Günlerdir Emir Kusturica tartışılıyor bu topraklarda. Avrupa Sineması'nın yetiştirdiği en büyük değerlerden biri, özetle "Bosna'daki savaş sırasında yaşanan tecavüzler biraz abartılıyor" kabilinden bir cümle ettiği için eleştirilerin hedefi oluyor. İsteyen, istediği şekilde düşünebilir. Sadece fikrini açıkladı diye kimseyi mahkum edemeyiz. Çünkü medeniyet, karşıt fikirlerin tartışılabildiği ortamlarda yeşerir. Emir Kusturica bir açıklama yaptı ve arkasından bir linç politikası başladı. Bizim insanımızın en büyük eksikliği protestodur; biz protesto etmeyi bilmeyiz, linç ederiz. Bizim insanımız, vur deyince öldürmeye alışmıştır. Bu yüzden hafızalarımıza yer etmiş protesto teknikleri; protesto edilen kurumun önünde, gerekirse taşkınlık yapmak, yabancı bir devletse bayrak yakmaktan öteye gitmez.
PROTESTO DEĞİL LİNÇ
Emir Kusturica olayında da yaşanan aynı. Ama bu sefer önemli bir nokta ıskalanıyor. Bosna'da yaşanan savaşın bilançosu; belgelerle ve resmî rakamlarla ifade edilmeye ihtiyaç duyulmayacak kadar açık. Çünkü yaşanan her şeyin izi dün gibi duruyor, tanıklar yaşıyor, her gün ayrı bir toplu mezar bulunuyor… Son birkaç gündür yaşanan linç politikası, benim Emir Kusturica'yı adam gibi protesto etmemi de engelliyor. Oysa ben onun 'abartı' kelimesiyle özetlediği hadiseyle ilgili birkaç şey anlatmak istiyorum. Çünkü Emir Kusturica'yı protesto etmek istiyorum. Ona, aslında çok iyi bildiği Srebrenica'yı anlatmak istiyorum.
SREBRENICA'DA NE OLDU?
Srebrenica, Boşnakların yüreğinde bir yara. Belki de dünya tarihinin en büyük trajedisinin yaşandığı şehir. Savaşın en yoğun zamanında, on binlerce çocuk ve kadın, korunacakları umuduyla, Birleşmiş Milletler'in askeri birliğine sığınıyor. Birliğin Hollandalı komutanı da kendi askerlerini esir alan Sırplarla anlaşarak, Boşnakları teslim ediyor. Anlaşma, BM'nin kontrolündeki karargahta, kadeh tokuşturularak kutlanırken, dışarıda binlerce kadın tecavüz edilerek öldürülüyor. Çok merak ediyorum, dönemin Hollandalı komutanı Thom Karremans, Emir Kusturica'nın son yorumuyla ilgili ne düşünüyor? Srebrenica, Boşnaklar'ın yüreğinde bir yara. 2007 yılında bulunan bir toplu mezarda, kimliği belirlenen 700 Boşnak toprağa verildi. Düzenlenen törene, dünya liderleri de katıldı. Dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Koffi Annan da oradaydı. Önüne sıra sıra dizilmiş 700 tabutta, onun başında olduğu kurumun askerlerine güvenip kurtulacaklarını sanan kaç cansız beden vardı acaba... Resmi rakamlar, 200 bin kişinin öldürüldüğünü söylüyor. Hadi bir an için Emir Kusturica'nın dediğine inanalım ve bu sayının abartıldığını düşünelim. 100 bin iyi mi; o da mı çok? 50 bin, 25 bin… Ne fark eder ki. Şu anda hâlâ binlerce Boşnak, savaşta kaybettiği yakınlarına ağlıyor. DNA testi yaptırabilenler en azından dua edecek bir mezar bulabiliyor; çoğunun o şansı da yok. Ben Emir Kusturica'yı bir sanatçı olarak başarılı buluyorum. Söyledikleri, sanata verdiklerinin değerini düşürmez. Ama ben onun insanlığını, sonuna kadar protesto ediyorum. Haysiyetli bir tavır sergileyemeyip, onu bu ülkenin en önemli organizasyonlarından birine onur konuğu yapanları da protesto ediyorum. Ama aynı zamanda, bugüne kadar Srebrenica için tek cümle yazmayıp, fırsattan istifade Emir Kusturica'ya saldıranları da protesto ediyorum. Ben Emir Kusturica'nın sanatına laf ettirmem ama insanlığı benim için bitmiştir; hiçbir ispata gerek duymayacak kadar açık ve seçik yaşanan bir katliamı, sözle de olsa hafife almaya çalıştığı için…
MEZAR KELEBEKLERİ
Bugünlerde Boşnak topraklarında bir efsane anlatılıyor. Sadece, toplu mezarların üzerinde yetişen çiçeklere konan bir kelebek türü belirmiş. İnsanlar bu kelebeklerin konduğu çiçekleri takip ederek, yeni toplu mezarları ortaya çıkarmaya çalışıyormuş. Merak ediyorum, bu ülkenin yazarları bu kelebeklerin hikayesini ne zaman kaleme alacak? Belki de günün birinde, bir National Geographic belgeseline konu olduklarında… Tabii o vakte kadar insanlık onurumuz kalırsa…