Onu önce baba evinde dayak yerken gördük. Henüz 16-17 yaşlarında, evin asi ruhlu, güzel kızıydı. Tek suçu âşık olmaktı. Sonra istemeye istemeye, zorla evlendirileceği, babasının başlık parasına sattığı erkeğin evine götürüldü. Tam kurtuldu derken, dayak ve şiddet orada da devam etti. Üstelik bu kez onunla evlenmek isteyen erkek tarafından... Nihayet kâbus dolu günler geçip 'hanım' olmaya çalışırken, bu kez evin beyi, ona akıl verdiği için 'hemşire' diye sevip saygı gösterdiği kız kardeşini tokatlamaya başladı. Okurken anlamış olmalısınız, Orhan Kemal'in eserinden 20 yıl sonra bir kez daha televizyona uyarlanan
Hanımın Çiftliği adlı dizinin, bazı sahneleri bunlar. Dizide Özgü Namal'ın canlandırdığı Güllü karakterinin, evlenmek istemediği erkek tarafından neredeyse işkence gördüğü sahneler, psikolojik ve fiziksel şiddet içerdiği gerekçesiyle bazı RTÜK üyelerinin de gözünden kaçmadı aslında. 'Kadına şiddet' olarak algılanan sahneler, RTÜK'ün toplantı masasına yatırıldı ama üyeler fikir ayrılığına düşüp, yapılan oylamada da bu sahnelerin ceza gerektirmediğini düşünenlerin sayısı ağır basınca, konu unutulup gitti. Burada hemen bir parantez açmalıyız: RTÜK, bir kadın üye dışında erkeklerden oluşuyor. Bir erkeğin sürekli dayak yiyen kadın görüntülerinden rahatsız olup olmadığını yorumlamak psikologların işi, ama hiçbir kadın bu manzaradan zevk almaz. Yoksa şair Octavio Paz, "Beyazperdeye yansıyan bir işkence sahnesi, kitleleri ayağa kaldırır,'' sözüyle, sadece erkeklerin gördüğü işkenceyi mi kastetmişti? Sadece
Hanımın Çiftliği de değil. Geçen hafta sona eren
Bir Bulut Olsam dizisinde, kendinden yaşça çok büyük sevgilisinin konağında yaşamaya başlayan eski bir pavyon şarkıcısı, birtakım ileri gelenin karşısında tekrar şarkı söylemeyi kabul etmeyince tokatla susturuldu. Dizinin kahraman gibi gösterilen karakteri, karısını her an dövecekmiş gibi korkutarak uyardı. Ya beş yıldır reyting rekorları kıran
Yaprak Dökümü... Eski gelinini, kızını sürekli dayakla terbiye etmeye çalışan Hayriye Hanım'ın amacı ne?
Kasaba dizisinde de kocasından dayak yiyerek ölen ya da yakınlarının evine sığınan kadınların hakkını kim arayacak? '
YETER' DİYEN YOK MU?
Şimdi bu yazıyı okuyan birtakım köşe yazarı çıkıp, "Sen hangi ülkede yaşıyorsun? Anadolu'da, kırsal kesimlerde, büyük şehirlerin varoşlarındaki, hatta eğitim düzeyi yüksek ailelerdeki en gelişmiş iletişim yöntemi dayak değil mi?" diyecek, biliyorum. Çünkü onlar da ya bu sevimsiz iletişim yöntemine alışık ya da kafalarını kumun içinden çıkarmaya hiç niyetleri yok. Ama televizyonun girdiği her yerde; oturma odası, yatak odası, mutfak derken evimizin her köşesinde dayak sahnelerinin yayılmasına "Yeter," diyecekler de vardır mutlaka. Üstelik aile içi şiddetin bu kadar yaygın olduğu, yılda en az bin kadının öldürüldüğü Türkiye'de, birileri bundan rahatsız olmalı. Acaba televizyon yazarları da çoğunlukla erkekler olduğu için mi, kadına şiddetin dik alası olan bu sahnelerden rahatsız olup, eleştirmiyor?