Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Terörle mücadelede 30 Eylül ve 1 Ekim kriterleri

Gerek Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 30 Eylül, gerekse Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 1 Ekim konuşmalarında, tüm yakıcılığı ile devam eden terör olaylarının önemli yer tutması muhtemel. Gül ve Erdoğan'ın terörle mücadeleye vurgu yaparken, demokratik çözüm adına mesajlar vermesi de sürpriz olmayacak.
Ama bu konu oldukça hassas.
Bir kere, toplum, teröristlerin sert askeri önlemlerle etkisiz hale getirilmesini destekliyor. Bırakın müzakereyi, konuşma kanallarının açık tutulmasına bile tepkili olanlar çoğunlukta.
İkincisi, devletin ortak aklı henüz makul yöntemler üzerinde tam mutabakat tesis etmiş değil.
Ve üçüncüsü, Kürt siyasetinde de ciddi muhatap ortada görünmüyor.

***

Ankara'daki zihni karışıklığın arka planında "siyasi ekol farklılıkları" yatıyor.
Halen etkinliğini hissettiremeyen bir kanat, devletin elindeki tüm enstrümanları kullanmasından yana. Buna, İmralı da dahil, Oslo benzeri görüşme zemini de. Hatta, Terörle Mücadele Yasası değişikliği bile hazırda tutuluyor.
Buna karşın, bugün ağır basan güvenlikçi politikaların temsilcileri, 2009'daki açılım sürecinin yanlış olduğunu, KCK operasyonlarının ertelenmesine yol açtığını, terör örgütünün başka bir aşamaya geçmesine zaman kazandırdığını iddia ediyor.
***

Makul kadro, "12 Eylül 2010 anayasa referandumu ile 12 Haziran 2011 seçimlerinin diyalog iklimi sayesinde huzurla tamamladığını" savunuyor.
Şahinler grubu ise "KCK gerçeği ile yüzleşmekte geç kaldık. Son operasyonlar sayesinde terör örgütü PKK, Kürt Baharı benzeri kitlesel kent eylemleri organize edemedi ve kırsala sıkışıp kaldı" diyor. Neresinden bakılırsa bakılsın her iki tarafın da haklı olduğu zorlu bir tablo ile karşı karşıyayız!
***

Gelinen noktada, 14 Temmuz 2011 Silvan saldırısı sonrasında geliştirilen terörle mücadele konseptinde sınırlı esnemenin ip uçları alınıyor.
Örneğin, İmralı'nın yeniden denkleme dahil edilmesi...
Öcalan'ın, PKK'nın silahlı kanadına hakim olamadığı artık kabul ediliyor. Buna karşın, terör örgütünün dağ kadrosunun devletle çatışma ortamına sürüklemek istediği Kürt kökenli halk üzerinde etkisini koruyor.
BDP'li vekillerin, sözde "İmralı" derken, özde "Kandil" dediği de biliniyor.
***

Yeni arayışlar ister istemez, iki ucu keskin bıçak gibi işliyor.
1- Yürekleri dağlayan şehit haberleri karşısında terör örgütünün uzantıları ile temas kurulması bile siyasi risk yaratıyor.
2- Ateşin durması, silahların bırakılması için nabız yoklanmasa bu kez Ekim 2013 yerel seçimleri için tehlikeli viraja giriliyor.
3- Hali hazırdaki güvenlikçi politikalara destek veren ve erken yerel seçime 'evet' diyen MHP'nin, müzakere masası kurulur kurulmaz yeni anayasa temelinde AK Parti ile işbirliğinden uzaklaşacağı anlaşılıyor.
4- Karşılıklı aldatılmışlık duygusu içinde devletle örgütün, "güven ortamı" tesis etme şansı zayıflıyor. Devlette, "Örgüt ağır darbe aldı. Terörden medet uman siyasetin hiç şansı kalmadı. Taviz verilmesin" tezi ön plana çıkarken örgütte, "Yine bir seçim öncesi bizi kullanacaklar, oyuna gelmeyelim" havası seziliyor.
Özetle...
Terörle mücadelenin güncellenen yol haritasını görmek, terör sorunu ile Kürt sorunu arasındaki ince çizgiyi öğrenmek isteyenler için öncü gösterge Başbakan'ın kuracağı kadro olacak. Hem partide hem de kabinede...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA