Fenerbahçe dün gece kazanmak için her şeyi yaptı. Maç boyu istenen baskıyı kurdu. Rakip kale önünü pozisyon hurdalığına da çevirdi. Ama Sow ve Emenike'nin gözü kapalı gol olması gereken pozisyonların içinden elleri boş çıkmaları tarihi farkı önledi. Dünkü galibiyetin cansuyu alın teriydi. O kadar pozisyon israfına rağmen, hiç yılmadılar. Çünkü bu sinsi düzende bütün maçlarını yokuş yukarı oynadıklarını biliyorlar artık. Özellikle Alper Potuk'a parantez açmak gerekiyor. Güçlendikçe, gittikçe hızlanan tramvaya dönüşüyor. Sezgisi de üst düzey, mücadelesi de. Bileklerindeki hüner ve futbol zekası, takımın starı olmaya sürüklüyor Alper'i. Caner'i de ayrı bir köşeye koymalıyım. Rakibi elden ayaktan düşürmenin krallığı da ona aitti. Pozisyonların odak noktası olmasının yanı sıra. Yine can çekişen hakemlikten enstantaneler izledik. Gosso, Sow'a tekmeyi patlatıyor, Kırmızı bile çıkabilir ama Cüneyt Çakır sarı bile göstermiyor. Gosso'nun Kuyt'a yaptığı ölümcül hareketin karşılığını da sorun Cüneyt Çakır'a. Gosso gecenin faul ve katliam makinesiydi ama hakemden özel izinliydi. Radkov, Emenike'yi formasından çekiyor. Birkaç saniye çekiyor hatta, "Bak Cüneyt!" diyor. "Sen bana kart gösteremezsin." Cüneyt Çakır önündeki maçlara bakıyor. Doğa'nın Emenike'ye ceza alanında bindirmesi var. Futbol kitabında bunun adı "penaltı!" Ve istiap haddini aşan yanlışlardan sonra nihayet verilen penaltılar. Hiçbir gerçek dünkü Cüneyt Çakır'ın yanlışlarını örtemez. Dünkü Cüneyt Çakır beni mahcup etmedi. Ona hiçbir zaman güvenmedim çünkü!
Gürkan KUBİLAY: Paradoks
Sonda yazacağımı başta yazayım, rakibinizin 3 katı pas yapmışsınız, 10 katı şut atmışsınız, 11 katı orta yapmışsınız. Kalenizi tutan tek şut yok. Böyle bir maçta penaltıların maçın sonucunu belirlemesi hakikaten ilginç ve maçın paradoksu idi. Deplasman maçlarının % 70'ini kaybetmiş ve yine % 70'inde gol atamamış bir G.Birliği ile oynuyordu F.Bahçe. Yavaş tempoda başladılar maça. Ama ilk 7-8 dakika sonunda tempoyu yükselttiler. Caner solu , Gökhan sağı etkili kullanıyordu. Sow ve Kuyt dönerek oynuyor, Emenike duvar olmaya çalışıyordu. Duran toplar sürekli pozisyon sağlıyordu. Taçları bile etkili kullanan ve maç başına pozisyon anlamında en etkili maçlarından birini oynayan bir takım vardı. İkincisi tartışılır Sahada kötü, çalışmayan ismi yoktu F.Bahçe'nin. G.Birliği ise rakip kaleye 1-2 pozisyon dışında gidemiyordu. 35-40. dakikalar arasında tam 4 pozisyon daha buldu F.Bahçe ama atamadı. Sakatlanan Ramazan'ın yerine geçen Ferhat'ın tecrübesizliğinden yararlanmak için ''bol şut '' attı ama gol gelmedi. İlk yarı , aynen Elazığ'da olduğu gibi F.Bahçe'nin hak etmediği bir skorla sonuçlandı. 2. yarı yıktı rakip kaleye oyunu F.Bahçe, pozisyonlar yine tonla kaçtı, takım çok istekli idi. Sonunda da bence ilki penaltı , ikincisi tartışmalı bir kararla 2 gol buldu. Sow'u dinlendirdi. Salih'e güvenmesi gerektiğini bir kez daha gördü ve Akhisar maçından sonra ilk kez bir maçta gol yemedi. SONUÇ 1) İstekli ve bol paslı oynamak dışında seçeneği yok F.Bahçe'nin. 2) Sakatlar düzeldikçe daha iyi iş yapacaklar. 3) Salih ve Alper'i bir arada, ilk 11 'de cesaretle başlatmaya inanacaklar. 4) 9. Haftada yazdığım görüşüm değişmedi, şampiyon olacaklar.
Emre BOL: Döve döve!
Alper Potuk'u ve kanatları kapatarak,oynamaya değil, oynatmamaya dayalı bir sistemle sahadaydı G.Birliği takımı... Aslına bakarsanız; oyuncu kalitesine bakarsanız, Mehmet Özdilek'in yaptığı doğruydu. Topla oynama oranı, isabetli pas oranı hep Fenerbahçe'nin lehineydi. Ancak top bir türlü 3 direğin arasına girmedi. Neden mi? Kimse kızmasın; Emenike bu takımın forveti olamaz! En uçta, kaleye arkası dönük oynayacak özelliklere sahip değil. Zaten Rusya macerasına bakarsanız hep "son dakika golcüsü" olarak oyuna girdiğini görebilirsiniz. Ama hep forvette oynamak istiyor. Bunu Samandıra'da ki kaynaklarım söylüyor. Oysa kanatta görev alsa emin olun daha faydalı olacak. Tıpkı açıkta pek yararlı olamayan ama bekte müthiş bir performans gösteren Caner gibi... Penaltılar demişken... İkincisi penaltı değil! İlk penaltı; penaltı oğlu penaltı... Ama Alper'in pozisyonu penaltı değildi. Bu kadar çok hakkı yenen Fenerbahçe'nin lehine çalan yanlış bir penaltıyı iş kazası olarak görmek lazım! Ee hep söylenmiyor mu, "Hakemler de insan. Hata yapabilirler" diye! "İnsanlık dışı" hareketler yapan Gosso'nun kart görmeden maçı bitirmesini de hakemlerin "insanlığına" veriyorum! Fenerbahçe en çok Webo'yu arıyor. Topla oynama, isabetli pas, gol pozisyonu anlamında sezonun rekorunu kırarak oynayan Fenerbahçe rakibini döve döve yendi. Adil bir yönetimle Fenerbahçe'nin kazanamayacağı maç yok. Webo'nun bir an önce iyileşmesi şart. Yadönecek ya da forvette Sow oynayacak.
Gürcan BİLGİÇ: Bu maçı alacağız
Gecenin ruhunda "kazanmak" vardı. Kadınların doldurduğu tribünlerin keyfi, isteği de bu yöndeydi, sahadaki oyuncuların kararlılıkları da. Başka sonuç yokmuşcasına bir maç yaşanıyordu. Gençlerbirliği sezon boyunca yaşamadığı, büyük ihtimalle de yaşamayacağı bir çaresizlik ile yarı sahasına çivilenmiş gibiydi. Her yerden geliyordu Fenerbahçe... Böyle bir fırtınanın aşamayacağı mendirek de yoktu. Üst üste kornerler, şutlar ve pozisyonlarla puanın olduğu zirveye tırmanış sürüyordu. Emenike'den sonra Moussa Sow'un dönüşü de kutlanıyordu sahada. Fenerbahçe ilk yarıdaki sert gövdesini onarıyordu. Bu yüzdendi rakibindeki tedirginlik de. Kimin nereden çıkacağını bilemez halde, birbirlerine yaklaşıp, yardımlaşarak kenarlara açılmaya zorladılar Fenerbahçe'yi... Hem Caner, hem de Gökhan ortalar ürettiler bu fırsat anlarında. Ama forvetler etkili değemedi toplara. Yine topu yere indirip, driplingler ile de denediler şanslarını. Ya pas seçimini yanlış yapıyorlardı, ya da vuruş kalitesinde doğruyu yakalayamıyorlardı. Her türlü görüntü içinde hesapta olmayan Webo'yu arıyordu gözlerimiz. Buna rağmen beklerle, ön tarafla desteklenen, sayısı yediye ulaşan bir orta saha kalabalığı yaratmakta ustaydı Fenerbahçe. Bu yüzden de topu kontrol ediyor, atağı çabuklaştırmak adına da her boşluğa bir oyuncuyu sokuyordu. Bütün bu futbol pozitiflerine rağmen, goller penaltılarla geldi. Haftalardır "penaltı" kavgası veren bir kulübün, hakkını alabilmesi için "elite hakem" bulması gerekti. Acı olan budur. Cüneyt Çakır bu kararları verdiği için belki tepki almaz. Ama Gosso'yu iki defa kırmızı ile göndermesi gerekiyordu. Birincisinde dakika 30'du. Özellikle taktik faullerde sarı kartını da çıkarması gerekiyordu. Hafta içi baskısında taktir haklarını dengeli kullanmak istemiş gibiydi. Son satırlarımızı iki gence ayıralım. Alper ve Salih... Alper'in sorumluluk alan, öne koşullanan, takımı peşine katan temposu ve arzusu mükemmeldi. Salih Uçan'ı rakip risk aldıktan sonra oyuna sokup, maçı mücadelen çıkartıp, akıl oyunu haline getirdi Ersun Yanal... Bu kısa performansın bundan sonraki maçlar için kaynak olmasını umalım.
Erman TOROĞLU: Orta oyunu sürüyor
Gosso bir pozisyonda Kuyt'a öyle bir bastı ki Allah muhafaza. 'Neresine' derseniz orasına derim. Yani adamı hadım bile edebilir. Allah'tan Kuyt'ın dört tane çocuğu var, durumu kurtarır. Uçan sineğe kart gösteren Cüneyt bu pozisyonu atladı. Aynı oyuncunun maçın başında Sow'a yaptığı hareket de var. Ama bakıyorsunuz Çakır'ın da başı rahat değil. Bu kadar açıklamadan, bu kadar basın toplantısından sonra "Ya F.Bahçe berabere kalır veya mağlup olursa ne olur" diye düşünür havasındaydı. Ama ilk verdiği olmayan penaltı ile durumu kurtardı. Ama sakın bu konuda Cavcav bir beyanat vermesin. Büyüklerin büyüklüğünü otomatik olarak kabul eden kendisi. Baştacı yapan da kendisi. O zaman kaderine razı olacak. Kaderine razı olacaksın, ağlamayacaksınız.
Rıdvan DİLMEN: Hak eden kazandı
Öncelikle şunu söyleyelim; ilk 10 dakika dışında Gençlerbirliği'nin kazanma şansı hiç yoktu. Bir tek bu 10 dakikalık bölümde çabuk hücumlarla 2-3 kez tehlikeli geldiler. Son paslarda başarılı olsalar, golü de bulabilirlerdi. Ancak, 10 dakikadan sonra öyle bir baskı yedikler ki, daha doğrusu Fenerbahçe öyle bir pres yaptı ve hızlı oyna- dı ki, karşılaşma tek kaleye döndü. Fenerbahçe birçok da pozisyon yakaladı gole kadar. Kenardan, duran toptan, karambolden tehlikeli oldular. Maça iyi başlayan Gençlerbirliği kalecisinin de sakatlanmasıyla iyice geriye yaslandı. Fakat, Fenerbahçe'nin coşkusu yanında paniği de getirmişti son vuruşlar ve paslarda... Bir tek Emre Belözoğlu ve Caner hücumlarda sakin ve isabetliydi, diğer oyuncular ise bir an önce skor bulma düşüncesiyle telaşlıydı. Gençlerbirliği sadece gol yememeye çalışıyordu, ta ki penaltıya kadar. Fenerbahçe'nin puan kaybettiği maçlarda (Sivasspor ve Elazığspor) haklı bir serzenişi vardı: "Biz kötü oyunumuzu kendimiz yorumlarız, kendimiz çözmeye çalışırız. Hakemleri ilgilendirmez" dediler. Ve yüzde yüz haklıydılar. Dün de maçı hak eden, Fenerbahçe, iyi oynamayan Gençlerbirliği'ydi. Cüneyt Çakır, Fenerbahçe lehine hata yaptı ve penaltı kararı verdi. Ardından Alper Potuk'un klasik özelliği olan soldan delici diriplinkleri ile ikinci penaltı geldi ve maç koptu. Fenerbahçe, coşkulu çoçuk ve kadın taraftarlarının önünde kazanması gereken maçı, oyunun tamamına yakın bölümünü üstün ve baskılı bir futbol sergileyerek, en önemlisi de hiç pozisyon vermeyerek bitirdi. Maçın oyuncusu; tecrübesi, penaltı atışlarındaki sakinliği dışında, oyun içindeki organizasyonuyla Emre Belözoğlu'ydu.
Ahmet ÇAKAR: Cüneyt Çakır...