En az dört saat takan ve 22 yıl önce üretilen ilk Swatch'a kimsenin dokunmasına izin vermeyen sıradışı, çılgın bir girişimci Nicolas Hayek. Kendini işadamı olarak değil, girişimci ve sanatçı olarak tanımlıyor. Hayek, İsviçre'nin en sevilen isimleri arasında yer alıyor. Söyleşi sırasında İsviçre'de yayımlanan bir gazetenin baş sayfasında ülkenin başbakanıyla birlikte yer alan fotoğrafını gösteriyor ve şunları söylüyor: "Saat imparatoru diye yazmışlar. İsviçre'de beni seviyorlar. Saat üreticileri batmak üzereydi. Bankalara borçlarını ödeyemedikleri için şirketleri ellerinden gitmişti. İşçi çıkarıyorlardı. Dünyaca ünlü İsviçre saatlerini yeniden hak ettiği yere getirmek için beni çağırdılar. Ben de 'durun bir dakika! Fabrikaları kapatmıyoruz. Üretim adetlerini yükseltiyoruz' dedim. Yani herşey böyle başladı. Her yıl en az bir marka bünyemize katılıyor. Biz Swatch'ın dışında sahibi olduğumuz bütün markaların kendi kimliklerini korumalaına dikkat ederek, satışlarını yukarı çekiyoruz." Swatch'ın Türkiye'deki operasyonuyla da ilgili kısa bir not. 2000 yılında Eren Holding'le temsilcilik anlaşması imzalayan Swatch 23'e ulaşan mağaza sayısını bu yıl 34'e çıkarmayı hedefliyor. Swatch'ın satışı 2003'te bir önceki yıla göre yüzde 65 oranında artmış. Özetle Swatch Türkiye'de de çok satıyor. Nicolas Hayek'le İsviçre'de yaptığımız söyleşiye kaldığımız yerden bugün de devam ediyoruz....
* Siz 'kurtarıcı' diye çağrılmışsınız ve endüstrinin hiç beklemediği bir fikri uygulayıp, milyonlarca adet de plastik saat üreterek saat sektörünü krizden çıkarmışsınız. İşe yaramayabilir, krizi daha da derinleştirebilir diye hiç mi korkmadınız?
Ben hayatta sadece iki şeyden korkarım. Ölümden ve vergiden! Başka hiçbir şey beni korkutamaz. Biz kalitesi yüksek, maliyeti düşük saatler üretmeyi başardık. Swatch'ı tanıttıktan hemen sonra satışlar füze hızıyla gitti. 5 milyon, 10 milyon, 15 milyon... Herkes Swatch satın almaya başladı. Bankalara olan borçları da ödedik.
* Yani saat üreticileri size hiçbir zaman kızmadı?
Hayır tabii ki. Beni seviyorlar. İsviçre'de sokakta yürüdüğüm zaman herkes beni durduruyor. Üreticilerin yapacak hiçbir şeyi kalmamıştı ki. Fabrikalar kapanmak üzereydi. İşçileri işten çıkarıyorlardı. Onların hayatlarını, şirketlerini kurtardım.
* Yapmak isteyip de henüz fırsat bulamadığınız bir şey kaldı mı hayatınızda?
Bakarsanız, benim her yıl en az bir yenilikle İsviçre'yi ve dünyayı tanıştırdığımı görürsünüz. Mercedes Benz'le otomobil dahi yaptım.
* Ama örneğin Swatch markalı giyisiler, ayakkabılar yok henüz. Neden saatin dışında Swatch markasıyla başka ürünler de üretmiyorsunuz?
Her marka dışarıya bir mesaj verir. Eğer senin mesajın 'Biz dünyanın en iyi saat üreticisiyiz' ise ve siz çikolata, giyisi ya da ayakkabı yapmaya başlarsanız her şeyi kaybedersiniz. Aslında bir dostumun büyük ısrarı oldu zamanında. Lütfen deneyelim diye tutturdu ve sonunda 30 milyon dolar kaybettik.
* Günümüzün saatlerinin büyük bir kısmı aksesuvar, zamanı göstermesi ise bir artısı gibi sunuluyor sanki...
Ben ne zaman sinirli, mutsuz ya da gergin olsam, odamın kapısını kapatırım. Beethoven'dan bir piyano konçertosu eşliğinde kolumdaki bu saati Breguet'i çıkarıp seyretmeye başlarım. El yapımı bir sanat eseri. Aklınıza bu saati seyrederken zamana bakmak asla gelmez ki... Bir başka Breguet daha var örneğin. Napoleon Bonaparte, Winston Churchill, Victor Hugo, Arthur Rubinstein gibi tarihte pek çok ünlünün tercih ettiği bir marka olmuş. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bir çok padişahın da tercihiymiş.
* Bu markanın da sahibi şimdi sizsiniz öyle mi?
Yönetimini devraldım ve hemen satışlar dört kat arttı. Brequet saatlerin en ucuzu 100 bin dolar.
* Henry Ford'un hayali herkesi otomobil sahibi yapmaktı. Sizin hayaliniz nedir?
Ben herkesin en az beş saati olmasını istiyorum.
* Beş saat mi?
Bana söyleyin bir erkeğin ortalama kaç kravatı vardır? Peki ben yardım edeyim, en az 10 ama yüzlerce kravatı olanlar da var değil mi? Üstelik kravat saatten çok daha pahalı. Swatch dekorasyon. Mücevher. Her kıyafet değiştirdiğinizde saatinizi de değiştirmelisiniz.
