Tevrat'da İncil'de Kuran'da ortak değerlerin olması son derece normaldir. Aslında diğer dinler tahrif edilmemiş olsaydı Kuran ile bir bir örtüşürlerdi. Bu kitaplardaki birçok sözün Hz Peygamberin sözleriyle örtüştüğünü görüyorsunuz. Bunlar son derece normal şeylerdir...
Yine kitapta geçen ve benim çok hoşuma giden bir söz var; dünyayı kullanma kılavuzu, Allah insanlara böyle bir kılavuz vermiş midir?
Orada benim kastettiğim vahiy ve Kuran'ı Kerim'dir. Allah bizi dünyaya gönderirken başıboş göndermiyor. Kuran'ı Kerim onu Duhal suresinde Rasulüllah'a hatırlatıyor. "Hani sen yolunu bilmiyorken biz seni bulup yola koymadık mı?" diyor. Araplar sürücüsünü kaybetmiş, nereye gideceğini bilmeyen deveye 'dalle' derler, yolu kaybetmiş. Çölde müthiş bir fırtına var, sağı solu göremiyor. Nereye gidecek? Kur'an-ı Kerim Hz. Peygambere Sen fırtınalı bir günde ortalık toz dumanken, ortadaydın, gideceğin yeri bilmiyordun Muhammed, biz sana gideceğin yönü gösterdik!
Kur'an-ı Kerim bu anlamda bir yol kitabıdır. Bir ilahi vahiydir tabi ki, ama aynı zamanda hayatı nasıl dolduracağımızı gösteren temel ilkelerdir.
Kader de her zaman konuşulan bir konu yine kitapta da var, depremlerde ve doğal afetlerde ölen insanlar kaderlerini mi yaşamış oluyorlar?
Allah sizi yaratırken size yetmiş senelik bir ömür biçmiştir. onun kuralını, kaydını, gerekçelerini biz bilemeyiz, onu Allah bilir. Allah diyebilir ki, bu kulum çok sadaka verecek onun ömrünü yetmişten yüze çıkardım. Kader kendi içinde kaderin yazılı döneminde değişir. Kader hakkında çok konuşuruz ama İmam-ı Şafi hazretleri kaderi konuşmayı çok hoş görmüyor, hatta diyor ki ben bir parmak koparsa onun bedeli bir yumurtadır desem - ki değildir bir devedir onun karşılığı- benden sonra gelenler "Şafi ne kadar cahilmiş" derler, ama kader konusunda çok belirleyici bir kayır koyarsam benden sonra gelenler, "Şafi dinden çıkmış" derler. Çünkü kader itikatla ilgili bir konudur. Onun için çok tetikte hareket edilmiştir, kader üzerinde yürünürken...
Özet olarak şunu söylüyoruz kaderde, bize rağmen olan bir kader var külli iradedir bu, bütüncül irade, Allah'ın iradesi. Ömrümüz, boyumuz posumuz, rengimiz, tipimiz vs... Bunlar bize rağmen olan olaylardır, bunlardan zaten sorumlu değiliz! Sorumluluk alanında olan şeyler ise, iyi adam olmak, kötü adam olmak, günahkar olmak, olmamak, bütün bunlar da cüzzi irade dediğimiz, bizim irademizde olan işler... Bunu çözmek de kolaydır, en azından iyi insan oluruz, Müslüman oluruz...
Somali yardımlarıyla ilgili de çok konuşuldu, sizi de ekranda gördük. büyük destekle birlikte Somali'ye giden kadar daha yakınımızda da yardıma ihtiyacı olan insanlar var diyenler de oldu?
Buradakilere de yardım yapalım, yapıyoruz zaten, yapmıyoruz diye bir şey yok, ben Somali'yi çok tetiklemeye çalıştım, hem sahur hem iftarda sürekli söyledim. O gece de orada bulundum. Çok sevindiğim bir şey oldu o gece oradayken, belki pek ekrana yansımadı, ama tüm yardım toplayan arkadaşlarıma gelen her yardım telefonunda bana başvurma ihtiyacı hisssedildi. Vatandaş x sanatçıyla bağlantı kurmuş, ama "Nihat Hoca'nın sesini duyabilir miyim, bir şey soracağım çünkü!" diyor! Bu, vatandaşın o yardımı yaparken dini ölçülerle hareket ettiğini gösteriyor! Bana hepsinin sorduğu, "Hocam gönderiyoruz, zekat olur mu, fitre olur mu? Ne kadarını gönderelim bir kısmını buraraya ayırsak, bir kısmını Türkiye'ye ayırsak?" Bu beni çok sevindirdi... Elbette ki Türkiye'de de çok mağdur olan bizim fark etmediğimiz, açlığından hayatını kaybeden vardır, ama hiçbir anne Türkiye'de dört evladından üçünü ölüme terk edip birini yaşatmaya çalışmaz. Böyle bir manzara yok Türkiye'de. Türk halkı böyle bir manzaraya müsaade etmez! Bir mahallede bir gariban gördüğümüzde herkes evini açar, ama Somali'de evini açacak kimse yok ki! Oradakileirn hepsi öyle çünkü, kim kime yardım edecek? Türkiye ile Somali'yi karşılaştırmak insafsızlık olur. Bir Müslüman dünyanın herhangi bir noktasında, herhangi birine, -hangi dine mensup olursa olsun- yardım etmekle müüklelleftir... yanında olmak Müslümana bir ilahi emirdir.
Kitapta insanla ilgili bir bölüm geçiyor; Beşer! Sessiz harflerinden bir anlam çıkıyor, onu anlatabilir misiniz?
İnsanoğlu Allah'la olan birlikteliğni kaybederse şerre düşebilir. Ona işaret ediyor Beşer kelimesi! Bu tür bazı tevafuklar vardır. Kuran'ı Keirm'in başı ve Bismillahirahmannirrahim 'B'dir. Son harfi Nas Suresi 'Sin' dir. Bu iki harfi bir araya getirdiğinizde 'Bes' oluyor. Şirke karşı, azgınlığa karşı sana Bes, yani Allah yeter anlamında, başkasına ihtiyacın yok. Bu türk tevafuklar, tasavvuf büyükleri arasında çok söylene gelmiştir. Ben de bazen bunlara işaret ediyorum, tasavvuf kültürümüz de bilinmesi gereken bir kültür ve bir iman tabi ki...
Hocam bu ay içinde birçok askerimizi de şehit verdik. Bununla ilgili sizin söyleyeceğiniz sözleri de önemli buluyorum.
İnsan hayatı üzerinden siyaset yapılmaz, insan hayatı beraberinde insan hayatını getirir. Kan kanla yıkanmamalıdır.Anneler ağlamamalıdır, hakikaten ağlatılmamalıdır. Bugün bir gazetede gördüm şehit düşen mehmetçiğin şehit düştüğü yere Doğulu anlar gitmiş, tülbentlerini atmışlar, hatta orada annelerin bir sözü var çok manidar bir söz: "Keş biz burada ölseydik" demişler. Bu herkese ders olmalıdır. Bu ülke artık acı görmek istemiyor yeterince acı gördük, bu ülke büyümek istiyor. Ben çok iyi biliyorum bu ülkede Güney Doğu'da Diyarbakır'da şehit cenazeleri kalkarken Doğu'nun anaları evde ağlıyorlar. Ben bunu biliyorum . "İyi oldu bak asker vuruldu" diyen bir tane Güney Doğulu ana bulamazsınız, yoktur. Ölen kim olursa olsun yetmiş milyonun çocuğudur. Biz ne kimse dağda olsun istiyoruz ne de hiçbir ana şuna veya buna ağlasın istemiyoruz, ama elbette ki her şehit düşen asker bizim yüreğimizde müthiş bir ağrıdır. Ben inanıyorum ki herkes bir araya gelecek ve bir rahmet eliyle bu işleri bitirecekler. Bitmesi lazım, başka çaresi yok!
Kitapta evliliğe de bölüm ayrılmış!
Dün ben sahurda bir şey söyledim, "Kısmeti bağlanan hanımlara ne dersiniz" diye bir soru geldi! Ben de cevaben "Kısmeti bağlanan erkeklere ne dersiniz?" dedim!
Herkes hanımlara kısmet bağlanmış diyor, ama erkeklerin de bir kısmının kısmeti bağlanmış, çünkü o kadar zor şartlarda bazen öyle talepler oluyor ki, adam ne yapsın, kendini mi doyursun yoksa altın mı biriktirsin? Peygamber efendimiz de ahlakından emin olduğunuz biri geldiğinde işi zora sokmayın, eksikler varsa da Allah evlilikle beraber kendi bereketini getirir, diyor... Bunlara inanıyoruz onun için evliliğe teşvik etmemiz lazım. Bir de evli çiftlerin gözlerinin çok yukarda olmaması gerektiğine inanıyorum.
Boşanma çok fazla. Boşanmada intertnetin etkisi çok, üzülerek söyleyeyim. Ahlakımıza ve aile yapımıza aykırı her şeyi toz pembe gösteren dizilerin rolü çok fazla. Diziler kalem alınırken hangi topluma hitap ettiklerini düşünmeleri gerekiyor. Biz her dizide bir tecavüz sahnesi görüyoruz ve tecavüz sahnesi olunca da izleniyor. Ben o zaman çok net olarak soruyorum bu reyting denekleri kimlerin evinde? Bunların adresleri kimin elinde? "Gerçekten Türk halkını yansıtıyor mu?" benim derdim o. İki bin kişi Türk halkını yansıtıyor mu? Çünkü diziler buna göre yapılıyor! "O bir tecavzü yayınladı, benim tecavüzüm ondan daha feci olmalıdır" deniyor. Bu mantıkla iş yapılıyor. Bunu aile izliyor, gelin izliyor, damat izliyor...
Dizilerde her aalnda uzman birer danışman olması gerekiyor... Senaristlerin bu konularla ilgili akıllı danışmanlarının olması gerekir.
Uzun zamandır İstanbul'da televizyon programı yapmanıza rağmen İstanbul'a taşınmıyorsunuz. Bu Ankara sevgisinin nedeni nedir?
Annem orada, annem yaşlı. Annemin hakkı çok üzerimizde, her annenin olduğu gibi. Ankara'yı seviyoruz, Ankara rahmetli babamın yaşadığı bir şehir. İstanbul ayrı bir devlet ayrı bir dünya, çok büyük! İstanbul'u da çok seviyorum tabi. Özellikle Sultanahmet ve Eyüp Sultan'ı. Göze alamadık henüz İstanbul'a gelmeyi.
Sizin bir de Medine tutkunuz var?
Medine apayrı bir tutku tabi, babam da orada benim, babamdan önemlisi peygamberim orada. Peygamberim benim babamdan çok daha önemli çünkü, ama ardından babam geliyor, onun mezarı da orada, Medine'de vefat etti.
Şunu merak ediyorum evde Kuranlar hep bezlerin içinde ve duvarlarda asılı siz de Kur'an evin neresinde?
Bizde, evde çok Kuran var, açılıyor, okunuyor, ailenin bütün fertleri Kuran'ı seviyor, o konuda elhamdürillah iyiyiz. Doğru söylüyorsun eskiden sadece hatimlerde falan Kuran okunurdu şimdi gene öyle okunuyor belki, ama Kuran'ın içindekiler hayat buluyor artık, Türkiye eski Türkiye değil.
Son olarak kapaktaki fotoğraf dikkatimi çekti, sırtınız Ayasofya'ya yüzünüz Sultanahmet'e dönük, ne söylemek istersiniz?
Ayasofya da bizim Sultanahmet de bizim İstanbul bizim çünkü. Ayasofya bize emanet artık, olaya öyle bakıyorum ben! Kudüs bize emanet, Medine, Mekke bize emanet çünkü! Biz o emaneti hak ediyoruz, ecdat Osmanlı böyle bir nesildi o emaneti hakkıyla yerine getirdi, onun için buradaki kiliseler havralar da bize emanet. Evet bizm gönlümüz cami, cami içimizde biz caminin içindeyiz ama diğer kültürlere mensup vatandaşlarımızın gittiği yerler de bizim güvemcdemiz altında olmalıdır...
Hz. Ömer Kudüs'e gittiğinde oradaki kilisede rahiplerden biri onu çağırır ve der ki; "Namazı burada kılın Halife Ömer" Hz. Ömer orada namaz kılmak istemez, rahip bir açığını yakalamışçasına der ki; "Hani sizin dinde her yer mescitti?" "Bana bütün yeryüzü mescit kılındı" diyor çünkü Resulullah... "İlla ki bir camide nazma kılmak zorunda değilim!" Hz. Ömer; "Senin kilisende de namaz kılarım problem yok, benim sıkıntım şu, eğer senin kilisende namaz kılarsam benden sonra gelenler Ömer burada namaz kılmıştı diye senin kiliseni elinden alıp cami yaparlar, ben onun için kılmıyorum" diyor. Bu müthiş bir felsefedir, işte vahiy budur! Vahyin insanı budur. Biz de vahyin insanlarıyız ve oraya öyle bakıyoruz...