Yönetmenliğini Adem Kılıç'ın yaptığı 'Sümela'nın Şifresi-Temel' adlı ilk filmin ardından 'Moskova'nın Şifresi' isimli filmin çekimleri Trabzon'da devam ediyor. Filmin Trabzonlu başrol oyuncusu Alper Kul, filmle ve yeni projeleriyle ilgili konuştu.
Çekimler nasıl gidiyor?
İlk filmin stresi yok üzerimizde. Çünkü sete girmeden önce senaristimiz, o stresi üzerimizden aldı. Herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. İlk filmin izlenmesinin getirdiği motivasyonla daha az hata için odaklandık. İlk filmde aksadığını düşündüğümüz sahneleri daha dikkat ederek çekiyoruz.
MEMLEKETİM ANADOLU
Memleketinizde olmak size rahatlık sağladı mı?
Trabzon'da çekim yapmak bende farklı bir kanal açtı ama benim memleketim asıl Anadolu. Ülkemin her tarafında; kendimi memleketimde gibi hissediyorum. Fakat Trabzon'da olmak babamın ve annemin, benim yaşlarımda yürüdükleri yollarda yürümek, albümden resim bakmak gibi geliyor. Etkileniyor insan... Bu yüzden filme ayrı bir minnettarlığım var. Toprağının tarihini bilerek gezdiğinde daha bir saygı duyuyorsun...
İkinci filmde Temel'i neler bekliyor?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki; ikinci filmde daha bir Temel olduk gibi... Temel karısına karşı hata yapıyor; telafisi sürprizli bir şekilde oluyor. Filmin finalini söylemeyeceğim çünkü yönetmenimiz yasakladı. Ama şu kadarını söyleyeyim; hayat sadece gülmekten ibaret değil, duygusal sahnelerimiz de var.
Türk sinemasında son yıllarda büyük ilerleme görüyoruz. Bu konuda neler diyeceksiniz?
Bu durum öykülerin kuvvetiyle alakalı aslında. Türk insanına Amerikan hikayesi anlatırsan, dikkat çeker ama kendini anlattığın zaman tabii ki daha çok talep edilir. Hikayeyi daha iyi teknikle anlatabilmekse, teknik personelin sayıca fazlalığıyla alakalı. Bizim sinemamızla herhangi bir sinemayı karşılaştırdığımızda teknik personel ve çekim tekniği açısından herhangi bir eksiğimiz yok! Biz kendi hikayelerimize yöneldiğimiz için gişemiz arttı.
ALPER KUL FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN!
ÖZGÜN OLMAK ÖNEMLİ
Türk yönetmenlerden kimleri beğeniyorsunuz?
Şöyle söyleyeyim; Mahsun Kırmızıgül, Doğu insanını; Çağan Irmak, Ege bölgesini; Ata Demirer, Çanakkale insanını çok iyi anlatıyor. Bölgeleri ayırıp yanlış anlaşılmak istemem ama bu bölgelerdeki olaylar ve insanlar, adını sıraladığım kişilerce çok iyi anlatıldı. Dolayısıyla bu durum gişeye de yansıdı. Bizim senaryolarımızın Avrupa ve Amerika'daki hikayelerden altta kalır yanı yok ama üslup çok önemli. Mesela; bizim de Keloğlan ve daha başka kendimize özgü hikayelerimiz var. Bunlar farklı bir üslupla anlatıldığında dünyaya mal olabilir.
Bu hikayelerin sınırları aşması için biz neler yapabiliriz?
Özgün olmalıyız. Avrupalılar'ın hikayelerini yeniden çekmenin âlemi yok. Gidip de aksiyon filmi çeken Amerikalı'ya aynı tarz hikayeyi onun üslubuyla anlatırsan, saçma bir şey yapmış olursun ama sen kendi hikayeni anlatırsan, zaten yurt dışında alıcısı olacaktır. Dizilerde bunu yakaladık.