam ediyorum. Zaten eskiden de magazinel yerlere gitmiyordum, şimdi de gitmiyorum.
- B.K: Bu konuda, şu anlamda sana katılmıyorum, yanlış anlama... Cep telefonları çıktığından beri, hiçbir gazetecinin olmadığı bir yere gitseniz bile orada sizi çekip, bunu gazeteye yollayan birileri olabiliyor. Yani artık 'Gazetecilerin olduğu yere gitmeyelim, görünmeyelim,' gibi bir şey yok.
- Peki siz nasıl insanlarsınız? Günlük yaşantınız nasıldır, hangi filmleri izlersiniz, hobileriniz neler?..
- B.İ: Ben çalıştığım zamanlarda hayatım bitiyor, ortalama haftanın altı ya da yedi günü sette oluyoruz. Boş vakitlerimizde ancak uyuyoruz, olabilirse arkadaşlarımız, ailemizle bir yemek yiyoruz. Herkesin farklı hobileri var. Ben ya spora gitmeye ya da aileme, arkadaşlarıma vakit ayırmaya çalışıyorum. Bir şeyler okuyorum, izlemediğim filmleri izlemeye çalışıyorum.
- Çocuk istiyor musunuz siz de?
- B.İ: Evet, en kısa zamanda çocuk sahibi olmak istiyorum.
- Gerçekçi bir istek mi bu, yoksa hayal mi?
- B.İ: Şu an bir hayal.
- Neler izlersiniz, hangi yönetmenleri seversiniz?
- B.İ: Çok var. Ama en çok Coppola'yı seviyorum.
Baba, benim en sevdiğim filmlerdendir, oradaki oyuncular da.
- Oyunculuğa başlamak için sizi etkileyen birileri var mı?
- B.İ: Benim oyunculuk serüvenim, tiyatro kurslarıyla başladı. Ama 19-20 yaşıma kadar tiyatroya gitmişliğim de yoktu, hayatımda öyle bir şey yoktu yani.
- Nasıl oldu o halde bu iş?
- B.İ: Bilmiyorum. İçine kapanık, sıkılgan bir çocuktum. İzmir'de böyle aylak aylak gezerken, bir afiş görüp büyük bir cesaretle (hiç o zamana kadar böyle cesaretli bir hareketim olmamıştı), tiyatro kurslarına başlamamla hayatım değişti. Tiyatroyla, oyunculukla, sinema gibi şeylerle tanışmam 20'li yaşlardan sonra oldu. Üç yıl sonra da konservatuvara girip istanbul'a geldim.