Aleyna Tilki'yi ilk keşfedenlerdenim. Katıldığı yarışmanın hemen ardından bu sütunlarda 'Bir yıldız doğuyor' yazısı döşenmiştim. Gerçekten de Allah vergisi bir yeteneği, etrafını sarmalayan gizemli bir yıldız ışığı var. Gelin görün ki çok yalpalıyor, hem de fazlasıyla... Bunda kendini ehil bir menajerlik müessesine teslim etmemesi, 'kafasına göre takılması' da etkili. Gün geliyor yağmur altında sutyensiz şarkı söylediği videoyu paylaşıyor, gün geliyor ödül töreninde kimsenin anlayamadığı tuhaf konuşmalar yapıyor... İçinden geldiği gibi davranmak, 'samimiyet' ve 'doğallık' olarak tanımlanabilir. Ama hedefi dünyaya açılmak olan bir yıldız adayı rüzgara yelken tutar, esintinin önünde kuru yaprak gibi sağa sola savrulmaz.
Aleyna, kimsenin anlamadığı konuşmaları ve paylaşımları ile 'filozof' gibi görünmeye, kişiliğine derinlik katmaya çalışıyor.
Ama belli ki henüz temeli sağlam tutamamış, kafası çok karışık. Örneğin, sözü ve bestesi kendisine ait son şarkısının sözlerini, ne anlatmaya çalıştığını hiç anlamadım. Eli azıcık kalem tutan, birkaç şiir kitabı bulunan biri olarak cahilliğime versin... Ondan son derece umutlu bir ağabeyi olarak naçizane tavsiyeme kulak tıkamayacağını düşünüyorum. Canım kardeşim, önce bir kafanı temizle, beyninde dolaşan kuyruğu birbirine dolanmış tilkilerden bir arın. Gerisini zaten özel yeteneğin sana getirecek.
Aleyna'nın son şarkısına bir de siz göz atın, bakalım anlayabilecek misiniz: 'Bu son değil, olmayacak da / Bu ben değilim, olmayacağım da / Ben benden giderim, kalmayacağım burada / Ben buradan giderim, ben kaçar sonunda / Bu cesaret bana nereden geliyor / Ta içime oturuyor, söyle / Bence senden bana geliyor / Gitmeni hiç istemiyor, gitme / Nereden bana geliyor / Şu içime oturuyor söyle / Bence, senden bana geliyor'
***
Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek
CNN Türk muhabiri Sema Akbulut, dilenci kılığına girip Fatih Camii önünde dilenmeye başladı ve bir saat içinde yüklü bir meblağ topladı. (Aynı yanlışa ortak olmamak için parayı açıklamıyorum) İlk bakışta 'haber' gibi görünse de bana göre 'eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmekten' öte bir fayda sağlamadı.
Dilenciliğin zaten kazançlı bir iş olduğu biliniyor. Ama bunu bir de kameralar önünde canlı canlı insanlara izletmek, işsiz güçsüz vatandaşlara adeta "Bakın en kazançlı, en vergisiz ve zahmetsiz para kazanma yöntemi budur" diyerek yol yordam göstermek gerçekten de 'habercilik' midir, işte ondan biraz şüpheliyim.
***
Çukur'un kadınlarına helal olsun
Yıllardır bu sütunlarda aynı tezi savunurum: 'Türkiye'de terör yangınını anaların gözyaşı söndürecek...' Nitekim bir süredir Diyarbakır HDP İl Binası önünde çocuğu PKK tarafından dağa kaçırılan annelerin şanlı direnişini, teröre vurulmuş en güçlü darbelerden biri olarak ibretle, umutla ve gururla izliyorum.
Durum böyleyken, Çukur dizisinin son bölümünde kadınların iki hasım aile arasında barışı sağlamak adına kendi hayatlarını ortaya koymaları son derece olumlu bir mesajdı. Her iki taraftan da ölenler olmuştu. En son Azer'in, Cumali'yi vurmasıyla tam savaş çıkacakken anneler devreye girdi. Ardından Selim'in kızı Karaca, Azer'in evine gidip orayı basmak için gelen ailesine kalkan oldu.
Yine söylüyorum: Bu ülkeye barış gelecekse; bu, kadınların elinden olacak. Çukur ne kadar derin olursa olsun, oradan acılı anaların ipek saçlarına tutunarak çıkacağız. Tabii onları kadın cinayetlerinden koruyup hayatta tutabilirsek...
***
Ne demiş?
"Tilkiden kurnazı yoktur ama pazar da onun postuyla doludur." (Atv'deki Kuruluş Osman dizisinde Dündar Bey'in sözleri)
***
Gaf kürsüsü
Doktorlar dizisinin Ela'sı, aynı isimle Mucize Doktor'a transfer olmuştu. Ancak Ela son bölümde "Babamın ölümünden sonra Fransa'ya gittim" deyince bir çuval inciri berbat etti. Zira Doktorlar'ın 40'ıncı bölümünde sevgilisi nikah masasından kalkınca Fransa'ya gitmiş, babası ise 60'ıncı bölümde vefat etmişti.
***
Zap'tiye
31 Aralık gecesi tıpkı kredi kartlarındaki puanlar gibi günahlar da sıfırlansa...
