Dinar nedir ?

Kelime Grek-Latin menşeli denariustan (aureus) Arapça'ya geçmiş ve İslâm dünyasında genel olarak altın para karşılığında kullanılmıştır. Ağırlığı bir miskal olarak darbedildiğinden bu adla da anılan dinar (çoğulu denânîr) aslında bir Bizans para birimiydi. Constantin tarafından solidus adıyla basılan nizamî olarak 4,5479 gr. ağırlığındaki bu altın sikke daha sonra nomisma, besante, denarion xriseon veya denarius aureus adlarıyla anılmış, Câhiliye devrinde Suriye ile ticarî münasebetlerde bulunan Mekkeliler tarafından kullanılmıştır. Arapça'ya dînâr şeklinde geçen bu kelime Kurân-ı Kerîm'de de yer almıştır (Âl-i İmrân 3/75). O dönemde para olarak kullanılan ve genellikle bir miskal ağırlığında darbedilen dinarın giderek altınla eş anlamlı hale gelip birbirinin yerine kullanılması yaygınlık kazanmıştır. Klasik İslâm dinarından uzaklaşıldığı ve başka esaslar üzerine altın para darbedildiği zamanlarda bile altın sikkelere dinar denilmiştir. Nitekim Fâtih Sultan Mehmed tarafından Venedik dukası standardında bastırılan sultânî adlı altın sikke kadı sicillerinde "dînâren Sultân Muhammed Hâniyyen" şeklinde geçmektedir (Bursa Kadı Sicili, nr. 4A, vr. 158b). Bununla birlikte XV. yüzyıldan itibaren altın para anlamındaki dinar yerini filori, eşrefî gibi altın para birimlerine ve XIV. yüzyılın başından beri kullanılan sikke-i hasene gibi deyimlere bırakmıştır.

İslâm Dinarı. Suriye ile yapılan ticaret dolayısıyla (Kureyş 106/1-2) İslâmiyet'ten önce Araplar tarafından bilinen ve kullanılan Bizans dinarı, İslâm'ın doğuşu ve yayılışı sırasında bir süre daha tedavülde kaldı. Orijinal İslâmî sikke olarak ilk dinar darbının Halife Abdülmelik b. Mervân tarafından 77 (696) yılında gerçekleştirildiği bilinmektedir. Bu arada Bizans altınının kullanımı da devam etti ve para darbı gerektiğinde mevcut alışkanlıklara ters düşmemek için İslâm darphânelerinde yine Bizans altını basıldı. Bizans dinarı darbedilirken ilk zamanlarda, üzerindeki Hıristiyanlık sembolü olan haçların tâdili veya kaldırılmasıyla yetinildi. Daha sonra bunların üzerine İslâm inancını belirten yazılar kazındı ve sonunda da resimsiz İslâmî dinarlar darbedildi. Resim bulunmadığından ve üzerindeki yazılar nakış görünümünde olduğundan özgün İslâm dinarı menkuş adıyla da anılırdı. Bu duruma gelmeden önce Bizans dinarları çeşitli aşamalarda, üzerindeki haçların yatay kolları kaldırılarak veya üst kısmı atılıp "T" şekline getirilerek ve ön yüzde imparatora ait resim de biraz basitleştirilerek darbedilmiş, sonraları arka yüze "Bismillâh lâ ilâhe illallah vahdehû Muhammedün resûlullah" ibaresi yazılmıştır. Daha sonra ise ön yüzüne Abdülmelik'in kılıç kuşanmış resmi konularak yukarıdaki ibare bu yüze nakledilmiştir. Arka yüze de "Bismillâh duribe hâze'd-dînâr (الدينار) senete erbaa ve seb'în" yazısıyla dinarın basıldığı tarih kaydedilmiştir. Bu dinarın 76 (695) ve 77 (696) yıllarında darbedilmiş örnekleri bilinmektedir. İlk orijinal İslâm dinarı kabul edilen 77 tarihli paranın ön yüzünde üç satır üzerinde kûfî yazıyla, "Allāhü ahad Allâhü' / s-samed lem yelid / ve lem yûled" ibareleri; bunun çerçevesinde "bismillâh duribe hâze'd-dînâr fî seneti...", arka yüzünde ise "lâ ilâhe ill / allāhü vahdehû / lâ şerîke leh" ve çerçevesinde "Muhammedün resûlullah erselehû bi'l-hüdâ ve dîni'l-hakkı li-yuzhirahû ale'd-dîni küllih" ifadeleri bulunmaktadır. İlk İslâmî dinarların yarımlık ve üçte birlikleri de basılmıştır. Bunların yüzeyleri daha küçük olduğundan üzerlerindeki yazılar da azaltılmıştır. Tevhid ifadesinde "lâ şerike leh" atlanmış, diğer yüzün ortasına üç satır halinde besmele nakşedilmiştir. Çerçeveye ise "duribe hâze'n-nısf" veya "hâze's-sülüs" gibi dinarın yarım ve üçte bir olduğunu belirten ifadeler konulmuştur. Sülüs dinarda tevhid ifadesinin "vahdehû" kelimesi de kaldırılmıştır.

72-77 (691-696) yılları arasında gerçekleşen bu gelişmelerden başka Muâviye'nin ve kardeşi Abdullah b. Zübeyr adına Mus'ab b. Zübeyr'in Irak'ta dinar bastıkları söyleniyorsa da bu husus nümismatlar tarafındank henüz doğrulanamamıştır.

Emevîler'de altın darbı tekeli halifeye tanındığından paralar hilâfet merkezinde basılırdı. Bu yüzden o dönem sikkelerinde darp yeri yoktur. Abbâsîler'de de Me'mûn'a kadar aynı durumun söz konusu olduğu söylenirse de Bağdat Müzesi'ndeki Hârûnürreşîd zamanına ait dinarların bazılarında darp yeri belirtilmiştir. İfrîkıye'de (bununla Kayrevan kastedilir) ve Abdülazîz b. Mervân'ın Mısır valiliği sırasında Fustat'ta dinar darbı yapılmışsa da üzerindeki yazıların Meşrikī yani Şam yazısı olduğuna bakılarak bu paranın Şam'da darbedilip Mısır, Kuzey Afrika ve Endülüs'e gönderildiği ileri sürülmektedir.

Kayrevan'da darbedilen en eski İslâm dinarı 100 (718-19) tarihlidir. Burada daha sonraki yıllarda da dinar darbı yapılmıştır. 104-109 (722-727) yıllarına ait tarih taşıyan dinarlara rastlanmamakla birlikte 110-127 (728-745) yılları arasında basılmış dinarlar müze kataloglarında bulunmaktadır. Yazı bakımından doğudakilere benzeyen bu dinarlar orijinal İslâmî para haline gelinceye kadar doğudaki gibi bazı aşamalardan geçilmiştir. Ancak bu sikkelerin üzerindeki yazılar Kartaca'da basılan Roma ve Bizans sikkelerindeki gibi Latince'dir. Hatta Mûsâ b. Nusayr'ın Afrika valiliği sırasında 85 (704) yılında darbedilen dinarın ön yüzünde Herakleios ile oğlunun büstleri, arka yüzünde ise "T" harfine benzeyecek şekilde tâdil edilmiş, tepesi olmayan bir haç bulunmaktadır. Ön yüzde çerçevede kelime-i şehâdetin Latince karşılığının, arkasında ise besmelenin ve dinarın basıldığı yerin Latince tercümesinin kısaltılmış şekli bulunmaktadır. Bu sikkelerin ön yüzünde kelime-i şehâdetin Latince kısa şekli olarak NNESDSISDCVINSA (NoN ESt Deus niSI Solus Deus CVI Nin Socius Alisus) harfleri, arka yüzünde besmele ve basıldığı yerin kısa şekli olarak INNDIMSRCHSLD ve FRIN AFRIC (IN Nomine DominI MıSeRıCordrıs Hic SoLiDus FeRitus IN AFRICa) harfleri yer alır. 96 (715) ve 97'de (716) basılan Kuzey Afrika dinarlarında resim yerine ön yüzünde iki satırda "Muhammedün resûlullah", arka yüzünde yine iki satırda "Lâ ilâhe illallah", her iki yüzün çerçevesinde Latince bazı harfler yer almaktadır (Nakşibendî, I, 27). Endülüs'te darbedilen 93 (712) ve 98 (717) tarihli dinarlar üzerindeki Latince kısaltmalar ise biraz daha farklıdır. Afrika ve Endülüs'te darbedilen halis İslâmî dinarların yarım ve sülüsleri de basılmıştır. Bu iki yerde, muhtemelen Emevî Devleti'nin yıkıldığı 750 yılına kadar dinar darbı devam etmiş olmalıdır. Ancak bunların örnekleri henüz bulunamamıştır. Daha sonra Endülüs'te Halife III. Abdurrahman zamanında 317 (929) yılında tekrar basılıncaya kadar dinar darbına ara verilmiş, Vizigotlar zamanında olduğu gibi burada sadece gümüş para (İslâm dirhemi) basılmıştır.

Dinarın Tartısı ve Rayici. Bizans stili İslâmî dinarlar, Sâsânî-İslâmî dirhemler gibi Bizans'ta ve İran'daki eski ağırlıklarını korumuştur. Bir Roma libresinden (327,45 gr.) 4,54 gr. ağırlığında yetmiş iki adet Bizans tipi İslâmî dinar kesilirdi. VII. yüzyılın başında Bizans-İran savaşı ve bunun kendilerine yüklediği masraf dolayısıyla her iki devletin sikkelerini bir miktar ayarlamış olmaları muhtemeldir. Bu yüzden İlk Bizans tipi dinarların ağırlığı 4,40 gr. civarında basılmıştır. Fakat Abdülmelik b. Mervân'ın ıslahından sonra İslâmî dinar şer'î miskal ağırlığı olan 4,25 gr. ağırlığında basılmaya başlanmış, yani 21 küsur kırat yerine birim ağırlığı 20 kırat kabul edilmiştir. 2,97 gramlık şer'î dirhem de 14 kırat olmuştur (kırat 0,2125 gr.). Zekâtın nisabı 200 dirhemde 5 dirhem, 20 dinarda ise yarım dinar olarak tesbit edildiğine göre dinar 10 dirheme, cizyenin de varlığa göre üç kademeli 48, 24, 12 dirhem veya 4, 2, 1 dinar olarak tesbit edildiğinde ise 12 dirheme gelirdi. Bu hesaba göre altının bir ünitesiyle birinci durumda 8,8 ünite, ikinci durumda 10,5 ünite gümüş alınabileceği ortaya çıkar. Halife Abdülmelik dinarın rayicini 20 dirhem takdir ettiğine göre bir dirhem altınla 14 dirhem gümüş alınabilirdi. Bizans'ta bu nisbet bire on sekiz, hıristiyan Batı Avrupa'da ise bire on ikidir. Yakındoğu İslâm dünyasında gümüş daha değerli olduğu için Bizans'a altın götürüp gümüş madeni veya para getirmek daha kârlıydı. Altını tükenen ve değer kazanan Avrupa'da ise bu değerli maden sadece saklanmaya başlandığından tedavülde yalnız gümüş para kalmıştır. 1252'de Floransa'da fiorino darbına kadar Batı Avrupa'da gümüş para rejimi varlığını sürdürmüştür. Emevî Halifesi Abdülmelik zamanındaki rayicin ne kadar devam ettiği belli değildir. Dinarın 4,25 gramlık ağırlığı, iyi durumda olan dinarların ağırlığı ile I ve II. (VII-VIII.) yüzyıllar içinde Mısır'da hazırlanan cam miskal ve küsurat cam tartılarla doğrulanabilmektedir. Bu haliyle İslâm dinarı Bizans dinarına göre daha hafif olduğu için Bizans'tan İslâm ülkelerine ihracı yasak olmasına rağmen bol miktarda altın geliyordu. Bizans altını (nomisma) 4,46, 4,40 gr. geldiği durumda bile İslâm dinarından daha ağırdı ve bu da 100 İslâm dinarında 15-20 gr. (5-6 dinar) fazlalık demekti. Dolayısıyla Bizans'tan İslâm ülkelerine nomisma götürüp dinar darbetmek hayli kâr sağlıyordu. İslâm dinarı IV. (X.) yüzyıla kadar tartı ve ayarını oldukça iyi bir şekilde korudu. Fakat daha sonra tartı ve ayarında düzensizlikler olmuş, bunların rayiçleri muhtevalarındaki altın ve bozdurulacağı dirhemin ağırlık ve ayarına göre değişmiştir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA