Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'nda "Paylaşım, Vicdan ve İslam, Filistin, Göç ve Afganistan" temasıyla gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) 16. Konferansı Açılış Oturumu'nda konuştu. Erdoğan şunları söyledi:
KUDÜS ORTAK DAVAMIZ: Filistin meselesi, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın oluşmasına da vesile olan yapı taşlarındandır. Kudüs davası yalnızca Filistin'deki bir avuç cesur Müslüman'ın davası değil, İslam âleminin tamamının ortak davasıdır. Kudüs'ü savunmak insanlığı savunmak, Kudüs'e sahip çıkmak hakka, hukuka, barışa, adalete, medeniyete sahip çıkmaktır. Doğu Kudüs'ün statüsü ve Mescid-i Aksa'nın kutsiyetine ilişkin hassasiyetimizi kararlılıkla sürdürüyoruz. 2. Dünya Savaşı'nda Avrupa'daki Yahudilere yönelik soykırımın bedelini bugün Filistinlilere ödetmek haksızlıktır, vicdansızlıktır. Birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmeli, Filistin davasını zarara uğratacak her türlü hareketten kaçınmalıyız.
SIRTIMIZI DÖNEMEYİZ: Afgan halkına sırtımızı dönme veya bu ülkede yaşanan insani drama gözlerimizi kapatma lüksümüz yoktur. Özellikle şu anki zor kış şartlarında Afgan kardeşlerimize yönelik insani yardımların sürdürülmesi öncelik taşıyor. Afganistan'daki gelişmeler göç akını riskini artırıyor. Hâlihazırda 3,6 milyonu Suriye'den gelenler olmak üzere 5 milyon yabancıya ev sahipliği yapan Türkiye yeni bir göç yükünü taşıyamaz.
BATI HEP ÜÇ MAYMUNU OYNADI: Suriye krizi, Batılı ülkelerin mültecilere yönelik ayrımcı, dışlayıcı, gayri insani tutumlarını göstermesi açısından ibretlik. Bu sene 10. yılını geride bırakan bu kriz karşısında Batı dünyası hep üç maymunu oynadı. Hem Batılı ülkelerin vicdansızlığının hem de uluslararası sistemin başarısızlığının faturasını ise masum Suriyeli kardeşlerimiz ödemiştir.
'AVRUPA'NIN MÜSLÜMANLAR İÇİN TOPLAMA KAMPINA DÖNÜŞMESİNE İZİN VERMEYİZ'
Müslümanlar, özellikle Müslüman kadınlar, dünya genelinde birçok ülkede ırkçı, ayrımcı politikaların mağduru oluyor. Günümüzde demokrasi ve insan hakları savunuculuğu yapan birçok Batı ülkesinde nefret söylemleri siyasetle birlikte günlük hayatı da esir alıyor. Hemen her gün sokakta, işyerinde, okulda, otobüste, pazarda, çarşıda, markette, ırkçıların saldırısına uğrayan bir vatandaşımızın, Müslüman bir hanım kardeşimizin haberini alıyoruz. Avrupalı siyasetçiler, toplumu zehirleyen bu hastalıklı akımlarla mücadele yerine adeta ateşe benzin dökerek Müslümanları ve göçmenleri hedef gösteren söylemlere sarılıyorlar. Farklı kökenlerden 35 milyon Müslüman'ın yaşadığı Avrupa'nın kardeşlerimiz için bir toplama kampına dönüşmesine izin veremeyiz. Teşkilat olarak İslam düşmanlığı ve nefret söylemleriyle mücadelede daha kararlı adımlar atmalıyız. Bu süreçte dindaşlarımızın yanı sıra daha önce benzer zulümler yaşamış Musevileri, yabancı nefretine maruz kalan göçmenleri, meselelere akıl ve vicdan penceresinden bakan Hıristiyanları da yanımıza almalıyız. Farklılıklarımız olabilir, görüş ayrılıklarımız olabilir ancak mesele tüm insanlığın barış ve huzuru ise bize düşen safları büyütmektir.