SUSKUN İNSANLAR DİYARI SOMA
17 Ağustos 1999 depreminden sonra Gölcük'e giden ilk gazetecilerden biriydim. Sokaklarda onlarca insan cesedi vardı. Mezarlıklarda büyük çukurlar kazılıyor, cenazeler toplu halde defnediliyordu. Onca ölüm karşısında insanların tepkisizliği ve Gölcük'ün o sessizliği beni şaşırtmıştı. Bu sabah Soma'da da aynı sessizliğe tanık oldum. Yine ortada onlarca cenaze var, dram var. Ama Soma halkı suskun, ölü yakınları sessiz. Ölümün kanıksanması, çaresizliği ve sıradanlığı... Soma'da, Gölcük'tekinden farklı bir durum daha var. Ölüm burada daha tanıdık bir olgu. Çünkü civarda çok sayıda maden ocağı var ve belli aralıklarla yaşanan kazalarda insanlar ölüyor. Çünkü herkesin bir maden ocağında ölüm hikayesi var. Hastanenin bahçesinde, cesetlerin tutulduğu morg önlerinde ve facianın yaşandığı Eynez'deki maden ocağının önündeki en ciddi hareketlilik, ölenlerin isimlerinin yazılı olduğu kâğıtların bulunduğu yerlerde yaşanıyor. Ölüm listeleri elden ele dolaşıyor. Yakınlarından saatlerdir haber alamayanlar, ölüm listesini, tanıdık birine rastlamamak için dua ederek inceliyor. Belediye hoparlörü hiç susmuyor. Sürekli olarak ölenlerin ismi anons ediliyor. "Maden ocağında meydana gelen kaza neticesinde vefat eden kardeşlerimize rahmet diliyoruz" anonsları yapılıyor. Yakındaki camiden de art arda ölenler için sala veriliyor dualar ediliyor.
HER SİREN BİR ÖLÜM
Acının gözyaşlarıyla bile dışarı akmadığı, insanın içini yakıp kavurduğu Soma'dayım. Her kalpte, her evde bir yangın. Ölümün kıyısında yerin 2 km altından gelecek hep bir umut var. İlk durağım Kırkağaç. Yüzlerce madencinin cesedi buradaki soğuk hava deposuna getirilmiş. Kapıda çevik kuvvet bekliyor. Kiminin oğlu, kiminin eşi, kiminin kardeşi içerde boylu boyunca yatıyor. Buradan ayrıldıktan sonra maden sahasına yaklaştığımı boğazımı ve yüreğimi yakan acı kömür kokusundan anlıyorum. Bir yerden sonra jandarma araçlı geçişe izin vermiyor. Yürüyorum ölümün acı yüzüne doğru. Ellerim titriyor, sesim hiç çıkmıyor. Maden ocağının kapısında kurtarma ekipleri önce her ulaştıkları cesetten sonra siren çalıyor. Sadece acı bir feryat var. Her ceset başka bir umudu söndürüyor. Bu acının içinde bir mucize beliriyor sonra. 20 yaşındaki Murat Yılmaz'ın 10 dakika ile kurtulduğunu öğreniyorum. Umutları, mucizeleri çoğaltın. Sizin gözleriniz kömür karasından daha güzeldir, açın onları...
'KARDEŞİMİ BULMAK İÇİN 50-60 CESEDE BAKTIM'
Maden faciasında ölenlerin yakınları teşhis için ocağa girdi. Bir madencinin ağabeyi o anı şöyle anlattı: "Cenazesini kenarda bandın üzerinde teşhis ettik. 100- 150 ceset gördüm. Kardeşimi bulmak için en az 50-60 tane cesede baktım. 33 yaşındaydı, 8-9 senedir madende çalışıyordu. Evli, 2 çocuğu var."
'NE ZAMAN AĞLAYACAĞIZ BİZ?'
"Ana yok, baba yok, kardaş yok." Bu sözler hastane kapısında ağlayan bir kadına ait. Kırkağaç'taki soğuk hava deposuna yaklaşmak mümkün değil. Birisi kardeşini aramış hastanelerde. "Son umut buraya geldim" diyor. Soma Devlet Hastanesi'nin önünde ise yüzlerce kişi var... İlçeden onlarca kişi gelmiş. Kimi komşusunu arıyor, kimi kardeşini. Maden sahası yakınındaki güvenlik noktasında biri jandarmaya isyan ediyor: "Babamı bulmaya geldim, saatlerdir aradınız bulamıyorsunuz, ben bulacağım." Bir işçi ise "İnanın bir şey hissetmiyiyorum. Sadece ölülere bakıyoruz. Kaç kişiyi kaybettik anlamaya çalışıyoruz. Ne zaman ağlayacağız biz?"
KÖMÜRÜN KESKİN KOKUSU
Soma 'da ki madenler çok büyük ve aynı anda yüzlerce çalışıyor. Onlarca kablo hattının örümcek ağı gibi bir madende bir kıvılcımın nelere mal olabileceğine daha önce şahit olmuştuk. Madene kilometrelerce mesafe varken havada çok keskin bir yanan kömür kokusu vardı. Herkes kendince yardıma soyunmuştu. Ama bir tek onlar eksikti: Zonguldak'ta konuşlu profesyonel maden kurtarma ekibi. Onlar gelene kadar yoğun dumanı ve karbonmonoksidi hesaba katmayan birçok kişi madene bilinçsizce girdi. Hal böyle olunca kurtarmaya girenler de kurtarılmak zorunda kaldı.