- Karakter çok mu hoşunuza gitti, Yeşilçam filmlerini çocukluğunuzdan beri izlerdiniz de 'Bir kere de ben böyle bir rol oynayayım,' mı dediniz?
- B.İ: Böyle bir rol oynadım zaten bir kere.
Ihlamurlar Altında'ki rolüm de böyleydi. Onda da Türk filmlerinden klişeler vardı. Ben böyle hikâyeleri seviyorum, çok sıcak oluyor.
- B.K: Bu yıl okuduğum senaryoların arasında en iyisinin bu olduğunu düşündüm. Karakter çok çarpıcı geldi. 'Üç yıl oynadığım karaktere ters bir şey olsun, artık insanların kafasındaki o donuk, gülmeyen, hareket etmeyen kadından kurtulayım,' istiyordum. Yani benim kabul etmeme şansım olamazdı bu rolü.
- Yani sizin için Şehrazat'tan kurtuluştu bir nevi...
- B.K: Yanlış anlaşılmasın, çok büyük bir ekiple çalıştım ve büyük bir şanstı benim için Şehrazat. Önümde çok uzun bir yol açtı, bunu iyi değerlendirmek veya değerlendirmemek benim elimdeydi. Bir şekilde çok reyting yapan bir işti, magazinel kısmı vardı, çok yaralar aldım ama çok da iyi şeyler kazandırdı bana. Ama şunu anlatmaya çalıştım: 'Bu işi yapan yönetmenler nasıl olur da benim sadece bunu oynayabileceğimi düşünebilir?' Sonra kendi kendime 'Çok iyi oynadım bu kadını ben,' dedim. Bundan bu sonucu çıkardım sonunda ben de.
- B.İ: Televizyonda bir rol oynadığınız zaman, kitleler çok memnun kaldığında ve seyirciyle ilk defa o projede buluşuyorsanız işiniz zor. Sizi hep o rolle anacaklar, hep ona benzer rollerde oynayabileceğinizi düşünecekler. Böyle handikapları oluyor.
- Hangi dizi nasıl, neden tutar, bu konuda bir görüşünüz var mı?
- B.İ: Türkiye'de tutan bazı klişeler vardır. Doğru kastı, ekibi, senaryoyu o klişeler üzerine yakaladığınızda, başarı bir şekilde oluşuyor ama bunu bilsek bile bu her zaman oluşmayabilir. Bir an denk gelecek, bütün bileşenler bir araya gelecek ve o iş tutacak.
- B.K: Çok kısa zamandır bu piyasanın içindeyim ama bildiğim kadarıyla 'ayakta durmaya çalışan kadın' hikâyeleri, seyirciyi her zaman derinden etkiliyor,
Aliye, Zerda, Binbir Gece'de olduğu gibi.