Tâlib-i Amülî kimdir?

Mâzenderan’ın Âmül şehrindendir

Bir kısım kaynaklarda "Âşûb" mahlasını ilk şiirlerinde kullandığı zikredilirse de hem ilk dönem hem sonraki dönem şiirlerinde her iki mahlası da görülür. Şiirlerinde matematik, geometri ve felsefe okuduğunu belirtmesi iyi bir eğitim aldığını ortaya koymaktadır. Ayrıca iyi bir hattat olduğu bilinmektedir. 1010 (1601-1602) yılında Mâzenderan'dan ayrılan Tâlib beş yıl kadar Safevî başşehri İsfahan'da ve annesinin memleketi Kâşân'da kaldı. İsfahan'da bulunduğu sırada Şah I. Abbas'a kasideler sunduysa da bu şiirleri takdir görmedi. Yaklaşık 1014'te (1605-1606) Meşhed üzerinden Merv'e gitti. Burada kaldığı iki yıl boyunca Safevîler'e bağlı Merv hâkimi Ustaclu Bektaş Han'dan himaye gördü. 1017 (1608) yılında Hindistan'a gitti. Dayısının oğlu hekim ve şair Rüknâ-yi Kâşî daha önce Hindistan'a gitmişti. Agra, Lahor, Mültan ve Delhi'de bir süre kalan Tâlib, Kandehar'a geçerek şehrin yöneticisi Mirza Gāzî Big Tarhân'dan himaye gördü ve ona kasideler sundu. Mirza Gāzî Big'in 1021'de (1612) ölümü üzerine Kandehar'dan ayrılarak Hindistan'a döndü. Agra'da tanıştığı Teẕkire-i Meyḫâne yazarı Fahrüzzamânî-i Kazvînî onu şiir yeteneğine sahip bir genç diye niteler (s. 548). Agra'dan Peşâver'e giden ve orada kasideler takdim ettiği Peşâver Beyi Çın Kılıç Han'la birlikte bazı seferlere katılan Tâlib, Çın Kılıç Han hükümetinin son bulmasının ardından yeniden Agra'ya geldi. Burada şehrin nüfuzlu şahsiyetlerinden Muhammed Hüseyin Diyânet Han'dan aldığı tavsiye mektubuyla Hâce Ubeydullah Ahrâr'ın soyundan gelen Gucerât Valisi Abdullah Hân-ı Fîrûzceng'in yanına gitti ve ondan iyi kabul gördü. Kısa bir süre sonra Agra'ya dönen Tâ-lib, Bâbürlü Hükümdarı Cihangir'in ve eşi Nurcihan Begüm'ün teveccühünü kazanıp saraya girdi (1025/1616). Burada 1028 (1619) yılında "melikü'ş-şuarâ" unvanını aldı. Bir müddet Sultan Cihangir'in emriyle Vezir İ'timâdüddevle Mirza Gıyâseddin'in maiyetinde mühürdar olarak görevlendirildiyse de çok geçmeden bu görevden istifa etti. Cihangir'in sarayında önemli bir mevkide bulunan Tâlib ömrünün son yıllarında ruhsal sorunlar yaşadı, şiirlerine de yansıdığı gibi bir süre münzevi bir hayat sürdü. Ancak Teẕkire-i Naṣrâbâdî'de belirtildiği üzere (s. 223) aklî dengesini yitirdiğine ilişkin açık bilgi bulunmamaktadır. Tâlib yakalandığı bir hastalık yüzünden genç yaşta vefat etti. Mezarının nerede olduğu bilinmemektedir.

Kısa ömrüne rağmen Tâlib'den geriye hacimli bir şiir külliyatı kalmıştır. Tezkirelerde divanındaki beyit sayısıyla ilgili olarak 9000 ile 15.000 arasında değişen rakamlar verilir. Ancak yayımlanan külliyatındaki beyitlerin sayısı 23.000'e yaklaşmaktadır. Tâlib'in övgü şiirleri arasında devlet adamlarının yanı sıra Ehl-i beyt'e dair olanlar da önemli bir yer tutar. Ḳażâʾ ve Ḳader, Sûz u Gedâ ve Cihângirnâ-me başlıca mesnevileridir. Sebk-i Hindî üslûbunun öncü şairlerinden olan Tâlib bu üslûbun gelişmesini doğrudan etkilemiş ve sebk-i Hindî içinde farklı bir tarzı temsil etmiştir. Bir kasidesinde kendini kıta ve gazelde Enverî ve Sa'dî-yi Şîrâzî, mesnevide Senâî ve rubâîde Ömer Hayyâm ile eşdeğerde görür (Sîrûs Şemîsâ, s. 89). Diğer bir şiirinde de kasidedeki başarısını över ve kendini Hâkānî-yi Şirvânî'den üstün tutar (Dânişnâme-i Edeb-i Fârsî, IV, 1630). Kasidelerine bakıldığında klasik dönemin güçlü şairlerinden Zahîr-i Fâryâbî, Kemâl-i Hucendî ve Emîr Hüsrev-i Dihlevî'ye yakın olduğu söylenebilir. Gazelde bağımsız bir tarz geliştirmekle birlikte klasik dönemin büyük şairlerine nazîreler yazmıştır. Kendi çağdaşlarından Örfî-i Şîrâzî ve Feyzî-i Dekenî onun önemsediği şairler olarak zikredilebilir. Ezberinde çok şiir bulunduğu belirtilen Tâlib, çeşitli toplantı ve mahfillerde şiir okuduğundan "Bülbül-i Âmül" lakabıyla meşhur olmuştur. Kendine özgü bir üslûp geliştirerek şiire yeni bir açılım getirmiş ve klasik şiirden kopuşun öncülerinden olmuştur. Tâlib'in şiirini tezkirecilerin çoğu överken Lutf Ali Beg Âzer onun kendine has bir tarza sahip bulunduğunu, ancak bu tarzın fasih şairlerin beğeneceği bir tarz olmadığını ileri sürer (Âteşkede, II, 870). Muhammed Pâdişâh ise Farsça şiir söyleyen şairlerden söz ederken Tâlib'i de anar ve onun başka hiçbir şairde görülmemiş bir şiir tarzı olduğunu belirtir (Ferheng-i Ânendirâc, IV, 3085). Tâhirî Şihâb, Tâlib'in bütün şiirlerini kapsayan külliyatını yayımlamış (Külliyyât-ı Eşʿâr-ı Melikü'ş-şuʿarâʾ Ṭâlib-i Âmülî, Tahran 1346 hş.), Daniela Meneghini Corraele, Lirica Persica serisinin dördüncü kitabı olarak Tâlib'in 1000 beyitten oluşan 132 gazelini incelemiştir (Taleb: Concordance and Lexical Repertories of 1000 Lines, Venezia 1990). Muhammed Kahraman, sebk-i Hindî şairleri ve şiirlerine dair yaklaşık 11.000 beyit içeren Ṣayyâdân-ı Maʿnâ adlı eserinde (Tahran 1378 hş.) Tâlib'in biyografisine ve gazellerinden seçmelere yer vermiştir.

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA