Hekimbaşı nedir?

İslâm devletlerinde sarayda ve ülkenin çeşitli şehirlerinde bulunan tabipler için genellikle "reîsületıbbâ" unvanı kullanılmış olup aynı anlamda "hekimbaşı" tabiri daha ziyade Osmanlılar döneminde yaygınlık kazanmıştır. Osmanlılar'ın ilk devirlerinden itibaren resmî kayıtlarda reîsületıbbâ ve "seretıbbâ" gibi unvanlara rastlanmaktaysa da bu görevliler devlet ricâli ve halk arasında hekimbaşı olarak anılmış, zamanla bu unvan ön plana çıkarak resmî literatüre de girmiştir. Eski Türkler'de "otacı iliği" denilen bir sağlık görevlisinin varlığı bilinmekteyse de (Ögel, s. 655) bunun bir kurum niteliği kazanıp kazanmadığı belli değildir.

Hekimbaşılık kurumunun ilk defa eski Yunanistan'da ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Tıbbın babası sayılan Grek hekimleri, kendi haklarını garanti altına almak ve tıp mesleğini bilgisiz kişilerle sahtekârlardan korumak için bu mesleğe girmek isteyenlerin eğitimlerinden sonra ayrıca bir imtihana tâbi tutulmalarını şart koşmuşlardı. İdareciler de bu konuda ihtiyatlı davranarak her şehirde en meşhur hekimleri seçip onları diğer hekimleri imtihan etmekle görevlendirirlerdi; ancak bu imtihanı kazananlar "hekimlik kürsüsü"ne oturabilirlerdi. Grekler'deki bu usulü Galen (Câlînûs) eserlerinde anlatmıştır (İshak b. Ali er-Ruhâvî, s. 244-245).

Hz. Peygamber'in hastalıklardan korunma ve tedaviyle ilgili emir ve tavsiyeleri, İslâm dünyasında tıp ilmine özel bir alâka gösterilmesi ve bu alanda gerekli kurumların teşekkül etmesinde önemli rol oynamıştır. Özellikle tıp bilgisi bulunmadığı halde hasta tedavi eden kimsenin verdiği zararı ödeyeceğine dair hadis (Ebû Dâvûd, "Diyât", 23), yöneticiler ve hekimlerle ilgili idarî ve hukukî mesuliyete işaret etmiş, İslâm devletlerinde sağlık işlerinden sorumlu resmî hekimlik müessesesinin kurulmasında etkili olmuştur.

İlk dönemlerde hekimler, belli bir bilgi ve tecrübeye sahip olunca hiçbir şart ve kayda bağlı olmaksızın mesleklerini icra ediyorlardı. Daha sonra içlerinden birinin başkan tayin edildiği ve gerektiğinde yöneticilerin onun veya seçkin hekimlerin önünde diğerlerini imtihan ettikleri bilinmektedir. İbn Ebû Usaybia'nın anlattığına göre, 171 (787) yılında bir baş ağrısı çeken Abbâsî Halifesi Hârûnürreşîd, Cündişâpûr'dan getirttiği Buhtîşû' b. Curcîs'i Bağdat'taki ünlü hekimlerden Ebû Kureyş Îsâ, Abdullah et-Tayfûrî, Dâvûd b. Serâbiyûn ve Sercis'in (Sergios) önünde imtihana tâbi tutmuş, uzman olduğunu anladıktan sonra kendisini ödüllendirerek onun bütün hekimlerin başı (reîsületıbbâ) olmasını ve hepsinin kendisine itaat etmesini emretmiştir (ʿUyûnü'l-enbâʾ, s. 186-187). İbn Fazlullah el-Ömerî, o sırada Hârûnürreşîd'in tabibi Ebû Kureyş Îsâ'nın reîsületıbbâ bulunduğunu kaydettiğine göre (Mesâlik, IX, 181) bu kurumun daha önce de mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Halife Mu'tasım-Billâh ve ordu kumandanı Afşin'in de eczacıları (attâr) imtihan ettikleri bilinmektedir. Afşin, tabip Zekeriyyâ b. Abdullah et-Tayfûrî'nin yardımıyla karargâhındaki eczacıları imtihandan geçirmiş, başarı gösterenlere belge verip diğerlerini oradan uzaklaştırmıştır; Halife Mu'tasım da onun bu icraatını onaylamıştır (İbn Ebû Useybia, s. 224-225; Ahmed Îsâ Bey, Târîḫu'l-bîmâristânât, s. 49-50).

Tıp mesleğinin resmî bir hüviyete kavuşması ise Halife Muktedir-Billâh zamanında (908-932) gerçekleşmiştir. Tıp tarihçisi Ahmed Îsâ Bey, halkın menfaatini korumak amacıyla hekimliği müessese haline getiren ilk müslüman devlet adamının bu halife olduğunu söylemektedir (a.g.e., s. 41-42). Muktedir-Billâh, halktan bir kişinin uygulanan yanlış tedavi sonucunda ölmesi üzerine muhtesip İbrâhim b. Muhammed b. Bathâ'dan, Sinân b. Sâbit b. Kurre'nin imtihan ettikten sonra yetki belgesi vereceği hekimler dışındaki kimselerin çalışmalarını yasaklamasını istemiş, bunun üzerine mesleğinde ün yapmış hekimlerle halifenin özel hekimleri hariç bütün hekimler Reîsületıbbâ Sinân b. Sâbit b. Kurre tarafından imtihandan geçirilerek başarılı olanlara tıpta yetki belgesi verilmiştir. İbn Ebû Usaybia'ya göre Bağdat'ta bunların sayısı 860 kadardı (ʿUyûnü'l-enbâʾ, s. 302). Bu uygulamanın arkasından, tıp eğitimini tamamlayan kimselerin hekimlik yapma hakkını elde edebilmeleri için reîsületıbbânın önünde imtihan edilip diploma (icâzetü't-tıb) almaları usulü getirildi (Ahmed Îsâ Bey, Târîḫu'l-bîmâristânât, s. 41-43). Ünlü hekim İshak b. Ali er-Ruhâvî, bu usulün IV. (X.) yüzyılın başlarında Şam'da da devam ettiğini haber vermektedir (Edebü'ṭ-ṭabîb, s. 236-264). Reîsületıbbâlar, imtihanda başarısız olanların hasta tedavi etmelerini yasaklayıp bilgi ve tecrübelerini biraz daha arttırmalarını tavsiye ediyorlardı (Şeyzerî, s. 97; İbnü'l-İhve, s. 255). Sistemin işleyişini kontrol yetkisi ise ihtisap teşkilâtına verilmişti. Reîsületıbbâ başkanlığında Huneyn b. İshak'ın Miḥnetü'l-eṭıbbâʾ (İmtiḥânü'l-eṭıbbâʾ) adlı kitabındaki usule göre yapılan imtihanlarda muhtesip de bulunuyor ve başarılı olan hekimlere daha sonra onun huzurunda -Şeyzerî ve İbnü'l-İhve'nin eserlerinde kaydettikleri- Hipokrat yemininin İslâm ilkelerine göre düzeltilmiş şekli okutturuluyordu (Şeyzerî, s. 98; İbnü'l-İhve, s. 256).

Tedaviye başlayan hekim hastanın durumunu, hastalığın sebebini, kendi teşhisini, uyguladığı tedaviyi, verdiği ilâçları "düstur" denilen bir kâğıda yazarak hasta sahibine vermek zorunda idi. Tedavi sonunda hasta iyileşirse hekim yazdığı düsturu geri alır ve ona dayanarak tedavi ücretine hak kazanırdı. Eğer hasta ölürse o takdirde hasta sahibi düsturu reîsületıbbâya götürüp işin araştırılmasını isterdi. Reîsületıbbâ veya onun başkanlığında bir heyet düsturu inceledikten sonra hekimin bir kusuru olmadığını tesbit ederse tedavi ücretinin ödenmesine, aksi halde yanlış tedavi ile hastanın ölümüne sebep olduğu için ücret alamayacağı gibi hasta sahibine diyet ödemesi gerektiğine karar verirdi. Başarısız veya kötü niyetli oldukları anlaşılan hekimler meslekten uzaklaştırılırdı (İshak b. Ali er-Ruhâvî, s. 265; Şeyzerî, s. 97-98; İbnü'l-İhve, s. 255-256).

Reîsületıbbâlar, başlangıçta halife veya sultanlar tarafından ülkenin en bilgili ve tecrübeli tabipleri arasından seçilip görevlendirilmekteydi; daha sonra bu yetki vezir veya nâibe bırakıldı. Tıp mesleğinin en üst kademesinde bulunan reîsületıbbânın görevleri, hekimlik imtihanından sonra hak edenlere belgelerini vermek, sağlık kurumlarıyla hekimlerin çalışmalarını kontrol etmek, ehliyetsiz kimselerin tıp mesleğinden uzaklaştırılması işinde muhtesibe yardımda bulunmak ve gerektiğinde hakemlik yapmaktı. Endülüs Emevî Devleti'nde Dîvânü'l-ihtisâb'a bağlı olan Dîvânü'l-etıbbâ'da görevli hekimlerin başkanına "şeyhü'l-etıbbâ" denilmekteydi (İbn Cülcül, s. 110, 112; M. Abdülvehhâb Hallâf, s. 7, 9). Fâtımîler ve Eyyûbîler zamanında nâib tarafından tayin edilen reîsületıbbâ asıl mesleklerin unvan sıralamasında birinci derecede bulunuyordu (Kalkaşendî, IV, 200; VI, 160; Ahmed Îsâ Bey, Târîḫu'l-bîmâristânât, s. 24-25).

İbnü't-Tilmîz ve tıp eğitimine ilk defa tez hazırlama usulünü getiren Ebû Saîd el-Herevî, Selçuklular döneminde Bağdat'taki Bîmâristân-ı Adudî'de reîsületıbbâlık yapmışlardı (Terzioğlu, s. 9). XVI. yüzyılın ortalarında da Halep'teki Nûreddin Zengî Bîmâristanı'nın reîsületıbbâsı Hâşim b. Muhammed b. Nâsırüddin es-Serûcî idi (Ahmed Îsâ Bey, Muʿcemü'l-eṭıbbâʾ, s. 505).

Bütün İslâm devletlerinde devam ettirilen hekimbaşılık müessesesinin Sicilya Kralı II. Friedrich zamanında (1197-1250) İtalya'da Salerno'da, daha sonra da İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinde de aynen uygulandığı görülür (Terzioğlu, s. 3, 12; ayrıca bk. BÎMÂRİSTAN).

Osmanlı Dönemi. Osmanlılar'da hekimbaşılığın bir makam olarak teşkilâtlandırılması ve buraya ilk tayin edilen kişinin kimliği konusu tartışmalıdır. Osmanlı Beyliği'nin ilk dönemlerinde sarayda sağlık hizmeti veren bir tabibin bulunup bulunmadığı tesbit edilememekteyse de Germiyan, Aydın, Saruhan beyliklerinin saraylarında tabiplerin görev yaptığı bilinmektedir. Ancak hem bunların, hem de Osmanlılar'da Çelebi Mehmed ve II. Murad döneminde görev yapan Şeyhî diye ünlü Hekim Sinan ve oğlu, Fâtih Sultan Mehmed devrindeki Kutbüddin Ahmed Efendi, Ahî Çelebi ve Yâkub Paşa gibi hekimlerin teşkilâtlı bir kurumun başındaki hekimbaşı değil, hükümdar ve ailesinin tedavilerini üstlenen saray hekimleri olmaları daha kuvvetli bir ihtimaldir. Genel anlamda sağlık hizmetlerinin idaresiyle de yükümlü ilk hekimbaşı, II. Bayezid döneminde (1481-1512) görevlendirilen Mehmed Muhyiddin İzmitî'dir. Bununla beraber Orhan Bey'den II. Bayezid'e kadar gelen sultanların nezdinde de benzer görevleri yürüten saray hekimlerinin bulunduğu muhakkaktır. Sarayın bîrun ricâli arasında yer alan ve sadârete bağlı olan hekimbaşılar resmî kayıtlarda daha çok "reîsületıbbâ, seretıbbâ-i sultânî, seretıbbâ-i hâssa" ve halk arasında da "hekimbaşı efendi" adıyla anılırlardı.

Hekimbaşılar ilmiye sınıfına mensup, tıp ilmine vâkıf, çok iyi yetişmiş ehliyetli kişiler arasından seçilirdi; 1836 yılından sonra ise ilmiye sınıfı dışından da tayinler yapılmıştır. Bu makama getirilen kişiye ilk dönemlerde sadrazam, daha sonraları Dârüssaâde ağası, XVIII. yüzyıl sonlarında padişah huzurunda yapılan merasimle samur kürk giydirilir ve görevi ilân edilirdi. Hekimbaşı ayrıca "sancaklı" denilen aba giyer, başına da tepesi eğik, sarı çuha börk üzerine beyaz sarık (örfî destar) sarardı. Hekimbaşılar protokolde önemli bir yere sahiptiler. İlk dönemlerden itibaren padişahın eceliyle ölmesi durumunda hekimbaşı ihmali veya hatası bulunduğu düşüncesiyle görevinden alınır, padişahın hal'edilmesi veya başka sebeplerle tahttan ayrılması halinde yerinde bırakılırdı. Önceleri ehliyetli kişilerin hekimbaşı olmasına özen gösterilirken XVIII. yüzyılın sonlarında bu makama Dârüssaâde ağalarının etkisiyle tayinler yapılmış, bu arada yeteneksiz hekimler de iş başına getirilmiştir.

İlmiye sınıfına mensup olmaları sebebiyle hekimbaşılar Anadolu ve Rumeli kazaskerliğine kadar yükselebilir, ayrıca müderrislik ve kadılık gibi görevlere de tayin edilebilirlerdi. Has Odalılar'dan başlalaya tâbi olan silâhdar ağanın maiyetinde idiler ve XIX. yüzyıla kadar Topkapı Sarayı'nın "başlala kulesi" denilen ve hekimbaşı dairesi / eczahane olarak kullanılan yerde otururlardı. Padişah ve yakınlarının ilâçları buradaki eczahanede hekimbaşının tarifine göre, onunla başlala kullukçusunun ve zülüflü baltacının gözleri önünde eczacıbaşı tarafından hazırlanır, daha sonra kâse, hokka veya kutuya konulup üzerine târifnâmesi yazılarak başlala ve hekimbaşı tarafından mühürlenirdi.

Hekimbaşının XVI. yüzyılda aylığı 2360 akçe idi ve hazîne-i âmireden ödenirdi; son devirlerde bu miktar 6500 akçeye kadar çıkmış, 1837'den itibaren de Mansûre Hazinesi'nden karşılanmıştır. Hekimbaşı ulûfelerini de aylık olarak alır ve kendisine tahsis edilen Altıntaş mâlikânesinde otururdu. Ayrıca 600 kuruş gelirli Tekfurdağı (Tekirdağ) arpalığı hekimbaşılara ayrılmıştı, buna zaman zaman Aydın ve Gelibolu arpalıkları da eklenirdi. Bunlardan başka kendilerine hazîne-i âmireden kışlık ve "bahâriyye avâidi" adı altında kumaş verilirdi. Hekimbaşılar, zaman zaman padişahın emriyle hasta devlet adamlarının tedavisine gider, onlardan da ücret ve çeşitli hediyeler alırlardı. Hekimbaşıların hizmetinde muhzırlar, hünkâr kapıcısı, yeniçeri çuhadarı, baltacılar ve 100 kadar iç hademesi bulunmaktaydı.

Hekimbaşıların, başta padişah ve hânedan mensuplarının sağlığıyla ilgilenme işi olmak üzere sarayın içinde ve dışında çeşitli görevleri vardı. Özellikle padişahın hasta olmamasına dikkat ederler, yemeklerde dahi yanından ayrılmaz, her nereye giderse beraberinde bulunurlardı; sefere katıldıklarında da menzil tayinatı alırlardı. Aynı zamanda padişaha sağlık konularında danışmanlık yapan hekimbaşılar ilâçların dışında onlara kuvvet verici, iştah açıcı çeşitli şuruplar da hazırlarlardı. Hekimbaşılar her sene nevruzda (21 Mart) amber, afyon hulâsası ve birçok baharattan yapılan kırmızı renkli kokulu, "nevrûziyye" adında bir macunu, porselen kaplar içinde ve değerli kumaşlara sarılı bir halde padişah, şehzade ve sultanlara, kadınefendilere, sadrazama ve sarayın diğer ileri gelen devlet adamlarına merasimle takdim ederlerdi. Müneccimbaşının da yeni yılın takvimini sunduğu bu törende kendilerine kürk giydirilir ve çeşitli hediyeler verilirdi.

Saraydaki hastahane ve eczahaneleri yöneten hekimbaşı etıbbâ-i hâssa, cerrâhîn-i hâssa, kehhâlîn-i hâssa ve müneccimlerin de reisiydi; bu kişilerin seçimini yapar, onları tayin ve azlederdi. Saray dışında da ülkenin her yerindeki sağlık işleri onun denetimi altında bulunurdu. Osmanlı Devleti sınırları içindeki bütün sağlık kurumlarında görevli tabiplerin, cerrahların, kehhâllerin ve eczacıların tayini, ayrıca ordu tabiplerinin belirlenmesi onun tarafından yapılırdı. Tabip ve cerrahların özellikle İstanbul'da muayenehane açabilmeleri için hekimbaşının mührünü taşıyan bir çalışma izin belgesi almaları gerekiyordu. Hekimbaşı zaman zaman İstanbul'daki müslüman ve gayri müslim tabip, cerrah, kehhâl ve attarları cerrahbaşı ve kehhâlbaşı ile birlikte teftiş ve imtihan eder, icâzeti bulunmayan ehliyetsiz kişilerin dükkânlarını kapattırır ve onları meslekten menederdi. Saray içinde ve dışındaki tıp eğitim ve öğretimiyle de doğrudan ilgiliydi; nitekim XIX. yüzyılda özellikle Hekimbaşı Behcet Mustafa Efendi çağdaş tıp eğitiminin başlatılmasında öncü olmuştur (bk. BEHCET MUSTAFA EFENDİ).

1837'de Bâb-ı Seraskerî Harbiye Nezâreti'nde Sıhhıye Dairesi'nin oluşturulmasıyla hekimbaşının yetkileri kısıtlandı. Hekimbaşılar 1840'ta Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne'de kurulan Meclis-i Umûr-ı Tıbbiyye'ye de 1850 yılına kadar başkanlık ettiler. 17 Nisan 1850'de Tıbbiye Nezâreti'nin ihdası ve hekimbaşının sağlık teşkilâtının tamamını kapsayan yetkilerinin kaldırılması üzerine görevleri saray başhekimliği ile (sertabâbet-i hazret-i şehriyârî) sınırlandırıldı; makam unvanı ise Mekteb-i Tıbbiyye nezâretine çevrildi. Son hekimbaşı, Sultan Abdülmecid döneminde üçüncü defa görev yapan Abdülhak Molla'dır. Elde bulunan belgelere göre kırk hekim hekimbaşılık görevini yürütmüş, bunların bazıları iki veya üç defa iş başına getirilmiştir.

OSMANLI DEVLETİ'NDE HEKİMBAŞILAR LİSTESİ (Hazırlayan: Ali Haydar Bayat)
Padişah Sıra nr. Hekimbaşı Tayini Azli Ölümü
II. Bayezid
(V. 1481-IV. 1512)
1 Mehmed Muhyiddin
Efendi
- -
- -
- -
- -
- 910
- 1504
2 Hacı Hekim - 910
- 1504
- -
- -
- 913
- 1507
3/I Ahî Çelebi CA 913
XI 1507
Sa 918
IV 1512
- -
- -
I. Selim
(IV. 1512-IX. 1520)
4/I Sinan
(Sinâneddin Yusuf)
Sa 918
IV 1512
Sa 921
III 1515
- -
- -
3/II Ahî Çelebi Sa 921
III 1515
Şe 926
X 1520
Mu 931
XI 1524
I. Süleyman
(IX. 1520-IX. 1566)
4/II Sinan
(Sinâneddin Yusuf)
Şe 926
XII 1520
ZK 951
I 1545
ZK 951
I 1545
5 Kaysûnî
(Bedreddin b. Mehmed)
ZK 951
I 1545
Mu 970
IX 1562
Mu 970
X 1562
6 Kosonî
(Mehmed b. Mehmed)
Mu 970
IX 1562
Sa 976
VIII 1568
Sa 976
VIII 1568
II. Selim
(IX. 1566-XII. 1574)
7 Garsüddinzâde
Mehmed Muhyiddin
Sa 976
VIII 1568
ZH 982
III 1575
ZH 982
III 1575
III. Murad
(I. 1574-XII. 1595)
8 Yûsuf Sinan ZH 982
III 1575
CE 1005
I 1597
CE 1005
I 1597
III. Mehmed
I. Ahmed
II. Osman
I. Mustafa

(I. 1591-V. 1622)
9 Üsküplü Şemseddin CE 1005
I 1597
ZH 1019
III 1611
- -
- -
10 Mûsâ ZK 1026
XI 1617
Re 1031
V 1622
RA 1056
V 1646
IV. Murad
(IX. 1623-II. 1640)
11 Emîr Çelebi
(Seyyid Mehmed)
Re 1039
V 1629
RA 1048
VIII 1638
RA 1048
VIII 1638
İbrâhim
(II. 1640-VIII. 1648)
12 Zeynelâbidîn b. Halîl RA 1048
VIII 1638
RE 1056
V 1646
- 1057
- 1647
13/I Hamalzâde Mehmed RE 1056
V 1646
Sa 1057
III 1647
- -
- -
14/I Îsâ Sa 1057
III 1647
RA 1057
V 1647
- -
- -
13/II Hamalzâde Mehmed RA 1057
V 1647
CE 1057
VI 1647
- -
- -
14/II Îsâ CE 1057
VI 1647
CE 1057
VI 1647
- -
- -
13/III Hamalzâde Mehmed CE 1057
VI 1647
Şâ 1057
IX 1647
- -
- -
14/III Îsâ Şâ 1057
IX 1647
ZK 1057
XI 1647
- -
- -
13/IV Hamalzâde Mehmed ZK 1057
XI 1647
ZK 1057
XI 1647
- -
- -
14/IV Îsâ ZK 1057
XI 1647
Re 1058
VII 1648
Şe 1059
VII 1649
IV. Mehmed
(VIII. 1648-XI. 1687)
13/V Hamalzâde Mehmed Re 1058
VI 1648
Şe 1066
VII 1656
Şe 1066
VII 1656
15 Sâlih b. Nasrullah Şe 1066
VII 1656
RA 1080
VIII 1669
RA 1080
VIII 1669
16 Hayâtîzâde
Mustafa Fevzî (Büyük)
RA 1080
VIII 1669
Ra 1103
VI 1692
ZK 1103
VII 1692
II. Süleyman
(XI. 1687-VI. 1691)
17 Tablî Hasan Ra 1103
VI 1692
CA 1105
II 1694
Şâ 1118
XI 1706
II. Ahmed
(VI. 1691-II. 1695)
18 Seyyid Yûsuf CA 1105
II 1694
CA 1106
I 1695
- -
- -
19 Müneccimbaşı
Arapzâde Mehmed
CA 1106
I 1695
Re 1106
II 1695
Mu 1122
III 1710
II. Mustafa
(VII. 1695-VIII. 1703)
20 Nuh Re 1106
II 1695
Şâ 1119
XI 1707
Şâ 1119
XI 1707
III. Ahmed
(VIII. 1703-X. 1730)
21 Yenibahçeli Mehmed Şâ 1119
XI 1707
Sa 1127
II 1715
Sa 1135
X 1723
22 Ömer Sa 1127
II 1715
CA 1136
II 1724
CA 1136
II 1724
23 Hâyâtîzâde
Mustafa Fevzî (Küçük)
CA 1136
II 1724
ZK 1148
II 1736
- 1151
- 1738
I. Mahmud
(X. 1730-XII. 1754)
24 Hayâtîzâde
Mehmed Emin
ZK 1148
III 1736
RE 1159
IV 1746
- 1161
- 1747
25/I Hayâtîzâde Kethüdâsı
Mehmed Said
RE 1159
IV 1746
Şe 1159
X 1746
- -
- -
26 Müneccimbaşı
Ahmed
Şe 1159
X 1746
Mu 1161
I 1748
- 1163
- 1750
25/II Hayâtîzâde Kethüdâsı
Mehmed Said
Mu 1161
I 1748
CA 1168
IV 1755
- 1171
- 1757-58
III. Osman
(XII. 1754-I. 1757)
27 Halebî Mustafa CA 1168
IV 1755
Sa 1171
XI 1757
- -
- -
III. Mustafa
(XI. 1757-I. 1774)
28/I Mehmed Ârif Sa 1171
XI 1757
ZK 1171
VII 1758
- -
- -
29 Kâtibzâde
Mehmed Refî
ZK 1171
VII 1758
CE 1182
IX 1768
CE 1183
IX 1769
30 Mehmed Emin CE 1183
IX 1769
ZK 1187
I 1774
- -
- -
I. Abdülhamid
(I. 1774-IV. 1789)
28/II Mehmed Ârif ZK 1187
I 1774
ZH 1189
II 1776
- -
- -
31 Subhîzâde Abdülaziz ZH 1189
II 1776
ZH 1190
II 1777
Şe 1197
IX 1783
28/III Mehmed Ârif ZK 1190
I 1770
CA 1197
V 1783
CA 1197
V 1783
32 Hâfız Hayrullah CA 1197
V 1783
RA 1200
II 1786
Ra 1210
IV 1796
33 Gevrekzâde
Hâfız Hasan
RA 1200
II 1786
ZK 1203
VIII 1789
- 1216
- 1801
III. Selim
(IV. 1789-V. 1807)
34 Mehmed Sâdık ZK 1203
VIII 1789
Ra 1211
IV 1797
Şâ 1215
XI 1800
35 Nûman Naîm Ra 1211
III 1797
Sa 1218
V 1803
ZH 1220
II 1806
36/I Behcet Mustafa
Efendi
Sa 1218
V 1803
CE 1222
VII 1807
- -
- -
IV. Mustafa
(V. 1807-VII. 1808)
37 Tuğcuzâde
Ahmed Abdülkadir
CE 1222
VII 1807
CA 1223
VIII 1808
Sa 1231
I 1816
II. Mahmud
(VII. 1808-VII. 1839)
38 Nûmanzâde
Mustafa Mesud
CA 1223
VIII 1808
Şe 1232
IX 1817
Mu 1236
X 1820
36/II Behcet Mustafa
Efendi
Şe 1232
IX 1817
RA 1237
XII 1821
- -
- -
39 Bendireklizâde
Mehmed Said
RA 1237
IX 1821
ZK 1238
VII 1823
Re 1242
II 1827
36/III Behcet Mustafa
Efendi
ZK 1238
VII 1823
ZK 1249
III 1834
ZK 1249
III 1834
40/I Abdülhak Molla ZH 1249
IV 1834
ZH 1252
III 1337
- -
- -
41 Ahmed Necib ZH 1252
III 1837
RE 1255
V 1839
- -
- -
I. Abdülmecid
(VII. 1839-VI. 1861)
40/II Abdülhak Molla RE 1255
V 1839
Şe 1261
X 1845
- -
- -
42 İsmâil Paşa Şe 1261
X 1845
ZK 1264
X 1848
- 1297
- 1880
40/III Abdülhak Molla ZK 1264
X 1848
ZH 1265
X 1849
Şâ 1270
V 1854
Mu: Muharrem, Sa: Safer, RE: Rebîülevvel, RA: Rebîülâhir, CE: Cemâziyelevvel, CA: Cemâziyelâhir, Re: Receb, Şâ: Şâban, Ra: Ramazan, Şe: Şevval, ZK: Zilkade, ZH: Zilhicce
I: Ocak, II: Şubat, III: Mart, IV: Nisan, V: Mayıs, VI: Haziran, VII: Temmuz, VIII: Ağustos, IX: Eylül, X: Ekim, XI: Kasım, XII: Aralık
BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA