Fenerbahçe ile Kasımpaşa arasında küfür polemiği yaşandı. Şota maç sonrası, kendisine küfür edildiğini söyleyip, "İlk defa Türkçe bildiğim için utandım" dedi. 'Emre'yi hedef aldığı' şeklinde haberler çıktı. İspanya'dan döndükten sonraki tavırlarıyla beğeni toplayan Emre'de bir değişim mi söz konusu!
Maçtan bir gün evvel bütün gazetelerin manşetinde Emre'nin bir sözü vardı. Ne diyordu Emre: "Arkadaşlarıma, antrenmanda söylediğimi yapın, yaptığımı yapmayın diyorum." "Benim yaptığımı yapmayın!" derken neyi kastediyordu? Ne yapıyordu Emre sahalarda yanlış? "Aman siz bunları yapmayın" diyor?
Ya da ben daha açık söyleyeyim; 'Benim korumam var, benim savunmam var. Bana bir şey yapamazlar ama siz belli olmaz. Aman ha!' Ne olabilir bu? Kaç kere televizyonda yakın çekimde Emre'nin neler söylediğini gördük. Dudak okuma uzmanı olamaya gerek yok.
Emre İspanya'dan döndüğü ilk iki hafta harikuladeydi. Söyledim de "Ne kadar iyi bir kaptan oldu" diye... Ama daha dördüncü haftada eski Emre olma yolunda olduğunu gösterdi. Neden; çünkü gelir gelmez burada Türk hakemlerinin kendisini korumaya aldığını hissediyor.
'Burada, İspanya'daki hakemler yok, o zaman salla gitsin.' Günah Emre'de değil! Günah Türkiye'deki hakemlerde... Günah Emre'ye bu hafta ikinci sarı kartı çıkarmayan o göklere çıkarılan Hüseyin Sabancı'da!..
Galatasaray'ın Schalke ve Ordu maçlarında zemin ön plana çıktı. İki maçta da büyük sorunlar yaşadı, hatta maçları kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Devre arasında yenilenen zemin sorun çıkarmaya devam ediyor. Sorun niye çözülemiyor, bu kadar zor mu?
İki maçta Galatasaray ve Fatih Terim'in rakibi ne Schalke'ydi, ne Ordu'ydu. Galatasaray ve Fatih Terim kendi sahalarının zemini ile mücadele etti. Schalke'yi o saha yüzünden yenemedi, Ordu'ya yenilmesine de yine o saha yüzünden ramak kaldı.
Bu bir yüz karası olay... Galatasaray'ın nasıl kötü yönetildiğinin en canlı örneğidir. Ara transfere girilirken Galatasaray, Türkiye'nin en çok gol atan ve en çok gol yiyen takımlarından biriydi. Zayıf olan yere bir kişi alınmazken zaten kuvvetli olan yere 'çilek' diye dünyanın en iyileri alındı.
Böyle bir transfer felsefesi, böyle bir transfer düşüncesi olabilir mi? Yanlış... Hadi bu yıldızları alıyorsun, bu yıldızların yeteneklerini ortaya koyacakları bir zemin olması lazım. Yıldıza göre oynadığın zaman futbol sahasının, dünyanın en güzel sahası olması lazım.
Eski yönetimin yaptığı sahayı yerin dibine sokan yönetimin yaptığı saha daha da beter!
Bu Türk medyasının da ayıbı... Sahadaki çimlerin rezilliğinin ne araştırması var, ne de eleştirisi var. Şu saha uygar bir ülkede yönetim götürür. Ne başkan bırakır, ne yönetim bırakır. Sen bir sahayı eleştirerek gelmişsin ve daha kötüsünü yapmışsın. Hem de milyonlarca liraya transferler yaparak!.. Oynatamadıktan sonra o transferleri niye yapıyorsun!
O çimlerle ilgili duyduklarım, tüyler ürpertici... 'Suni güneş enerjisi yayan üç tane daha alet getirilecekmiş de o zaman düzelecekmiş!' Üç alet gerekiyorsa baştan niye getirilmedi! Drogba'yı alacak paran var da buna verecek birkaç yüz bin liran mı yok!
Ama bana çim uzmanlarının dediği; bu iş o aletlerle çözülecek gibi değil...
Schalke'nin yaptığı bir iş var; sahayı raylar üzerine yerleştirmiş, çimleri güneşlenmesi için dışarı alıyor. Avrupa'da bir de bu imkanı olmayan kulüplerin sahaları var. Onlar da senede 3 kere, 4 kere çim değiştiriyorlar. Bilerek, planlı olarak... Çünkü çim değiştirmek artık zor bir şey değil. Halı gibi getirip seriyorsun çimi... Halı çimi serdiğin zaman zaten o çimin kökü gelişmiş. Tohumdan çıkmış incecik, üstüne basar basmaz ezilecek bir çim değil. Kızak gibi kayıyorsun, kayarken de çimi de beraberinde götürüyorsun.
Türk medyası, nasıl oluyor da 'Bu çimler niye bu kadar kötü ve bunun sorumlusu kim' diye araştırmıyor, şaşkınlıklar içindeyim! Bir tane, iki tane Fener, Galatasaray muhabirleri var onlar da kulüp başkanlarının emir kulu... Onların istemediği hiçbir şey yazılmıyor ve söylenmiyor. Gazetecilik bu mu? O zaman kim okur o gazeteleri... Ben muhabir değilim, bir şey değilim, oturduğum yerde benim öğrendiğim ve şimdi sana söylediğim şeyleri, bir Galatasaray muhabiri araştırmaz mı, öğrenmez mi!..
Ama diyor ki 'Ben bunları yazarsam. Yarın beni Florya'ya sokmazlar. İyisi mi ben yazmayayım, boş ver.'
- Nasılsınız Ünal Başkanım. Emriniz olur Sayın Başkanım. Tabii Başkanım haklısınız, çok doğru söylediniz. Ben şimdi derhal bunları yazıyorum, başkanım...
Türkiye'de gazetecilik bu hale geldi.
Niye Galatasaray takımı da Fatih Terim'in en büyük rakibi! Çünkü Fatih Terim'in Galatasaray'da inatla ve ısrarla oynatmak istediği bir futbol var. Barcelona tarzı... Topa sahip olacaksın. Onun adı, "Sabırlı ve bekleyerek." Kendi sözcükleri bunlar... Sabırlı ve bekleyerek oynamanın adı; kendi yarı sahanda topu dolaştır Allah dolaştır. Sonra rakibinin açığını kollayacaksın, derinlemesine oynayacaksın.
Orada da olağanüstü yıldızlarınla, Barcelona'da olduğu gibi başta Messi, gole gideceksin. Rakip sana gol atamayacak çünkü topa sahip olamayacak.
Barcelona yapıyor 700 pas, maç 90 dakika... 700 pası Barcelona yapınca, rakip takıma pas yapmak için vakit kalmıyor, topu alamıyor ki!.. Düşüncesi bu... İki maçta da bu düşünce ile oynadı. Schalke'ye karşı da Ordu'ya karşı da...
Topu geride dolaştırarak oynadığın zaman rakip savunmayı avlama şansın kalmıyor. Ondan vazgeçiyorsun. 'Benim orada iyi adamlarım var. Bunlar bireysel yetenekleri ile o savunmayı geçerler, gollerini atarlar. Yeter ki ben top kaptırmayayım.' Mantıken, kağıt üzerinde doğru görüyor. Ama senin ilerideki yıldızlarının topu iyi kullanmaları için sahanın çok güzel olması lazım.
Senin Drogbaların, Sneijderlerin rakiple uğraşmıyor ki sahayla uğraşıyor. Rakibi geçiyor, sahayı geçemiyor. Orada bir tümsek var, orada bir çukur var, orada kayan bir çim var, orada bir rezalet var.
Şimdi Fatih Terim'in oynadığı taktik hücumu, rakip savunmayı avlama şansını ortadan kaldırıp, işi sadece starlara bırakınca, starlar da o iğrenç sahaya mağlup olunca, nasıl gol atacak Galatasaray? "Galatasaray'ın rakibi ve Fatih Terim'in rakibi sahaydı" derken bunu kastediyorum.
Ordu karşısında Galatasaray'ın kendi sahasında top çevirirken santrada rakibe kaptırdığı topları bir saysın bakalım herkes... Görüntüler var ellerinde, istatistikler var. Sen yarı sahandan çıkarken bütün savunman santraya kadar gelmişken top kaptırırsan bu her takıma tehlike oluşturur ama Galatasaray gibi kötü kalecisi ve kötü savunması olan bir takıma iki misli tehlike oluşturur.