Programı kapsamında belediyeyi ve valiliği ziyaret ettiğini anımsatan Erdoğan, "Aslında bunlara uzak değiliz çünkü bir çözüm sürecinin içindeyiz. Bir barış havasını adeta bu kucaklaşmayla gerçekleştirmenin gayreti içerisinde olduk. Siyasetin de aslında genlerinde bu var zaten, olması gerekir. Belki ertelenmiştir, geç kalmıştır ama böyle bir şeyin yerine gelmesi bir yerde de hakikaten cesaret işiydi" değerlendirmesinde bulundu.
-"Vatandaşlık noktasında talebiniz varsa çözüme hazırız"
"Bu adımları 2005'te attığımızda da söyledik, bunu biz halledeceğiz dedik" ifadesini kullanan Erdoğan, şunları söyledi: "Orada gerek Şivan Perver'in 38 yıldan sonra kendi ülkesine gelmiş olması ve bu noktadaki tavırlar herhalde üzerinde konuşulması, düşünülmesi gereken konular. Ben, kendisine de söyledim, 'vatandaşlık noktasında eğer böyle bir talebiniz, arzunuz varsa çözüme hazırız' dedik. Aynı şeyi merhum Ahmet Kaya ile ilgili de ailesine 'bir nakli kubur yapılması gerekiyorsa bu konuda biz varız, buna hazırız' dedik. Belki buradan gidişi çok farklıydı ama şu anda da dönüşü bunun kesinlikle bizim açımızdan kolaydır ve biz bunun için üzerimize düşeni yerine getirmeye hazırız dedik."
Erdoğan, Şivan Perver'in konuyu nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, "Bize cevabı verecek. Biz, süreci şu anda başlatmış bulunuyoruz. Hatta bazı programları ileride kendisiyle de yapacağız" dedi.
-"Muhalefetin rahatsız olması çok manidar"
Diyarbakır'daki açılış töreninden bir gün sonra Bismil, Ergani, Eğil'e gittiğini ve oralarda halkla kucaklaştığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"(Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi) ifadesinden birilerinin rahatsız olması, muhalefetin rahatsız olması aslında çok çok manidar. Bunlar hakikaten bizim tarihimizi bilmiyorlar, fazla uzaklara gitmeye gerek yok. Yakın tarihi de bilmiyorlar. Ben, burada aslında çok yakın bir süreçle alakalı Gazi Mustafa Kemal'in özellikle Meclis'teki bazı konuşmalarını getirdim. Bunlar Meclis zabıtlarında olan ifadeler. Çok çok anlamlı, bu bakımdan bunu önemsiyorum. Bir defa Irak Anayasasında geçen ifade şudur, 'Kürdistan Bölgesel Hükümeti' diye geçer, 'Kürdistan bölgesi yasaları' diye geçer, 'Kürdistan bölgesini' şeklinde geçer. Madde 4'te aynı şekilde 'federal ve resmi kurum ve ajanslar Kürdistan bölgesinde her iki dili de kullanırlar' şeklinde geçer. Bu, onların anayasal ismidir."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün TBMM tutanaklarındaki ifadelerini paylaşan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şu anda elimde aslı da var ama bugünkü Türkçeye çevrilmiş olarak TBMM Reisi Mustafa Kemal olarak tüm bakanlar kurulunun imzasının olduğu bir kararname var. Bu kararnamede çok ilginçtir, teferruatına girmeyeceğim ama 'Kürdistan kısmının kati surette Faysal'a biat etmemesinden dolayı İngilizlerin İstanbul'dan nemrut Mustafa'yı bilcelp Süleymaniye ve havalisine hakim tayin ve Kürdistan'a İngiliz himayesi vaz eyledikleri' gibi devam ediyor. 'Kürdistan' diye geçiyor.
Bir diğer adım, o da şu. Yine Gazi ile alakalı bir durum. Bakınız, 'fakat Kürdistan, Lazistan vesair hakkında değil' diye yine bir konuşmasında geçiyor. Yani o zaman sadece 'Kürdistan' olarak yok. Doğu, Güneydoğu, buralar 'Kürdistan' diye geçiyor, Doğu Karadeniz de 'Lazistan' diye geçiyor. Altında yine 'Kürt, Türk, Laz, Çerkez vesair bütün bu İslam unsurları müşterek menafidir' diyor. Hepsini orada bu şekliyle sayıyor. Aynı şekilde yine altta 'Binaenaleyh hiç şüphe etmeyiniz ki Kürt, Laz vesaire reyi sorulduğu zaman burayı vereceklerdir' diyor ki Diyarbakırda konuşmamda bunları aynen kullanmıştım. Şimdi o zaman bu ifadeleri kullanan Gazi Mustafa Kemal bölücü mü? Bana 'bölücü' ifadesini kullananlar, o zaman Gazi Mustafa Kemal'in bu ifadelerini nereye koycaklar, bunu nasıl tanımlayacaklar, nasıl izah edecekler? Bunlar bizim tarihimizde olan gerçeklerdir. Eğer işi Osmanlı'ya götürecek olursak orada zaten çok açık, net her şey ortada."
Erdoğan, "Sizin Kürdistan ifadesini kullanmanızın ardından, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir de 'Türkiye Kürdistanı' ifadesinin kullanılmasını istedi, buna da ne dersiniz?" sorusuna karşılık, "Bunu bizim kabul etmemiz, böyle bir şey asla mümkün değil" dedi.
Başbakan Erdoğan, "Ne benden böyle bir şey sadır olmuştur ne ben böyle bir ifade kullanmışımdır ama Diyarbakır Belediye Başkanının da bu tür ifadeyi kullanması bana göre şık değildir. Bunlar, belli yerleri tahrik etmekten başka hiçbir işe yaramaz. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nin ismi bellidir. Dolayısıyla bu isim üzerinde herhangi bir spekülasyona gitmenin de anlamı yok. Kendi bölgesi Güneydoğu Anadolu Bölgesi'dir. Adı böyle geçer. Biraz daha kuzeye çıkarız Doğu Anadolu Bölgesi, adı böyle geçer. Bu tür şeyler toplum içinde yeni yeni rahatsızlıklara neden olur ki burada bu tür bir ifadeyi kullanması veya bunu adeta dayatır gibi böyle güzel bir hafta sonundan sonra bu açıklamaların yapılması şık değil" diye konuştu.
-"Bizim tanımımız farklı"
Muhafazakar felsefenin Fransız ihtilalinin ardından İngiltere'de ortaya çıktığı ve statükoculuğu ifade ettiği belirtilerek, "Bütün tabuları yıkıyorsunuz, bütün statükoyu alt üst ettiniz ve kendinize muhafazakar diyorsunuz ve Türkiye'deki statüko dediğimiz, statik resmi ideolojinin sahipleri de kendini devrimci olarak sunup, sizin muhafazakarlığınıza karşı devrimi savunuyorlar" denilmesi üzerine Erdoğan, "Muhafazakarlık noktasında Fransızların tanımı, bizim tanımımız değil. Onların muhafazakarlık tanımıyla veya İngilizlerin muhafazakarlık tanımıyla bizim tanımımız farklı" ifadesini kullandı.
Erdoğan, "Biz, bu ülkenin, bu milletin değerler silsilesini koruma anlamında bir muhafazakarlıktan söz ediyoruz, bizim muhafazakarlık anlayışımız bu. Ama bizim uygulamalarımıza baktığınız zaman sosyal demokratların, sosyal adalet anlayışından mahrum olmaları sebebiyle bizim bu silsile içinde sosyal adalet anlayışı da var. Biz, o konuda da muhafazakarız, böyle bir durumumuz da söz konusu. Bu yapı içinde geleceği olgunlaştırmaya, oluşturmaya gayret ediyoruz, böyle de bu yolculuğumuz devam edecek burada bir sıkıntı yok" değerlendirmesinde bulundu.
"Siyasi söylemlerinizi Başbakanın talimatı gibi algılıyorlar Adana Valisinin yaptığı gibi. Oysa o bir siyasi söylemdi, siz evler konusunda talimat vermediniz. Aynı şekilde barış sürecinde de dediniz ki, 'inşallah hapishaneler boşalacak.' Bu, siyasetçi olarak bir niyet, 'Başbakan olarak ben bunu tasarı halinde Meclise sevk ediyorum' demek değil. O ayrımları nasıl koyacaksınız? Sonra lüzumsuz yere sizin söylediğinizi Başbakanın talimatı olarak alıp size hücum ediyorlar" denilmesi üzerine de Erdoğan, "Siyasi yönümüzün, aynı zamanda Başbakanlık makamında attığımız adımların yanlış anlaşılması ve bunun üzerine farklı şekilde yaklaşım bürokratlar, teknokratlar tarafından da zaman zaman yapılabiliyor. Bizler de tabii onu bakan arkadaşlarım vasıtasıyla olsun, kendimiz olsun gerekli uyarıları yapıyoruz, gerekli bu konuyla ilgili incelemeleri yaptık, atılması gereken adımlar neyse bu adımları da tabii atıyoruz" diye konuştu.
"Hukuk, devletin kanunları, bir düzeni getirir, ahlaktan farklıdır bu. Siz, muhafazakar bir ahlakın söylemini seslendirdiğiniz zaman bunlar hukukun düzenine uyumlu değil. Bunlar insanların özgürce seçtikleri düşünceler. Ama bazıları bunu sanki devletin zorlaması gibi alıyor" denilmesine karşılık Erdoğan, şunları söyledi:
"Sizin ilgi alanınız içinde olduğu için özellikle bir şey söylememiz lazım. Ahlak değerleri Batı'daki hukuk anlayışında baktığımız zaman adeta hukukla iç içedir. Hukukun müeyyidelirini hazırlarken bile kendi ahlak değerlerini burada bir kenara bırakmazlar, hatta hatta inanç değerlerini. Bizde gerçi bu işin hukuki oluşumu böyle değil ama biz şimdi Roma hukukuna baktığımız zaman nereye dayanıyor diye incelersek orada onların kendi inanç değerlerini görürüz. Aynı şekilde Almanların ceza hukukuna baktığımız zaman..."
"Roma hukuku Hristiyanlık çıkmadan önce pagan hukukundan..." diye araya girilmesi üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"O ayrı. Ben şimdi Hristiyanlığın şu anda var olan ve ona dayalı olan yapısını özellikle anlatıyorum, böyle bir yapı orada söz konusu. Benim mesela oradaki dağlardan inme, ondan sonra cezaevlerinin boşalmasıyla alakalı konu, şimdi oradaki başını bir kenara kesip atıyorlar, öbür taraftan bakıyorsunuz bir bölümünü de kesip atmışlar. Halbuki benim orada kullandığım cümle çok çok farklı. Eğer onu iyi takip ettiysek, orada bunu çok açık net görürüz. Onu özellikle sizlerle paylaşmak isterim. Çünkü yanlış anlaşılma var. İşi öyle bir noktaya getirdiler k, genel af beklentisi. Orada diyorum ki, 'biz, şu anda bir duadayız, bir temennideyiz ve öyle bir gün gelecek ki dağlardan inecekler ve cezaevleri de boşalacak' diyoruz ve hemen genel af. Ben, bir defa genel af konusunda bugüne kadar asla bu ifadeyi kullanmadım ve böyle bir taahhüdümüz kimseye yoktur. Böyle bir şey olamaz. Kaldı ki benim bir Uşak konuşmam vardır, orada çok açık, net söyledim. Ben, bir Başbakan olarak katili affetme yetkisini kendimde göremem. Hatta hatta devletin katili affetme yetkisini de asla kabul edemem. Niye, çünkü af yetkisi sadece o maktulün varislerine aittir, devlete değil ama devlete karşı işlenen suçlarda böyle bir adım atılabilir. Bunun içinde siyasi suçlar da olabilir, daha farklı suçlar da olabilir, orada böyle bir adım atılabilir ama ben kalkıp da katili bir genel af kapsamı içinde nasıl affederim? Ondan sonra ben o maktule, o şehitlere bunun hesabını nasıl vereceğim. O şehitlerin ailelerine bunun hesabını nasıl vereceğim. Böyle bir şeyin olması asla mümkün değil ama özlemimiz, temennimiz dağlardan inişlerdir, cezaevlerinin tabii ki büyük ölçüde boşalmasıdır."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır ziyaretiyle ilgili, "Aldığımız telefonlara baktığım zaman, batıdan, Orta Anadolu'dan da her yerden, 'Barışı tesis ettiniz, bu milletin batılısını, kuzeylisini, güneylisini birbiriyle kucaklaştırdınız' diyorlar. Yani böyle bir sürecin içerisine girdik. Millet bizi anlıyor. Ama bu siyasi partilerin kalkıp da eğer genel başkanları ve yanlarındaki anlamıyorsa onlar kalkıp, 'hain' diyorsa onların hain demesiyle biz hain olmuyoruz. Millet ne diyor.? Aslolan budur. Millet böyle bir şeyi asla söylemiyor" dedi.
Erdoğan, "Tutuklu olan, hasta olan KCK'lılar var. 101 KCK tutuklusu ölüm düzeyinde hasta. Bunların Cumhurbaşkanı tarafından ya da hukukun gösterdiği yollar tarafından tahliyesi bekleniyor. Bu konuda da bir adım atılsa esas barış süreci ivme kazanacaktır" sözleri üzerine, "O konuda Cumhurbaşkanımızın zaten yetkisi biliyorsunuz var" karşılığını verdi.
Erdoğan, "Önümüz çok kritik bir süreç. Yerel seçim var. Ondan sonra cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler var. Böyle dönemlerde bizim bildiğimiz siyasetçiler biraz daha itidalli olurlar. Biraz daha ortada durmaya çalışırlar. Cumartesi günkü fotoğrafı okuyunca batıdaki seçmen açısından düşünüldüğünde, epey de seçmeniniz var özellike İç Anadolu'da. O fototoğraf çok lehte bir fotoğraf değil sizin için. Dolayısıyla siz gemileri yaktınız bu fotoğrafı koyarak. Korkmuyor musunuz, endişeniz yok mu?" sorusu üzerine, şöyle konuştu:
"Her zaman bir ifadem var. Siyaset, ticaret, yaşam bunların hepsi risktir. Cesaret ister. Eğer siz bu riski göze alamazsanız ne siyaset yapabilirsiniz ne ticaret yapabilirsiniz ne yaşamın bir anlamı olur. Biz burada bu adımları atarken tabii ki tüm değerlerdirmeleri istişareleri yaparak bu adımları atıyoruz. Yaptığımzın işi insani olmayan bir boyutu mu var? Hukuka ters olan bir boyutu mu var? Eğer iki günde 100 bin kişi o meydanlara gelmişse demek ki bir konuda açlık var. Bu açlığı gidermemiz lazım. Aldığımız telefonlara baktığım zaman, batıdan, Orta Anadolu'dan da her yerden: 'Barışı tesis ettiniz, bu milletin batılısını, kuzelyisini, güneylisini birbiriyle kucaklaştırdınız' diyorlar. Yani böyle bir sürecin içerisine girdik. Millet bizi anlıyor. Ama bu siyasi partilerin kalkıp da eğer genel başkanları ve yanlarındaki anlamıyorsa onlar kalkıp, 'hain' diyorsa onları hain demesiyle biz hain olmuyoruz. millet ne diyor.? Aslolan budur. Millet böyle bir şeyi asla söylemiyor. Gözyaşlarıyla izleyenler var. 96 yaşındaki nine geldi yanımda kucaklıyor, öpüyor. 76 yaşındaki Hadise teyze, niye acaba mesaj gönderiyor bize?"
Bütün bunlara bakıldığında ortada bir gerçek olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şimdi ben hep şunu söylüyorum: Muhalefet partisi anamuhalefetiyle ikinci sıradaki muhalefet partisi acaba niçin güneydoğuda, doğuda gidip siyaset yapmıyor? Oralarda tabela partisi olmaktan başka bir özellikleri yok. Eğer bunlar, 'Biz demokrasiyi savunuyoruz' diyorlarsa buralara gidip siyaset yapmaları lazım ki demokrasi güçlensin. Aksi takdirde demokraksiyi güçlendiremeyiz. Ondan sonra kalkıp da sadece sahillerde kumsallarda kalırsınız. Siyaseti orada yapmış olursunuz. Diğer tarafta da sadece yine bir siyasi parti, nasıl ırki düşüncelerle hareket ediyorsa o da karşı ırki düşüncelerle hareket ediyor. Ama biz bütün bunları kucaklıyoruz.
Bütün ülkemizin 81 vilayetinde, teşkilatlarımızla beraber, örgütümüzle beraber halkımızla bütünleşmek suretiyle de bu adımları atıyoruz. İşte daha önce Van'a gittim, Mardin'e gittim, şimdi Diyarbakır, bu hafta Trabzon. Devamlı dolaşıyoruz. Halkımızla bütünleşiyoruz. Halkımız zaten bunu bize çok açık net yansıtıyor. Nerede ne var, bunu çok rahat görüyor. Ankara'ya mahkum değiliz. Onun için halkımızın, milletimizin bu noktadaki bakışı çok rahat. O da bizi teşvik ediyor. O gün Diyarbakır'da meydan Türk bayrakları ve partimizin bayraklarıyla doluydu. Ne oldu? Kavga mı oldu, kıyamet mi koptu? Hiçbir şey olmadı. Hakkari'ye gittik, daha önce bayraklarımızla yaptık. Ne oldu? Kıyamet mi koptu? Yok. Yine gideceğiz. Zannedildiği gibi anlatıldığı gibi değil. Yeter ki siz cesur bir şekilde bu siyaseti yapın. Şiddetin karşısına dikilin. Tatlı dille yumuşak dille her şeyi anlatın. İfadelerinizi iyi seçerseniz zaten neticeyi almak da kolay olur."
-Genel af tartışmaları-
"Genel af yok dediniz ama Barzani Türkiye'den hemen ayrıldıktan sonra, her şey yolunda giderse Abdullah Öcalan'a af gelebileceğini ima etti. Ona bunu söyleten nedir?" sorusunu Erdoğan, "Sayın Barzani, böyle bir ifade kullanmışsa yanlış yapmıştır. Böyle bir şey aramızda da geçmedi. Böyle bir şeyi bir defa söylemek onun da kendi ilgi alanında değil bizim de ilgi alanımızda değil. Bununla ilgili yargı hükmünü vermiştir. Şu anda da bu hüküm cereyan etmektedir" yanıtını verdi.
-"Millet denilince sadece Türk'ü mü anlıyorsunuz?"-
"Diyarbakır buluşmasında çok hoş hava ortaya çıktı. Ama bundan herkes hoşnut olmadı. MHP çok ağır dille eleştirirken BDP de Barzani'nin geleceğinin anlaşılması sırasında bu gerçeği konumlandıramadı. Hala buna ilişkin söylem üretemiyor, BDP'liler. Yani seçim yatırım olarak görüyorlar. Bir grup insan AK Parti'ye oy kaybettirir derken, BDP 'çözüm süreci seçim yatırımına dönüştü" ifadeleri kullanabiliyor. Şivan Perver'in özellikle gelmesi Kürtleri böldü iddiaları da yer aldı. Neden böyle bir hava esiyor, sizce?" sorusunu yanıtlayan Erdoğan, şunları belirtti:
"Bölüyor, diyenler tabii böyle görmek istedikleri için herhalde böyle bir ifade kullanıyorlar. Bir defa biz şuna inanıyoruz: Ben orada gerek Diyarbakır merkezde gerek diğerlerinde şu ifadeyi kullandım: Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Bu 4 başlığı her zaman kullandığım gibi orada da kullandım. Milletten ne anlıyorsun? Bu çok önemli. Millet denilince sadece Türk'ü mü anlıyorsunuz? Millet kavramı içerisinde Türk'ü var, Kürt'ü var, Abhaz'ı var. Yani hangi etnik unsurlar varsa hepsi millet kavramının içerisinde yer alır. Bütünüyle tek millet. Dolayısıyla sadece burada siz olayı Türk diye dayatırsanız veyahutta Kürt diye dayatırsanız... Şimdi bu anayasa çalışmaları da işin koptuğu yerlerden bir tanesi biliyorsunuz. Burada anlaşamıyorlar. Bu kadar ilginç bir şey. Ne diyor, Türkiye ahalisi veya Türkiye halkı, diyeceksin. Burada diğer üç siyasi parti eğer Türk milleti ifadesini kullanıyorsa sen de buna katılıyorsun. Bu işi bu kadar abartmanın veya ayrıştırma sebebi yapmanın bir anlamı yok. Nitekim en sonunda 12 ayda bitmesi planlanan bir anayasa 25 ay sürünce ister istemez Meclis Başkanı da 'Ben artık bu çalışmadan çekiliyorum' ki kurucu unsurdu. Bir kurucu unsur çekilince biz de kurucu unsurla beraber zaten 326 milletvekilinin temsili orada 3 kişiyle yapılıyor. 220 kişinin temsili 9 kişiyle yapılıyor. Böyle zaten adil olmayan bir yaklaşım da olmazdı. Bunu düzelttik."
-"Birlikte Türkiye'yi inşa edelim istiyoruz"-
"Tabii bizim derdimiz: biz birlikte Türkiye'yi inşa edelim istiyoruz, bütün siyasi partilerle" diyen Erdoğan, şunları söyledi:
"Burada gerek Sayın Barzani gerek Şivan Perver gerek İbrahim Tatlıses hep birlikte biz orada neyin mesajını verdik? Birlik olalım, beraber olalım, iri olalım, diri olalım. Hep birlikte Türkiye olalım dedik. Bunun mesajını verdik. Onlar da aynı şeyi söylediler. Aynı şey söylendiğine göre, burada ayrım nerede? Kendi yapamadıklarını AK Parti yaptığı için rahatsız oluyorlar. AK parti iktidarı böyle bir adımı attığı için rahatsız oluyor. Biz bu adımı burada bırakmayacağız. Bu adımı yine sürdüreceğiz. Bu bizim için görevdir. Biz sorumluluk makamındayız. Onlar sorumluluk makamında değil. Onların sırtında küfe yok. Bizim sırtımızda küfe var. Dolayısıyla biz bunun gereğini yapmak durumundayız. Benim güneydoğudaki kardeşlerim niçin birbirlerine düşman nazarıyla nefretle baksınlar?
Diğer taraftan bu ayrım niye diyeceksin? Öbür taraftan da bu ayrımı gidermek için attığınız adımlara yaftalar gelecek, 'İşte seçim yaklaşıyor onun için yapıyorlar.' Seçime daha 5 ay var. Kampanyalar daha başlamadı. Adaylar tespit ediliyor. Kaldı ki Sayın Barzani, niçin böyle bir görev üstlenerek buraya gelsin. Belediyeye, Barzani oraya da gitti ben de gittim. Daha güzel olmadı mı? Daha anlamlı olmadı mı? Bunu ben tam aksine böyle bir oluşumu kendileri başaramayınca bunu iktidar başarınca rahatsızlık oluşuyor. Bunları aşmamız lazım. Biz büyük bir devletiz. Kendimize güveneceğiz. Kendimize inanacağız. Bu ülkede bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, beraber olacağız hep birlikteTürkiye olacağız. Bizim başka çıkış yolmuz yok. Yoksa böyle atılan her iyi adıma her güzel adıma önüne gelip bariyer oluşturmak biiz güçlü ülke yapmaya değil zayıflatmaya götürür. Biz şu anda bunu başardığımıza, başaracağımıza inanıyoruz. Daha başka inşallah gelecekte farklı sürprizler de olur böylece güçlenerek yarınlara yürürüz."
-Türkiye-Irak ilişkileri-
"Diyarbakır olayı biraz sürpriz oldu. O kadar da ileri adım beklemiyorduk. Daha farklı adım bekliyorduk. Diyarbakır'daki olay, Türkiye'deki barış sürecinin hangi aşaması olarak algılayabiliriz? İkincisi, bizim Kuzey Irak ile yaklaşmamız her zaman Bağdat ile gerginliklere yol açıyor. Bağdat ile yakınlaşmamız Kuzey Irak ile sıkıntı oluyor. Bu sefer sanki ikili yakınlaşma söz konusu. Buna bir yorum almak istiyorum. Bağdat ziyaretine Barzani'yi de götürme ihtimaliniz var mı? Böyle bir görüntü nasıl olur, sizce uygun olur mu, böyle bir ihtimal olur mu?" sorusunu Başbakan Erdoğan, şöyle yanıtladı:
"Öncelikle tabii bu başlayan süreç tabii neler getirir, neler götürür onları gelişmeler bir yerde de belirliyor. Yani her şeyi siz önceden planladığınız gibi yürütemeyebilirsiniz. Ama sizin de ifade ettiğiniz gibi bizim geleceğe yönelik Irak'taki Kuzey Irak ve merkezi yönetimle ilgili sıkıntının bizler çok çok iyi farkındayız. Onlar da dikkat ederseniz aralarındaki sıkıntıyı gidermenin gayreti içerisindeler. Başbakanın Kuzey Irak'ı ziyaret etmesi, uzun yıllardan sonra anlamlıydı. Daha sonra iadeyiziyaret yapıldı. Şimdi Sayın Maliki'nin Türkiye'ye gelme talebi bana Sayın Nuceyfi tarafından getirildiğinde biz de memnuniyetle dedik. Böyle bir şeye hayır dememiz mümkün değil. Kaldı ki Türkiye'nin Irak'a, Irak'ın Türkiye'ye ihtiyacı var. Niye? Bizim aramızda tarihi bağlar var, akrabalık var. Bunları aşmamız lazım, bu tür sıkıntıları. Bu tür oyunlara gelmememiz lazım. Oradaki mezhebi yaklaşımları aşmamız lazım. Gayet güzel başlattığımız yüksek düzeyli stratejik işbirliği çalışmaları yarıda kesildi. Mesela biz onda çok büyük mesafeler alabilirdik. Hem onlar açısından hem bizim açımızdan.
Şu anda Kuzey Irak çok farklı bir noktada. Altyapı, üstyapısıyla beraber. Ama merkezi yönetim, güneye doğru gidildiğinde aynı gelişmeyi oralarda göremiyorsunuz. Bu bir yerde belki de bu kopuştan kaynaklanan bir gelişme. Ama şimdi ben inanıyorum ki attığımız adımlarla karşılıklı dışişleri bakanlarımız gidiş gelişleri, bekliyoruz. Şu anda bizim Meclis Başkanımız bir iadeyiziyaret yapacak. Arkasından Irak Başbakanının Türkiye ziyareti. Bu ziyarette de istiyoruz ki biz yeniden yüksek düzeyli stratejik konsey toplantılarını başlatalım ve ondan sonra da iadeyiziyareti yapalım istiyoruz. Çünkü yanılmıyorsam nisanda Irak seçimleri var. Martta bizim nisanda onların seçimi var. Yani bir seçim süreci içerisindeyiz. Bunları da aramızda Sayın Barzani ile de konuştuk. Daha önce Sayın Neçirvan Barzani ile de bunları konuştuk. Bu tür adımların atılmasının faydalı olacağı noktasındaki şeylerde, zaten buralarda mutabıkız."
"Derdimiz Irak'ta bir ayrımcılığın olması değil. Yani orada da bu demokrasinin güç kazanmasını başarmamız lazım" ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Onlar da hala işte biliyorsunuz adeta bir terör mücadelesiyle baş başalar. Ay geçmiyor ki yüzlerce insan ölmesin, öldürülmesin. Camilerde insanlar öldürülüyor. Yani kiliselerde aynı şekilde bu ölümler yaşanıyor. Bunlar yaşanmasın, istiyoruz. Karşılıklı ortak neler yapabiliriz, yani bölgenin istikrarı açısından özellikle istiyoruz. Tabii Irak'taki bu gelişmeler, müşterek çalışmalar, hatta buna İran'ı katmak suretiyle, yani Suriye meselesinin de belki çözüm sürecine yönelik bazı adımların atılmasına fırsat verecektir. Yarın Rusya seyahatimiz var. Cuma günü Rusya'da bizim üst düzey istikrar toplantımızı yapacağız. Bu toplantıda da hem ikili ilişkilerimiz bölgesel konular aynı zamanda Suriye konusunu orada tabii ki Sayın Putin ile görüşme imkanımız olacak."
-'İsrail ile ilgili konularda ileri sürdüğümüz şartların takipçisiyiz"-
"Bu süreç Irak'ı da aşan Türkiye'nin mesela Arap Baharı öncesinde bölgesel yakınlaşma perspektifi var. Ona yönelik yeni bir dalga gibi algılanabilir mi?" sorusuna Erdoğan, "Temenni ederim ki öyle olsun" karşılığını verdi.
Erdoğan şöyle devam etti:
"İsrail ile ilgili konularda bizim biliyorsunuz ileri sürdüğümüz bazı şartlar var. Bu şartların da ben yerine geleceğini bekliyorum. Bir tanesi biliyorsunuz hallolmuştu. Ama tazminat konusu ve Filistin'e ambargonun kaldırılması, bu iki madde halledilmediği sürece normalleşme olmaz, demiştim. Ben onun yine takipçisiyim. Eğer bu nomalleşmeyi gerçekleştirmek istiyorsa İsrail, tazminatı ve ambargonun kalkması olayını çözmesi gerekir. Bunları konuşuyoruz öbür tarafta yerleşim bölgeleriyle ilgili olarak orada biliyorsunuz Filistinlilere çok büyük bir haksızlık devam ediyor."
Erdoğan, çözüm süreciyle ilgili bir soru üzerine de şöyle dedi:
"Ben ancak şunu söyleyebilirim: Hakikaten kritik eşik vardı. Bu kritik eşiği aşmış bulunuyoruz. Bunu neyle aştık derseniz bunun öncesi biliyorsunuz 26 maddelik anayasa paketiydi. Onunla başlayan bir süreç var. Demokratikleşme paketiyle attığımız adımlar var ki bunların içerisinde idari olarak hemen attığımız adımlar, bir de şimdi yasal düzenlemeler. Yasal düzenlemelerin zaten şu anda hazırlıkları bitti. Öyle zannediyorum ki Parlamento'ya sevk edeceğiz. Böylece Parlamento'dan bunun çıkışıyla birlikte milletimizin de gerçekten desteğiyle ben inanıyorum ki bu süreç hızlanacaktır. Hızlanarak da o arzuladığımız geleceği yakalayacağız."
BİZİM NİYETİMİZ BİR DEFA HAYIRLI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dershanelerle ilgili tartışmalara ilişkin, "Niyet hayır, akıbet hayır diye kelam-ı kibar var. Bizim niyetimiz bir defa hayırlı. Biz asla böyle bir kavga içerisinde olmadık" dedi.
Erdoğan, dershanelerle ilgili yaşanan tartışmalara ilişkin bir soru üzerine, "Niyet hayır, akıbet hayır diye kelam-ı kibar var. Bizim niyetimiz bir defa hayırlı. Biz asla böyle bir kavga içerisinde olmadık. Onlar hangi dille konuşuyorlar bilemem ama şu andaki dil malesef gönül dili filan değil. Biz gönül diliyle konuşuyoruz. Şu anda biz gönül diliyle konuşmaya devam ediyoruz. Karşı taraf diyeceğim artık başka türlü konuşamam, onlar da gönül diliyle konuşmalı" dedi.
"Onlar da bütün bu 'dershane' denilen bu kitlenin tamamını temsil etmiyorlar" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Yüzde 25 temsilleri söz konusu. Ses çıkması olayı ise elindeki bazı enstrümanlarla bunları yapıyorlar. Biz de kalkıp o sese aynı şekilde cevap verme noktasında olamayız. Biz iş yapma durumundayız. Onun için düzenlemeleri vesaire bunları yapmak suretiyle biz yolumuza devam edeceğiz. Öyle şeyler oluyor ki zaman zaman görüşüyorsunuz, geliyorlar bakıyorsunuz gösteriler yapanlar da oluyor, şu bu vesaire. Biz sabırlı davrandık hep. Bu şekilde de birçok bu tür şeyleri hamdolsun aştık. Bakıyorsunuz, ABD'de diyelim ki orada bir yayın organı kalkıyor, bir yayın yapıyor. Neymiş? Teşebbüs hürriyetini biz engelliyormuşuz. Böyle bir teşebbüs hürriyetini engelleme olur mu? 'Gel okul kur' diyoruz. Biz çıkış yollarını gösteriyoruz. Okulla bunu devam ettir. Yani biz şekil noktasında dönüşüm noktasında ortaya bir farklı enstrüman sunuyoruz. 'Bunu bu şekilde yap' diyoruz. Şimdi ben öyle belediye başkanı tanırım ki projesine varıncaya kadar, oradaki müteahhit firmaya, 'buradaki inşaatını bu şekilde yapacaksın', der. Bu sadece Türkiye'de değil yurt dşında da böyledir. Adam kalkar, sadece planla uğraşmaz. Projesine varıncaya kadar, 'projeni bana getireceksin, göreceğim' der. Katına varıncaya kadar hepsini belirler."
Başbakan Erdoğan, "Şimdi biz de yani burada böyle bir adımı atarken onların eğitim anlamında öğretim anlamındaki girişiminin önüne çıkmıyoruz. Tam aksine bu dönüşüme katkıda bulunuyoruz ve diyoruz ki gelin, 'çocuğu al, ilkokuldan mı alacaksın, ortadan mı alacaksın, liseden mi alacaksın, al yetiştir. Bu ülkeye katkıda bulun. Hep beraber dayanışma içerisinde bu ülkeye bu millete katkıda bulun."
"Bugün Meclis Başkanvekili Sadık Yakut'un açıklaması oldu, karma eğitime karşı olduğuna dair. Bunun yeni dönemde düzeltileceğini söylüyor. Sonradan kişisel fikri olarak değerlendirirdiği bir açıklama da yaptı ama bu açıklamaya sizin kişisel görüşünüz nedir" şeklindeki soruyu da yanıtlayan Erdoğan, "Benim bu konuda görüşlerim belli. Uygulamalarımız ortada. Bunlar çok açık bilinen şeyler zaten. Dolayısıyla kendisi de sizin ifade ettiği gibi benim kişisel görüşüm demiş" dedi.
-"4 veya 5 merkezde büyükşehir belediye başkanlarımızı tanıtmak, açıklamak istiyoruz"
Erdoğan, "İstanbul'daki yatırımları standardını o kadar yükselttiniz büyük projelerle yatırım yapıyorsunuz. Seçimden sonra işte oraya gelecek yeni belediye başkanı ne tür vaadlerde bulunacak. Adaylar da merak ediliyor. Gazeteler bazı isimleri yazıyorlar. Adaylar ne zaman açıklanacak" sorusu üzerine de şöyle konuştu:
"Bugüne kadar yaptığımız hizmetlerin sınırı malum. Hizmette sınır tamıyoruz. Ama muhalefet hangi hizmeti yapmış, bilemiyorum, göremiyorum. Şu anda da adaylarımızın açıklanmasıyla birlikte adaylarımız o illerde önümüzdeki döneme yönelik ne gibi projeler inşa edecekler, şu anda ne durumdayız bunların hepsini gayet güzel bir şekilde yani bu tanıtımla ilgili yapılacak lansmanlarda sunacaklar. Bunlarını bazılarına şahsen ben de katılacağım. Ama ilk etapta 4 veya 5 merkezde büyükşehir belediye başkanlarımızı, il belediye başkanlarıyla beraber tanıtmak, açıklamak istiyoruz."
Başbakan Erdoğan, bazı belediye başkan adaylarını belirlediklerini ifade ederek, "Şu anda büyükşehir belediyelerinden 22'sini belirlemiş vaziyetteyiz. İl belediyelerinden de 11'ini belirlemiş vaziyetteyiz. Bunları belirlerken temayül yoklamaları, anketleri, bunun dışında da o illerin milletvekilleri varsa bakan arkadaşlarımızın kanaatlerini almak suretiyle. Böyle geniş tabii temayül yoklamalarını daha da işi geniş tutuyoruz, tatmin olmazsak bir kamuoyu araştırması daha yaptırıyoruz. Kamuoyu araştırmasının neticesine göre de nihai kararımızı veriyoruz. Bu akşam da bu programa kadar yine çalışmamız vardı, devam ettik. İnşallah Trabzon açılışlarından sonra tekrar çalışmalarımaz devam edeceğiz" diye konuştu.
Erdoğan, adayların açıklanacağı tarihe ilişkin de "Önümüzdeki haftadan itibaren peyder pey açıklamaya başlarız" dedi.
Başbakan Erdoğan, "Sizi en çok sevindirevcek il hangisi olur, seçimde. İzmir mi olur, Diyarbakır mı olur" şeklindeki soruya da "Her yer" yanıtını verdi.
BU POLEMİK ÇOK ÇİRKİN
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dershanelerle ilgili olarak, "Böyle bir polemiğin içerisine girmek istemedim ve bu polemiği de doğrusu çok çirkin buldum. Zira bu, bugün gündeme gelmiş bir konu değil. 1980'li yıllardan bu yana çok çok farklı dünya görüşüne sahip olan yönetimlerin, iktidarların sürekli gündeme getirdiği ve gündeme getirdikçe de mesafe aldık alamadık, bu şekilde devam eden ve trendin çok çok düşük seviyelerden yavaş yavaş bizim iktidarımızda zirve yaptığı bir süreçtir" dedi.
Başbakan Erdoğan, ATV ve A Haber ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmelerde bulundu.
"Çözüm sürecinde 'Geri dönemeyiz' diyecek noktada mıyız?" sorusu üzerine, geri dönmek gibi bir niyetlerinin olmadığını, devamlı ilerlediklerini söyledi. Erdoğan, "Her zaman ne diyoruz, 'Durmak yok yola devam' diyoruz" ifadesini kullandı.
PKK'lıların yurtdışına çıkış oranına ilişkin Erdoğan, "Yüzde 20'ye filan ulaşmıştı. Ondan sonra onlar maalesef nokta koydular, artık virgül de diyemiyorum. Temmenni ederiz ki samimi olarak o süreci devam ettirirler" dedi.
"İmralı görüşmeleri, ocak ayında açıkladığınız perspektif istikametinde yürüyor mu?" sorusu üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
"Şu anda bizim tabii ki ilgili arkadaşlarımız, istihbarat teşkilatımız bu konuda üzerine düşen görevi sürekli yapıyor ve burada malum, parlamentodaki muhalefet partisinin üyelerinden gitmek isteyen milletvekilleri arasından Adalet Bakanlığımız değerlendirmesini yapıp, uygun gördüğü isimlere bu konuda müsaade ediyor ve onlar da gidip orada zaman zaman bu ziyaretleri yapabiliyorlar. Böylece temennimiz odur ki bu sürece oranın da katkısı olur. Ama bunu tabii muhalefet kabul ediyor mu etmiyor mu ayrı mesele. Ama biz böyle anladık, biz stratejimizi böyle belirledik ve bu strateji istikametinde süreci devam ettiriyoruz. Şimdilik böyle gidiyoruz ama yarın ne olur onu da yine şartlar belirleyecek. Bazen biz şartları oluştururuz bazen de şartlar bazı adımlar atmamızı, değiştirmemizi gerekli kılabilir."
-"Çektikleri gibi de indirirler"
Başbakan Erdoğan, "Diyarbakır'daki buluşma ve manzara, bölgedeki Kürtlerin üzerinde Barzani'nin etkisini öne çıkaran, Barzani'nin özellikle geleneksel ve dini değerlere bağlı Kürtler için ne kadar değerli olduğunu vurgulayan bir hareket oldu. Bundan PYD'nin yalnızlaşmış hissedip, muhaliflerle beraber mücadele etme yolundan bir kez saptı çünkü, Esed'e yaklaşma ihtimali söz konusu mu?" sorusu üzerine, şu değerlendirmede bulundu:
"Barzani, PYD'deki bu gelişmeler üzerine çok sert bir açıklama yaptı ve bu açıklama da aslında bizim takındığımız tavırla paralel düşen açıklamalardı. Bu açıklamalardan sonra özellikle Suriye kuzeyinde olumsuz gelişmeler başladı ve şu anda onlar hala kendilerini toparlamaya çalışıyorlar ama toparlayamıyorlar. Çünkü şu anda Barzani yönetimiyle bir defa adeta kopmuş durumdalar. Biz bunları da kendileriyle yine değerlendirdik çünkü bizim Kuzey Suriye'de onların belirlediği gibi bir oluşuma 'evet' dememiz mümkün değil. Bu farklı bir gelişme. Bunu hep konuştuk, konuşuyoruz. Burada müşterek bazı çalışmaları Irak'ın merkezi yönetimiyle de aynı şekilde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile de müşterek çalışarak buradaki bu gelişmeleri biz engellemekte kararlıyız."
Erdoğan, "Barzani ile görüşmesinin hemen ardından sınırın Suriye tarafından yeniden PYD bayrağı çekildiğinin" hatırlatılması üzerine ise "Suriye tarafında bu tür bir şeyi kendilerinin çekmesi, çekerler, çektikleri gibi de indirirler yani. Geçmişte de onu yaptılar, ondan sonra da indirdiler" değerlendirmesinde bulundu.
-"Bazen şartlar bu tür şeyleri belirler"
Başbakan Erdoğan, "İmralı'ya gazeteciler veya akil adamlardan oluşan bir heyet giderek, Öcalan ile yüz yüze görüşebilir mi?" sorusu üzerine, "Şu anda gündemimizde böyle bir şey yok ama ilerde olur mu olmaz mı, bazen şartlar bu tür şeyleri belirler" şeklinde yanıtladı.
"Öcalan'ın bu konuda talebi olup olmadığına" ilişkin soru üzerine Erdoğan, "Her zaman oluyor tabii, yeni değil yani" diye konuştu.
Gazetecilerin İmralı'ya gitmesine ilişkin Erdoğan, "Gün ola harman ola ama şu anda gündemimizde böyle bir şey yok. Zaman bunları gösterir" dedi.
Başbakan Erdoğan, "Çözüm sürecinde STK ve iş adamlarının katkılarından memnun değilsiniz. Ne yapmaları gerekiyor?" sorusu üzerine, iş adamlarının, Türkiye'nin belli bölgelerinde risk almayı sevmediklerini söyledi.
İş adamlarının yatırım yapacakları yerde asla risk olmamasını veya risk yüzdesinin çok düşük olmasını istediklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Örneğin geçenlerde Van'daydım. Orada da açık açık söyledim. Orada mesela bir girişimcimiz kalktı 60-70 milyon TL aklımda kaldığı kadarıyla, orada bir mermer fabrikası kurdu, 400 kişi falan orada çalıştırıyor ve çok da kaliteli iş yapıyor. Şimdi buna benzer girişimcilerimizin Anadolu'nun değişik yerlerinde yatırım yapması, işsizliğin kaldırılması veya azalması noktasında çok büyük bir imkan sağlayacak, bölge halkının kendine özgüvenini artıracak ve ekonomi demokrasi at başı gitmesi gerekir tezimizi bunlar vasıtasıyla güçlendirmiş olacağız. Olayın eğer maliyet noktasındaki girdilerine baktığımız zaman emeğin oradaki maliyeti Batıdaki gibi değil, daha düşük. Bu yönden de aslında maliyetlerin çok daha düşük olduğunu orada görmek mümkün. Bu adımları orada atmamız inanıyorum ki hem ülke ekonomisine hem o bölgenin insanına istihdam noktasında çok büyük fırsatlar getirecektir. Daha yeni yeni bir hareketlenme, bir canlanma, örneğin işte Diyarbakır'da, çok ilginç, kalacak otel yoktu. Öyle bir durum oldu. Ama şimdi bu yatırımlar olmuş olsa biz bunu aşmış oluruz. Mesela Diyarbakır, sadece bizim şu anda inşallah adımını atıyoruz bir Dicle projemiz var, bu Dicle projemizi bitirdiğimiz anda, şu anda bile başladı, ciddi manada bir turist gidiş gelişi oluyor. Burada da ona göre turistlerin ihtiyacına cevap verecek, hakikaten kaliteli otellerin olması, lüks otellerin olması hem oraya özellikle ekonomik noktada bir canlılık, hareketlilik getirecek ve orada yaşayan vatandaşlarımızın da inanıyorum ki gelirini artıracaktır."
-"Sen benim anamsın diyor Emine Hanım'a"
"Sivil toplum örgütleri ne yapabilir?" sorusu üzerine Erdoğan, "Sivil toplum örgütlerinden bir defa sanayi ve ticaret odaları diyelim, buralarda aslında o bölgede olanlar çok daha girişimci olması lazım, çok daha rahat hareket etmesi lazım, çünkü onlar o bölgenin insanları, bu işi çok daha rahat bir şekilde yürütmesi lazım" dedi.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu hafta Şırnak zannediyorum veya Van, Hakkari, o yol üzerinde mesela müteahhit firmanın kamyonları yakıldı, iş makineleri yakıldı vs. Şimdi bu tabii oradaki müteahhit firmayı ister istemez rahatsız ediyor. Yüksekova'da şimdi havalimanını yapıyoruz. Havalimanının yapılması müteahhidin devamlı tehdit altında olması sebebiyle engellerle karşılaşıyor. Yani Hakkari'ye havalimanı kazandıracaksın ama bu engelleniyor. Burada bölücü terör örgütüne karşı, özellikle onlar üzerinde tesiri olan çevrelerin, onlara karşı durması lazım. Durmuyorlar. Yani benim Hakkari'de yaşayan Kürt kardeşim oraya uçakla gitme hakkına sahip değil mi? Niye oradan kalkıp da diyelim ki araçlarla Van'a gelsin, Van'dan Türkiye'nin değişik yerlerine gitsin? Ama yine de bütün bunlara rağmen ben bir şeyin inancı içindeyim, hiç olmazsa yaklaşık bir yıldır kepenkler kapanmıyor, bu bir gelişme."
Bismil'de bir gencin otobüslerinin önüne çıktığını anlatan Erdoğan, "Korumalar filan durduruyordu. 'Durun' dedim, 'Bırak gelsin.' Geldi genç, 'Başbakanım biz barış istiyoruz' dedi. Meğerse iki ağabeyi hapisteymiş. Kendisi de üç ay sonra askere gidecek. Ben dedim ki 'Ben buraya niye geldim?', 'Biz dün Diyarbakır'da o mitingi niye yaptık?' Bunların hepsi çözüm sürecine yönelik. Bu bölge barışına katkıda bulunalım, kucaklaşalım, bunun için buraya geldik. Birbirimize sarıldık, o beni öptü, kucakladı, ben de onu kucakladım. Hüngür hüngür ağlayarak ayrıştık. Eşimin elini öptüler, yanında bir kişi daha. 'Sen benim anamsın' diyor Emine Hanım'a. Bu duygular farklı duygular değil, bu duygular bizim duygularımız. Ama niye bunlar engellenmek isteniyor? Sıkıntı burada" diye konuştu.
-Anayasadaki vatandaşlık tanımı
Başbakan Erdoğan, "Anayasadaki vatandaşlık tanımı konusunun, toplu anayasa paketini beklemeden çözülmesi" konusundaki soru üzerine, "60 madde konusu var ya, 60 madde konusu 48 ile başladı, geldi iş 60 maddeye. Ana Muhalefetin Genel Başkanı ne dedi? 'Ben varım' dedi. Ben onun üzerine ne yaptım? Arkadaşlarımı hemen onlara gönderdim, 'Gidin görüşün' dedim. 'Varım' dediğine göre biz beraber, diğerleri katılmıyorsa bile şu 60 maddeyi çıkartalım Meclis'ten, komisyon yine devam etsin çalışmasına. Bize dediler ki 'Bir hafta sonra biz size döneriz.' Bir hafta sonra geldiler dediler ki 'Tüm partiler katılmadıktan sonra biz bu işte yokuz.' Şimdi bunlarla neyi çözeceksin?" ifadesini kullandı.
"Bu (Vatandaşlık tanımı) maddenin özel ve hassas olduğunun" belirtilmesi üzerine de Başbakan Erdoğan, "Hayır bu maddeyi de onlar, inanın şu anda gelsin, onu bile oturup değiştirmeye gelmezler. Orada da derler ki 'Onun da gelmesi lazım.' Öyle bir dertleri yok" dedi.
"Kılıçdaroğlu'nun da seçim öncesinde bu yönde taahhüdünün bulunduğunun" hatırlatılması üzerine Erdoğan, "Biz hazırız. Anayasayla ilgili o 60 maddenin içinde, 60 madde olmuyor, içinde ne istiyorlarsa biz hepsine varız" diye konuştu.
-"Çirkin buldum"
Başbakan Erdoğan, "Dershaneler konusunda hemen hemen herkesin açıklamaları oldu ama sizden açıklama gelmedi. Dershaneler ne olacak?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:
"Öncelikle bugüne kadar niye konuşmadınız sorusuna şöyle bir cevap vereyim, böyle bir polemiğin içerisine girmek istemedim ve bu polemiği de doğrusu çok çirkin buldum. Zira bu bugün gündeme gelmiş bir konu değil. 1980'li yıllardan bu yana çok çok farklı dünya görüşüne sahip olan yönetimlerin, iktidarların sürekli gündeme getirdiği ve gündeme getirdikçe de mesafe aldık alamadık, bu şekilde devam eden ve trendin çok çok düşük seviyelerden yavaş yavaş bizim iktidarımızda zirve yaptığı bir süreçtir.
İktidar olduğumuzda ben hatta Hüseyin Bey'in bakanlığı döneminde, 'Hüseyin Bey' dedim, artık bu dershaneler konusunu bir çözüme kavuşturalım ve bunu bir dönüşüm projesi olarak sizden özellikle istiyorum.' Zira geldiğimizden bu yana birçok konuda attığımız reform adımlarını biz bu alanda da atalım."
Sağlıkta dönüşüm projelerini hatırlatan Erdoğan, bunu gerçekleştirmek için adım attıklarında önlerine birçok engeller çıktığını belirtti.
"Dedik ki 'Biz bunu yapacağız.' Hatta hatta sendikalar dediler ki 'Bu hastaneler', SSK için, 'Bizimdir' dediler. Dedik 'Bu halkındır sizin değil.' Ama biz bütün bunları şu anda tek çatı altında toplamak suretiyle halkımızın sağlık sorununu çözmeyi hedefliyoruz" ifadesini kullanan Erdoğan, "Yani bu hastanelerde gelip de benim köylü vatandaşım veya işçi vatandaşım, kuyruklarda bekleyip sabah namazından sonra tedavi olmadan dönmesi mi isabetli yoksa bütün hastaneler, bütün işçinin, memurun, hepsinin emrinde olmak suretiyle Bağ-Kurlunun bunu çözmemiz mi önemli. Ve sonunda biz bu hedefe ulaştık, bunu çözdük" diye konuştu.
-"Bir taraftan taslak diyeceksin, bir taraftan gece baskı diyeceksin"
Dershaneler konusunda da 1980'li yıllardan itibaren gelen sürecin, aynı şekilde uzayıp gittiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ben Milli Eğitim Bakanı arkadaşlarımın bu değiştikleri süre içerisinde hepsinden de doğrusu bunu istedim. Ve son dönemde artık dedik 'Bu işi bizim bitirmemiz gerekiyor, bu dönüşümü bizim eğitimde de başarmamız gerekiyor.' Ve arkadaşlarımız belli bir çalışmayı yaptılar. Tabii bu hazırlanan taslak bizlere daha sunulmadan atılan gazete başlıkları tabii çok çok çirkindi. 'Bir gece baskını' başlığı hakikaten yenilir yutulur bir başlık değildi. Kim nereye gece baskını yapmış?' Ortada ne var? Bu Meclise gelmiş mi? Gelmemiş. Hem bir taraftan taslak diyeceksin, bir taraftan gece baskını diyeceksin. Eğer bir gece baskını olacaksa bu yeni başlamadı. 2003'ten bu yana konuşulan, görüşülen, nitekim bu işin en çok seslendireni olan arkadaşların birçoğuyla ben bunları görüştüm, kendilerine bu konuyu anlattım. Dedim 'Bakın biz bu işi çözeceğiz ve bu konuda bizim bir kararlılığımız var."
Bir gazete kupürünü gösteren Erdoğan, "Mesela bu çok enteresan. Şimdi o gün böyle yazan bu zat, şimdi bakıyorsun, orta yolu bulmaya çalışıyor. Bu çok manidar, çok ilginç. Buradan şimdi destek almaya çalışıyorlar" diye konuştu.
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Biz de diyoruz ki gelin bu konuda samimi olalım. Biz sizden hizmet almaksa hizmet alalım. Ne yapalım? Gelin bu dershaneleri okula dönüştürün. Okula dönüştürmek suretiyle sınıflarda boşluk mu var? Bizim limitimiz 30. Kalite arıyoruz çünkü. Burada 15 öğrenciniz mi var, biz size 15 öğrenci verelim. Eğer 15 öğrenci veremiyorsak biz bu 15 öğrencinin bize diyelim yıllık maliyeti nedir, 2 bin, 2 bin 500 lira. Her biri için size o ücreti biz verelim ve siz burada rahatlıkla bunu devam ettirin. Ama merdiven altı dershanecilik sürecini bitireceğiz. Böyle apartman katlarında filan bu işin bitmesi lazım. Ve biz sizden böylece hizmet alımı yapalım. Yok buna girmiyorsunuz. 'Efendim bizde öğretmen fazlası var.' Tamam, sizde öğretmen fazlası varsa siz bu fazla öğretmenleri bize devredin, biz bunları yazılı imtihana tabi tutmadan, biz bunları sadece mülakatla alıp devletin okullarında istihdam edelim. Yok bunu da istemiyorsunuz. O zaman ne istiyorsunuz bize bunu söyleyin. Biz size arsa verelim, bu arsalar tamamen bizim stratejik olarak oluşturduğumuz teşvik kapsamında biz birinci bölgede de ikinci bölgede de Anadolu'nun dört bir yanında biz size arsa verebiliriz. Gelin bu arsalarda siz bunu yapın. Ucuz kredi verebiliriz, gelin bunu bu ucuz krediyle yapın. Bütün bunların yanında vergide sizlere muafiyet, indirim, bunları sağlarız, enerjide aynı şekilde bunu sağlarız. Yeter ki gelin bunu bu şekilde yapın."
ÇOCUKLUKLARINI YAŞAYAMIYORLAR
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Biz istiyoruz ki çocuklarımız bir yarış atı olmasın. Bu çocuklar cumartesi, pazar annesiyle babasıyla ve mahalledeki arkadaşlarıyla oynasınlar, çocukluğunu yaşasınlar ama hiçbirisi çocukluğuna bile doyamıyor, çocukluğunu yaşayamıyor" dedi.
Dershanelerin özel okula dönüştürülmesinin kolaylaştırılmasına yönelik çalışmaya ilişkin bir soruyu yanıtlayan Erdoğan, "Peki niye acaba okula yanaşılmıyor da illa dershane deniliyor? Onlar bize bunu anlatamıyor, biz de bunu anlamakta zorlanıyoruz. Ben diyorum ki bunun niyesi şu, dershanede bir öğrenci kaç aylığına veya ne kadar zamanla orada bulunuyor? 3 aylığına dershaneye giden de olur, 6 aylığına giden de olur, belki 9 aylığına giden de olur hatta hatta belki bir yıllığına giden de olur" diye konuştu.
Fen ve sosyal bilimler liselerindeki öğrencilerin yüzde 95'inin dersaneye gittiğini belirten Erdoğan, bu okulların en üst düzey kalitede olan liseler olduğunu söyledi. Anadolu lisesi öğrencilerinin yüzde 91'inin dershaneye gittiğine işaret eden Erdoğan, bu oranın mesleki ve teknik liselerde yüzde 18 olduğunu dile getirdi. Fen, anadolu ve sosyal bilimler liseleri öğrencilerinin üniversiteye girme şansının yüzde yüze yakın olduğunu bildiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şimdi siz, oradaki öğrenciyi alıyorsunuz ona sadece olsa olsa test teknikleri noktasında bazı şeyler öğretiyorsunuz ama bu altyapıyı nereden almış bu çocuk? Altyapıyı devletin ortaokulunda almış, devletin ilkokulunda, lisesinde, fen lisesinde almış. Oradan geliyor, sen orada birkaç ay veriyorsun, ondan sonra bu çocuklar ülkede başarılı yerlere girdiği zaman hemen sırtına bir tane tişört giydiriyorsun, 'Bak biz, bunları bu hale getirdik.' Bu, acaba hangi bölgelerde diye baktığımız zaman, orada da çok manidar. İstanbul'da bölgelere göre lise öğrencileri arasında yüzde 9. Ankara'da yüzde 14,5, Antalya'ya yüzde 16,5. Geçiyorum doğu ve güneydoğuya, Van'da yüzde 5,5. Hakkari'de yüzde 6,5. Diyarbakır'da yüzde 6,5. Şimdi eğer biz, televizyon ekranlarında oradaki fakir fukara çocukları çıkartarak onların üzerinden prim yapma gayreti içerisine girmek suretiyle bunu yapıyorsak acaba bu fakir fukara çocuklar niçin bu kurslara gelemiyorlar, acaba neden bu kurslardan bu çocuklar istifade edemiyorlar? Gene istifade edenler, bakıyorsun büyükşehirlerdeki zengin ailelerin çocukları. Zaten fen lisesi, anadolu lisesi ve çok daha önemli kolejlerden mezun olanlar veyahut da kolejlerin son sınıflarında olanların dahi bu kurslara gittiğini görüyorsunuz. Burada böyle bir karışık durum var. Burada hakikaten izah edemedikleri bir durum var."
Anadolu'da vatandaşların kendisinin önünü kestiğini ve dershane paralarını ödemekte zorlandıklarını söylediklerini anlatan Erdoğan, "Toplam lise öğrencilerine baktığınız zaman bunun ne kadarı gidiyor dershanelere biliyor musunuz? Yüzde 15" dedi.
-"Böyle bir kavganın içerisine girmeye gerek yok"
Dershane borcunun intihara neden olduğuna ilişkin gazete haberlerini gösteren Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunlara, 'Gelin ücretsiz dershanede ders verin, madem vakıfsınız, böyle bir şeye girin' dediğiniz zaman bundan da rahatsız oluyor. 'Eğer isteniyorsa biz bunları veririz devlete.' Kusura bakmasınlar da biz, bir darbe hükümeti değiliz. 'Darbe hükümeti istediği zaman bunu veririz' yaklaşımı içerisinde bulunmuş olabilirsiniz. Biz, şu anda size samimi olarak bir şeyi ortaya çok açık, net olarak koyuyoruz. Diyoruz ki 'Eğer siz, bu hizmeti vermek istiyorsanız, kurun okulları, okulları yaygınlaştırın, biz sizden hizmet alımı yapalım.' Böyle bir kavganın içerisine girmeye gerek yok. Böyle bir hayırlı işte niçin bu kavgayı yapıyoruz, böyle şeye niye gerek var? Eğer siz bu hizmeti hayırlısıyla yapacaksanız, biz de diyoruz ki 'Gelin bu işi okula dönüştürelim ve bu çocuklara sadece 3-6 ay değil, alın değişik yerlerde okullarınız var, biz bu okullarınızı da biliyoruz ve bu okullarınızdaki başarıyı da biliyoruz. Alın bu çocukları, ortaokulda, lisede aynı şekilde yetiştirin. Teşvikse teşvik, bunlarıda veriyoruz ve bu şekilde çok daha faydalı hizmeti yapın."
-"Okuma salonlarının kapatılmasına yönelik hiçbir şey yok"
Güneydoğu ve doğu bölgelerinde SODES projesi kapsamında 34 ilde etüt merkezi kurulduğunu hatırlatan Erdoğan, bu merkezlerde ücretsiz faaliyet verildiğini vurguladı. Erdoğan, "Bu 34 ildeki faaliyetlerimizin çoğu da şu anda bize yönelik bu kampanyayı yürüten arkadaşlarımızın vakıflarına, derneklerine verilmiştir. Proje getirmişlerdir bize ve bu projeler neticesinde biz, kendilerine bu etüt merkezlerini vermişizdir. O öğretmenler maaşını devletten almaktadır, neredeyse dörtte biri onlardadır" diye konuştu.
Önemli olanın insana hizmet vermek olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hele hele bu fakir, garip çocuklar gelsin, bunlar orada bu eğitimi alsınlar diye, çok daha orada farklı bir şekilde yetişsinler diye... Biz, bu gayretin içerisindeyken böyle bir kara kampanyanın, 'gece baskını' şeklinde böyle bir çirkin yaklaşımın olması, bizi ciddi manada üzmüştür. Bir de tabii yalan yanlış bazı haberler, bunlar daha da tabii bizi üzüyor. Kampanya öyle bir boyuta götürüyor ki mesela 'Bütün etüt, okuma salonları kapatılıyor.' Okuma salonlarının kapatılmasına yönelik hiçbir şey yok. Ortaya çıkmış bir tasarı da henüz yok. Biz, taslağın en son bize brifingi bu pazartesi Bakanlar Kurulu'nda verildi. Burada bir şey çok önemli. Nereden servis yapıldı, nasıl yapıldı? Bugüne kadar birçok taslaklar hazırlanmış. Bu taslakların öncesini bilenler, zannediyorlar ki bu, şimdi yine böyle olacak. Mesela çok ilginç rakamlar koydular, 'Uymayanlara 500 bin lira ceza.' Böyle açıklanmış bir ceza filan yok. Nitekim bize de sunulan... Buna uymayanlara müeyyide uygulanması olayı üzerinde şu anda çalışmayı arkadaşlarımız sürdürüyorlar, tabii ki bir müeyyidesi olacaktır çünkü buna uyulması lazım, bu dönüşüm projöemize uyulması lazım."
"Biz istiyoruz ki çocuklarımız bir yarış atı olmasın. Bu çocuklar cumartesi, pazar annesiyle babasıyla ve mahalledeki arkadaşlarıyla oynasınlar, çocukluğunu yaşasınlar ama hiçbirisi çocukluğuna bile doyamıyor, çocukluğunu yaşayamıyor. Biz yaşadık ama şimdi bundan mahrumlar" diyen Erdoğan, buna yönelik adımlar attıklarını söyledi. Erdoğan, 81 ilin tamamında üniversite bulunduğunu, Türkiye genelindeki derslik sayısının 500 binin üzerine çıktığını, eğitimdeki kalitenin her geçen gün artırıldığını anlattı.
Başbakan Erdoğan, "Dershaneler konusunda hükümetin bundan sonra atacağı adım ne olacak?" sorusuna, şu yanıtı verdi:
"Biz, bu konuda adımımızı attık. Pazartesi günü bize yapılan sunumda bazı tespit ettiğimiz eksikler var ve bu tespit ettiğimiz eksikler üzerinden Bakanımıza 'Bunlar üzerinde bir çalışmayı yapın, hatta eğitim komisyonumuzla birlikte bu çalışmayı biraz daha geliştirin, dışarıdan almanız gereken bazı destekler varsa bu destekleri de alın, görüşülmesi gereken STK'lar varsa bunlarla da görüşün, bizim önümüze sonraki Bakanlar Kurulu'na bu taslağı daha hazır, daha olgunlaştırılmış bir şekilde getirin ve ondan sonra da bunu meclise sunalım' dedik."
-"Dershanelerde her iş bitiyorsa o zaman bu okullar niye var?"
Erdoğan, "Lise müfredatına dahil olan derslerle ilgili dışarıda dershane mantığına benzer şekilde kurs almak yasak olacak mı? Kuran kursları da bu kapsama alınarak dini eğitim görmek de sakıncalı hale gelebilir mi?" yönündeki soruya karşılık ise, "Buradaki tuzak zaten bu. Ne yazık ki bu oyunu oynayanlar, bu kara propogandayı yapanlar bu benzetmeleri yapıyorlar. Bu, çok çirkin bir benzetme. 'Kuran kursları ne kadar mukaddesse bizim için, dershaneler de o kadar mukaddestir' mantığı bir defa çok ters bir mantık. Kuran kursuna giden, Kuranı Kerim'i öğrenmek için gitmiyor, Kuranı Kerim'i hıfz etmek, hafızlık için gidiyor" değerlendirmesinde bulundu.
-"Onların zaten kazanması neredeyse yüzde 100"
İktidara geldiklerinde üniversite sınavlarında soruların dershanelerin müfredatına göre hazırlandığını belirten Erdoğan, okulda okunanların değil, dershanede öğrenilenlerden soru geldiğini ifade etti. Bu durumu değiştirdiklerini dile getiren Erdoğan, "Ne demek ya? 'Bu okullar o zaman niye var? Bu okullar varsa bu dershaneler niye var? Yok dershanelerde her iş bitiyorsa o zaman bu okullar niye var? Bu paraları niye harcıyoruz, bu kadar okulu niye yaptırıyoruz? Artık buna çekidüzen verilmesi lazım' dedik" ifadesini kullandı.
Dershane ücretlerinin 2 bin-20 bin lira arasında olduğuna işaret eden Erdoğan, bazı dershanelerin ücretlerinin ise 20 bin liranın üzerine çıktığını aktardı. Az sayıda öğrenciye eğitim veren VIP dershanelerinin de kurulduğuna dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Buradaki öğrenci sayısı 4 tane, 3 tane, 5 tane. Bu kadar dar kapsamda. Ona özel önem veriyor. Peki kim bunlar? Bir, parası olan, iki, fen liselerinden, sosyal bilimlerden, anadolu liselerinden seçilmiş oraya gelen öğrenciler. Zaten seçilmiş. Onların zaten kazanması neredeyse yüzde 100. Bu öğrenciler üzerinde kısa bir süre bir çalışma yürütülüyor ve bu çalışmayla da 'Bu çocukları biz kazandırdık.' İnsaf edin be. Bu çocuklar, bunca zamandır devletin fen lisesinde okudu. Buradaki emek nereye? Bu devletin ortaokullarından yetişti bu çocuklar, bunların birçoğu SBS imtihanlarına girdi, bunlar niye? Bu devletin, bu çocuklar üzerinde hiçbir emeği, hiçbir hakkı yok mu? Bunların hepsini bir kenara koyuyorsunuz, 3 ay, 6 ay, 9 ay o çocuğa bir test tekniği öğretiyorsunuz ve ondan sonra diyorsunuz ki 'Bunları biz yetiştirdik.' Olmaz böyle bir şey. Burada bir vaka, bir gerçek bir tarafa konulmuş oluyor. Bunu da gelip Kuran kursları ile benzetmek çok çok çirkin bir şey. Kuran kurslarının alanı çok farklı, Milli Eğitim ile alakası yok, tamamıyla Diyanet İşleri Başkanlığımızla alakalı bir süreçtir. Bunu birbiriyle karıştırmak, mukayesesini bu şekilde yapmak, büyük bir yanlış. Orada ücret de yok. Ücretsizdir bütün Kuran kursları, vakıflar onlara bütün hizmetleri verir. Ben, burada bir şeye daha üzülüyorum. Bizim şu anda elimizde 800 bini aşkın öğretmen var, bizim bu öğretmenlerimize haksızlıktır bu. Şu dershaneler konusu, 'Bizim öğretmenlerimiz başarılı, dershaneler başarılı, devletin okulları başarısız. Devletin okullarından biz hiçbir şey almıyoruz' demek, bizim o 800 bini aşkın öğretmenimizin döktüğü tere haksızlıktır, saygısızlıktır."
10 BİN ÖĞRETMEN ATANACAK
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Bizim tek derdimiz, biz bir sorumluluk taşıyoruz. Kalkıp da bütün bu eğitimi sadece cemaatin derneklerine ve kurumlarına teslim etmek gibi bir durumun içinde olamayız" dedi.
Başbakan Erdoğan, "Devraldığınız bazı konular var. Dershane, asker alma sistemi gibi bütün birikmiş yalnışlar hep sizin sırtınızda. Bazen canınıza tak etmiyor mu?" sorusu üzerine, "Az önce Churchill'in sözünü söylediniz ya, savaş siyaset ilişkisi. Siyaset savaştan daha zor, savaşta bir kere ölürsün siyasette her gün ölünür. Bunun maalesef ruhunda var. Mecburuz, katlanacağız ve yola böyle devam edeceğiz" dedi.
Eğitimde bir reform yaptıklarını ifade eden Erdoğan, "4+4+4. Bunu niye yapıyoruz? Hiçbir iktidar 12 yıl zorunlu eğitime imza atamadı. Ama biz geldik, '12 yıl zorunlu eğitimi başarmalıyız. Bu adımı atalım' dedik ve biz bu adımı attık. Bu adımı atarken de yine bütün dünyadaki gelişmiş ülkelerdeki eğitim sistemlerini inceleyerek bu adımı attık" diye konuştu.
Okul öncesi eğitim sistemlerini incelediklerini ve kaliteyi artırmak istediklerini belirten Başbakan Erdoğan, "Biz hala istediğimiz kaliteye ulaşabilmiş değiliz, bunun farkındayız. Bunun için de çok büyük bir gayretin içerisindeyiz. Onun için de bu kampanyayı yürütenlere diyoruz ki 'Gelin, siz madem bu kadar başarılısınız. Kurun okullarınızı, orada bu başarıyı gösterin" ifadelerini kullandı.
Dershanelerin kapatılması durumunda öğretmenlerin devlet kadrosuna alınmasının haksızlık olacağı, atama bekleyen öğretmenlerin de düşünülmesi gerektiği yönündeki ifade üzerine Erdoğan, ocak ayında emekli olacak öğretmenlerin yerine şubat ayında 10 bin öğretmen atanacağını söyledi. Milli eğitime 10 yılda 400 bin öğretmen kazandırdıklarını, buna rağmen halen 126 bin öğretmen açığı bulunduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, bu açığın bir kerede kapatılmasının mümkün olmadığını, bütçeyi göz önünde bulundurmadan adım atamayacaklarını söyledi. "Bütçe açık versin ama sen bu 126 bini hemen ata" denilemeyeceğini kaydeden Erdoğan, gelecek 4-5 yıl içinde öğretmen açığının tamamen sıfırlanacağını söyledi.
-"Milletin aleyhine bir şeye fırsat vermek istemiyoruz"
4+4+4 eğitim sistemiyle Türkiye'nin büyük bir dönüşüm yaşadığını dile getiren Başbakan Erdoğan, kapatılan dershanelerin de okula veya açık liseye dönüştürülmesini önerdiklerini anımsattı. Erdoğan, "Onların varsa farklı bir şeyi bize sunsunlar ama bizim geri dönmemiz diye bir şey asla söz konusu değil" diye konuştu.
Art niyet olduğu sürece işin bu noktada bitmeyeceğini belirten Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Bir siyasi otorite bir yasal düzenleme yapıyorsa... Biz bu işi bir kere ertelemedik. İki kere, üç kere, dört kere. Hatta ben en son açıklamamı bir yıl önce yaptım. Bir yıl önce dedim ki, 'Biz bir yıl sonra artık bu dönüşümü tamamlayacağız'. Şu anda da süre yaklaştıkça, haziran ayı yaklaşıyor, hele hele önümüzde bir de seçimler var, bu dönem hassas bir dönemdir, bu işi bindirelim havasına girildi.
Bazı dershane grupları da destekliyorlar. 'Özel okullar, açık liseler noktasında bu süreci destekliyoruz' diyorlar. 'Açık liselerle alakalı olarak 2 yıllık bir süre verebiliriz' dedik. Bir talepleri var, konuşuluyor ama doğrusu ona ben sıcak bakmıyorum. '4 yıl olsun' gibi bir talepleri var, tabii bu ayrıca konuşulur. Fakat gelinen noktada artık dershane anlayışının, düşüncesinin yürümesi mümkün değil. Kur özel okulunu, öncesine, sonrasına ayrıca kurslarını koy, o sana ait olan bir şeydir. Bunu özel okulunda yapabilirsin ama devletin okulundan alacaksın, ondan sonra da orada yüksek ücretlerle vesaire bindireceksin, olmaz. Biz milletin aleyhine olacak böyle bir şeye artık fırsat vermek istemiyoruz."
-"Bu bir memleket meselesi, eğitim meselesi"
Üniversite sınavı sorularının müfredatla uyumlu hale getirilmesine ilişkin soru üzerine Erdoğan, Milli Eğitim Bakanlığı, TÜBİTAK ve YÖK'ün ortak bir çalışma yürüttüklerini, yapılacak müfredat eşitlemesiyle eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacaklarını, haksız rekabetin ortadan kalkacağını, okul müfredatına bağlı bir sınav sistemi getirileceğini dile getirdi.
"(Bu mesele ne meselesi) diye bir spekülasyon var. 'Başbakan Erdoğan, dershanelere karşı bir eğitim hamlesi için de mi yoksa cemaat tabanına karşı bir girişim mi', böyle de anlatan, ifade edenler var. Bu spekülasyonlar için ne dersiniz" sorusunu da yanıtlayan Erdoğan, bu meselenin kendileri için bir memleket meselesi, bir eğitim meselesi olduğunu, bu konunun hükümet ve parti programlarında yer aldığını, bugün ortaya konmuş bir yanı olmadığını ifade etti. 2008-2009 yıllarındaki programlarda bunların görülebileceğini belirten Erdoğan, halka bu konuda verilmiş bir söz olduğuna işaret etti.
Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cemaat deniliyor, olayın cemaatle, hizmetle karşı karşıya gelme gibi, bunu öyle bir yere çekmek çok yanlış bir şeydir. O da çok çirkin bir şeydir. Tam aksine biz, cemaat mensubu kardeşlerimizin ellerinde olan yayın organlarıyla bu şekilde bize saldırmalarını, adil olmayan şekilde bize saldırmalarını hatta hatta hilaf-ı hakikat bazı uydurma yakıştırmalarla bize saldırmalarını anlamakta zorlanıyoruz. Şunu çok açık, net söyleyeyim, eğer Milli Eğitim Bakanlığı 2010-2014 strateji belgesi incelenirse orada da bunlar açık, net görülüyor.
Bu ne için belli bir cemaate diye olsun? Sayın Sezer döneminde bu konuyla ilgili attığımız bir adım vardı, reddedildi. Hatta bir diğer adım Danıştay'dan geri döndü. Ne dediler, cemaat mensubu olan kardeşlerim lütfen burayı tekrar hatırlasınlar. Biz 'özel sektör, vakıf okullarına biz öğrenci gönderelim, bedellerini ödeyelim, hizmet alımı yapalım' dedik, Danıştay bunu reddetti. 'Orada boşlukları biz dolduralım' dedik. Bizi yatırım yapmaktan kurtaracaktı, binayı biz yapmamış olacaktık, oralara bu öğrencilerimizi göndermiş olacaktık. Onların bu atıl, boş kapasitelerini biz doldurmuş olacaktık. Danıştay bunu reddetti. Biz müracaatı yaptığımız zaman 'AK Parti iktidarı cemaate kaynak sağlamak için bu adımı attı' dediler. Cemaat mensubu olan kardeşlerim, bizim bu verdiğimiz mücadele karşılığında da yediğimiz tokadı, darbeyi acaba unutuyorlar mı?
Biz niçin kalkıp da bu kardeşlerimizi karşımıza alalım, onlarla böyle bir mücadelenin, kavganın içine girelim. Bizim tek derdimiz, biz bir sorumluluk taşıyoruz. Kalkıp da bütün bu eğitim sadece cemaatin derneklerine ve kurumlarına teslim etmek gibi bir durumun içinde olamayız. Asıl bunun hesabını bize sorarlar, 'Siz niye eğitimi belli bir kuruma, derneğe veya derneklere, vakıflara teslim ediyorsunuz'. Biz şu anda okul öncesi eğitiminden alıyoruz, ilk dört, ikinci dört ve üçüncü dört olarak bu çocukları yetiştiriyoruz, ondan sonra da eşit bir sınav sistemi içerisinde bunları geleceğe hazırlıyoruz çünkü biz belli bir grubun değil tüm milletin iktidarıyız. Kendilerinin de bizleri anlayışla karşılamaları lazım ve sürdürdükleri kara kampanyaları bence bitirmeleri lazım ve bizden bir geri adım bekliyorlarsa bu anlayışla, bu mantıkla bizden bir geri adım beklemeleri söz konusu değil."