Poldi kendi gitti. Tudor'un 'Altımı oyuyorlar' dediği Bruma-Sneijder ikilisini yönetim gözünü kırpmadan yolladı. 10 numaralı forma da Belhanda'ya verildi. Faslı yıldızın Sneijder rolünü oynayamayacağını İsveç'teki maçta gördük. Belhanda, maç boyu sorumluluk almadı, ikili mücadelelere girmedi ve 'Ben Galatasaray'ın yeni yıldızı olacağım' güvenini taraftara bile vermedi...
At sahibine göre kişnermiş.... Galatasaray'ın da Tudor'a göre nasıl kişnediğini gördük. Hırvat hoca, basın toplantısında şöyle demişti: "İlk maçı 4-0 kaybetsek bile turu atlayacağımıza eminim. Rövanş için oyuncularım inanılmaz motive oldu, taraftarlarımız fizik olarak çok daha iyi ve etkili bir takım görecekler."
İsveç ekibi önünde mücadele gücü yüksek bir Galatasaray vardı ancak oyuncuların kaliteleri, yetenekleri, bireysel becerileri, goller üretmek için yetmedi. Bu kadar baskılı oynayan bir takımda Bruma-Sneijder ikilisi olsaydı, Galatasaray turu rahat geçerdi.
Tudor'un prensi Belhanda, Galatasaray'ın coşkulu oynamasına ve etkili pozisyonlar bulmasına etken olamadı. Kenardan Linnes ve Carole ikilisi etkili ortalar yapamadığı için Maicon'un, doldur boşalt ortalarına tanık olduk. Peki ama golü kim atacaktı?
'Yüreğimizi ve karakterimizi ortaya koyacağız' diyen Tudor'un Eren-Gomis ikilisini kafadan oynatacak yüreği yoktu. Galatasaray belki koşuyordu ama ne taktiği vardı ne de sistemi... Maalesef rakibin dengesini bozacak Eren Derdiyok hamlesini Tudor efendi, bir devreyi heba ettikten sonra düşünebildi.
Dursun Özbek, tarihe iki şekilde geçecek. 1- UEFA'dan alınan 1 yıl Avrupa'ya gitmeme cezası. 2-Tromsö faciasından sonra Östersunds faciasını yaşayan başkan... Ama Galatasaray bu turu geçerdi... Medyanın ve benim özellikle Tudor ile ilgili yaptığım eleştirilere, maalesef Özbek kulak kabartmadı. Arkasında durduğu çapsız, bilgisiz, yeteneksiz ve kaprisli Turdor'a güvenmenin bedelini Galatasaray, Avrupa'dan bir köy takımına elenerek ödedi. Başkan Özbek'e ve çapsız Tudor'a sesleniyorum: İstifa da bir hizmettir.