ABD-İRAN GERİLİMİ HENÜZ SONA ERMEDİ
Geçtiğimiz haftalarda ABD-İran gerilimi adeta 3. Dünya Savaşı başlıyor manşetleri ile duyuruldu. Sizce bu kriz sona erdi mi?
İran'ın bölgede gizli operasyonlarını yürüten maruf bir generalinin doğrudan ABD başkanının emriyle öldürülmesi ABD açısından İran'a daha sert bir bakışın egemen olduğunu gösteriyor. Pentagon'un öldürme emrini doğrudan Trump'ın verdiğini açıklaması da ayrı bir dönüm noktası. Aklımıza gelen ilk soru şu: bu tür suikastler devam eder mi yoksa bu tekil bir olay mı? İkinci soru İran'ın buna cevabı olur mu? Olursa bu adımlar bölgeyi yeni bir savaşın eşiğine götürür mü? Şu ana kadar yaşananlar tırmanmanın şimdilik devam etmeyeceğini gösteriyor.
İran içeride de bazı sorunlar yaşıyor. Bu durum ABD ile yaşanan krizin önüne geçer mi?
İran bu süreci içerde muhalefeti bastırmak ve birlik çağrısı yapmak için kullanacaktır. Hamaney'in sekiz yıl aradan sonar ilk defa geçen hafta Cuma hutbesi vermesi, namaz kıldırması da bu niyeti gösteriyor. Ancak bu hamleler iyi gitmeyen İran ekonomisini ne kadar unutturur, muhalefeti ne kadar yatıştırır onu zaman gösterecek. ABD – İran gerilimi sona ermedi, ancak düşük fazda ara ara kendini özellikle Irak'ta ve belki Suriye'de hatırlatarak devam edecek gibi görünüyor. Bu gerilim bölge güvenliğinde çok ilginç bir kırılma riski taşıyor. Bizim uzak kalmamız, taraflara da itidal tavsiye etmemiz gerekiyor.
BAE ERDOĞAN'DAN KORKUYOR
Türkiye'nin özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki hamlelerinde engelleyici olarak Birleşik Arap Emirlikleri'ni görüyoruz. BAE neden doğrudan Türkiye'yi hedef alıyor?
Birleşik Arap Emirlikleri'ni tek bir aktör olarak göremeyiz. BAE bölgede Arap Baharı ile başlayan süreçten rahatsızdı, bunu biliyoruz. Diğer kraliyetler ve İsrail de rahatsızdı; bunu da biliyoruz. Körfez liderlerinin çoğu ortaya çıkabilecek demokratik taleplerden çok ürküyorlar; halkın yönetime katılmak istemesi ve bu sürecin de Türkiye ile, Erdoğan'ın halk adamı kimliği ile özdeşleştirilmesi hem ülkemizi hem de Erdoğan'ı tehdidin kaynağı olarak gösteriyor. Bunu yok etmek, etkisiz kılmak ve itibarsızlaştırmak için muazzam bir faaliyetler zinciriyle karşı karşıyayız.
HAFTER'İN ARKASINDA DA BAE VAR
BAE Libya'da Hafter ile karşımıza çıktı. Libya'da neler oluyor?
Bugünlerde yaşadığımız Hafter tiyatrosu bunun en gerçekçi kanıtı. Bir tarafta meşru, uluslararası sistemin tanıdığı bir hükümet dururken İtalya dışında AB ülkeleri darbeci bir milis grubun liderini destekliyor. Bu milislerin fonunu BAE sağlıyor, Mısır eğitiyor, Yunanistan destekliyor, Rusya askeri danışmanlık veriyor, uluslararası medya bütün bunlar normalmiş gibi geçiyor haberleri. Oysa bu tiyatroda normal hiçbir şey yok. Ama herkes bu durum normalmiş de Türkiye'nin Libya ile yağtığı mutabakat anormalmiş gibi davranıyor. Bütün bunlar baskıcı despot dedikleri Kaddafi'yi devirip, bir başka darbeciye Libya'yı bırakmak için mi yaşanıyor. Burda normal bişey yok, sadece çıkar savaşları, paylaşım savaşları var.
AKDENİZ'DEKİ HAKLARIMIZI SAVUNMAKTA KARARLIYIZ
Türkiye'yi devre dışı bırakarak Akdeniz'de bir paylaşım gerçekleştirmeye çalışanların başarı şansı var mı?
Bizim Libya'yla Akdeniz'de münhasır ekonomik alanlarla ilgili yaptığımız mutabakat Hafter'in arkasındaki ittifaklar zincirini de açığa çıkardı. Doğu Akdeniz'de Yunanistan ve İsrail'in öncülüğünde oluşturulan paylaşım anlaşmalarına Türkiye'nin sessiz kalmasını bekleyenler yanıldılar. Ülkemiz Akdeniz'deki haklarında taviz vermeyecektir; meşru haklarımızı kimseye tehdit oluşturmadan savunma konusunda kararlıyız. Türkiye'nin olmadığı bir deniz kaynakları paylaşım anlaşması orta ve uzun vadede yürümez ve ekonomik olarak sürdürülebilir değildir. Libya ile yaptığımız mutabakat sadece Türkiye'nin menfaatleri için yapılmış bir anlaşma değil, bölgede Libyalıların da haklarını gözeten tek ülkeyiz.
ERDOĞAN VE PUTİN İLETİŞİMİ SORUNLARI ÇÖZÜYOR
Türkiye-Rusya ilişkilerinde birçok sorunlu alan var. Liderler arasındaki uyumun kriz çıkmadan ilerlememizde etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Rusya ile anlaşabildiğimiz konularda ilerleme kaydediyoruz; burası doğru. Putin'le Erdoğan iyi iletişim kurabiliyor. İki lider de verilen sözlerin arkasında durmayı çok önemsiyor, menfaatlerimiz de örtüştüğünde sorun yok tabi. Ama anlaşamadığımız konularda da çok ciddi sorun alanlarımız var. Rusya Suriye rejiminin sivillere saldırılarını önleme konusunda her zaman beklediğimiz desteği veremiyor, ya da rejim üzerinde etki üretemiyor. Başka bir sorun alanı Türkiye Kırım'ın ilhakını tanımıyor. Ama liderler arasındaki uyum bugün savunma sanayiinde Türkiye – Rusya arasında kritik boyutlarda işbirliği ortamını oluşturuyor. İki lider de buna değer veriyor. Suriye'de ve Libya'da Rusya ile çalışmak zorundayız.
Bunların ötesinde enerji temini konusunda da Türkiye Rusya ile önemli bir işbirliği yürütüyor. Rus turistler için Türkiye çok tercih edilen bir destinasyon. Rusya gıda ihracatımızda önemli bir pazar ve inşaat konularında da Türk şirketleri gayet aktif. İkili ticaret hacminin artması Türkiye ile Rusya'yı önemli işbirliği alanlarını keşfetmeye itiyor. Nihayetinde Türk Rus ilişkileri Türkiye'nin diger ilişkilerinin veya ittifaklarının aleyhine gelişmiyor, önemli olan bu.
ERDOĞAN'IN LİDERLİĞİ ÇÖZÜM ÜRETİYOR
Dünyada son dönemde lider diplomasisi kavramı ön plana çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu konudaki katkılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Krizler ve belirsizlikler döneminde dünyada güçlü liderler öne çıkarlar. Türkiye'de hem güçlü kişiliği hem de sisteme olan hakimiyeti nedeniyle sayın Cumhurbaşkanı karar alma mekanizmasının merkezinde bulunuyor. Bunun üzerine yıllara dayanan tecrübesini de ekleyince, Türkiye'nin ve bölgenin meselelerine ülkemizin menfaatleri doğrultusunda çözümler üretmek için cesaretle çaba gösteriyor.
ABD GÜVEN OLUŞTURMAK ZORUNDA
Türkiye-ABD ilişkileri çok inişli çıkışlı gidiyor. Önümüzdeki yoğun dış politika gündemi içerisinde ABD-Türkiye ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
ABD bizim NATO'da en önemli müttefiğimiz. Ancak soğuk savaşın bitmesiyle birlikte dünya sisteminde yaşanan kırılmalar, belirsizlikler ve daha da önemlisi Türkiye'nin etrafında oluşan ateş çemberi bizi yıllardır zorluyor. İnsan kaynaklarımızı zorluyor, ekonomimizi zorluyor ve ülkemizin güvenliğini sarsıyor. Güney sınırlarımızda Irak ve Suriye'de merkezi hükümetlerin zayıflaması terör tehditlerinin önünü açtı. Türkiye bir tarafta PKK ve türevleriyle mücadele ederken, IŞID başka bir tehdit kaynağı oluşturuyor. FETÖ'nün hain darbe girişimi sırasında ABD'den beklediğimiz desteği zamanında göremedik, FETÖ'nün hala korunup kollanması, ABD'de Türkiye aleyhine faaliyetlerine izin verilmesi ilişkileri sürekli geriyor. Başka bir etken de ABD'nin PYD ile doğrudan ilişkisi, bu sorunların çözümü ilişkileri hızla toparlar.
Önümüzdeki dönemde de Türkiye-ABD arasında bu sorunlu ilişki devam eder mi?
Aslında hem ikili ilişkilerde hem de bölgesel ve küresel düzeyde ABD ile yapabileceğimiz çok şeyler var. Ticaret hacminin geliştirilmesi, Karadeniz ve Akdeniz'in güvenliği ve Orta Asya gibi birçok alanda işbirliği imkanları çekişme alanlarından daha fazla. Fakat bunların hayata geçebilmesi için ikili ilişkileri karşılıklı güven ekseninde kurumsal boyutlara taşımak gerekiyor. Buna da ABD karar verecek; Türkiye ile ilgili önyargıları yıkıp bu alanları geliştirmek onların elinde.
TÜRKİYE BATI'DAN KOPMUYOR
Türkiye-Rusya ilişkilerinde birçok konuda birlikte uyumlu ilerliyoruz. Belki buna Çin'i de ekleyebiliriz. "Türkiye Batı'dan kopuyor" eleştirilerine katılıyor musunuz?
Hayır, Türkiye Batı'dan kopmuyor. Bu bir stratejik tanımlama hatası olur. Türkiye'nin Batılı olmasına veya olmamasına başkaları karar veremez. Atalarımız Mudanya'dan karşıya geçdiklerinde, hatta 1061'de Anadolu'ya girdiklerinde o iş tamamlanmıştı. Fatih İstanbul'u aldığında Roma'nın mirası da Osmanlı'ya geçti. Dolayısıyla biz Asya'nın olduğu kadar Avrupa'nın da bir parçasıyız.
NATO'DA ÖNEMLİ BİR AKTÖRÜZ
Dünyanın birçok bölgesinde sorun var ve bu sorunlarda NATO çok etkisiz kalıyor. NATO'nun artık işlevini yitirdiğini savunanlara katılıyor musunuz?
NATO Türkiye'nin en önemli üyelerinden biri olduğu çok kapsamlı bir güvenlik şemsiyesi ve işlevini yitirmiyor, bunun altını çizmek isterim. Rolü dönüşüyor olabilir. Biz NATO'ya Demokrat Parti döneminde katıldık, bunu için de bedeller ödendi. Soğuk Savaş'ın bitmesiyle birlikte NATO'nun işlevi de tartışmaya açıldı: eğer Sovyetler tehdidi yoksa neden bu kadar büyük bir askeri pakta ihtiyaç var tartışmaları hep oldu. Fakat geldiğimiz noktada dünyada tehdit kaynaklarının değiştiği, derinleştiği ve farklılaştığı anlaşıldı.
NATO'ya ilişkin aklımızda tutmamız gereken birkaç şey var:
Birincisi NATO demokrasi ile yönetilen ülkelerden oluşan bir güvenlik Paktı, biz de bu paktın Avrupa'daki en büyük askeri gücüne sahibiz. Ordumuz dünyanın birçok ülkesinde NATO misyonlarına katkı sunuyor ve barışın sağlanmasında aktif rol oynuyor. Biz NATO'da önemli bir aktörüz.
NATO TÜRKİYE İLE BARIŞ YAPMALI
NATO 15 Temmuz darbe girişiminde iyi bir sınav vermedi. Bu durum düzeltilebildi mi?
Evet ikincisi, NATO'nun veya NATO üzerinden ABD'nin Türkiye'deki darbelerde aldığı aktif rol veya darbeleri durdurmak için atmadığı adımlar. NATO Türkiye'nin aktif katkısına değer veriyorsa bu konuda Türkiye ile yeni bir barış yapmalı. 15 Temmuz darbe girişimine verilen kitlesel tepki Türkiye'de halkımızın demokrasiyi ne kadar içselleştirdiğini gösterdi. Bu zeminde kendimize daha güvenli bir alan açmanın yollarını aramalıyız; hep birlikte.
Öte yandan müttefiklik ilşkisi içinde olduğumuz üye ülkelerle askeri teknoloji paylaşımında yaşadığımız sorunlar bizi etrafımızdaki tehditlere karşı kendi başımızın çaresine bakmaya zorluyor. Türkiye S400 alımı kararı için sürekli itham ediliyor ama biz ABD'yi ve Avrupalı müttefiklerimizi Patriot bataryalarını ülkemizden çektiler diye itham etmiyoruz. Müttefiklik ruhuna aykırı davranışları Türkiye sergilemiyor, tam tersi oluyor; Türkiye bunlara tepki verince de itham ediliyor. Eğer Türkiye'nin katkısına değer veriliyorsa bu sorunların çözülmesi gerekir.