Avrupa'daki kaderini kendisi çizecek Beşiktaş'ın evinde Stoke City'yi ağırladığı maç öncesi iki tane öngörümüz vardı. İlki, beraberliğin yettiği iki takımın da kontrollü bir oyun oynamasıydı. İkincisi ise, futbolun oyuncuları içine çekip gerçek bir maç gibi sahada mücadele edilmesiydi. Dün gece İnönü'de ikincisini izledik.
İlk yarıya baktığımız zaman yine kontrol Beşiktaş'ın elindeydi. Ama skor olarak geriye düşüldüğünde kısa süreli bir panik yaşandı. Özellikle Dinamo Kiev'in Maccabi Tel Aviv karşısında öne geçtiği haberi 'acabaları' beraberinde getirdi. Bu da hem futbolcular hem de tribünlerde moral bozukluğuna neden oldu. Ama öyle bir ikinci yarı oynandı ki dün gece bırakın berabere kalıp gruptan çıkmayı, herkesin tek istediği liderlik oldu. Ve bu da başarıldı.
Futbolda golün büyüsü vardır. Fernandes'in penaltı golüyle beraberliği yakalamamız ile Ukrayna'dan gelen gol ve kırmızı kart haberleriyle tablo bir anda değişti. Rakibini bir anda sahasında esir alan ve üst üste yakaladığı pozisyonlarla, "Ben bu maçı kazanabilirim" diyen bir Beşiktaş ortaya çıktı.

FERNANDES SAHNE ALDI
İlk yarıda etkisiz kalan savunmadaki kanat oyuncuları, ikinci yarıda hücumlara katkı sağlayınca galibiyete ulaşmak da kolay oldu.
Dün geceki Fernandes'e ayrı bir paragraf açmak lazım. "Ben bugün futbol oynamak istiyorum" diyerek sahneye çıkan Fernandes, galibiyette büyük pay sahibi oldu. Ayrıca son dönemde büyük bir çıkış yakalayan Mustafa Pektemek'i de unutmamalı. Hep golü düşünen ve kalenin üzerinde olan bu oyuncu dün gece de kritik bir gole imza attı.
Maç maratonunda iyi futbol ve galibiyetlerle dikkat çeken Beşiktaş, hem Avrupa Ligi'nde gruptan lider olarak çıktı hem de ligde zirve yarışında kaldı. Üstelik sakat Quaresma'nın yokluğunu hissetmeden. Bu istek ve arzuyla oynayan Beşiktaş takımının Avrupa'da yolunun uzun olduğunu düşünüyorum.