Dün gece çok ilginç bir ilk yarı izledik.
Alanyaspor, sanki çok organize bir Avrupa takımı gibi öne doğru, ligimizde alışılmış dışı, tempolu müthiş bir 25 dakika sergiledi. Bu bölümde birbirinden güzel iki gol attılar, iki gol kaçırdılar, bir de kaleci Fabiano'nun yaptığı penaltıyı hakem Ali Palabıyık süzemedi. Bu Alanya rüzgarında Fenerbahçeli futbolcular hiç reaksiyon gösteremedi.
Sanki seyirci gibiydiler.
Sonra Fenerbahçe'de bir hareketlenme başladı ve Alanyaspor'un kendi kalesine attığı golle farkı bire düşürüp hırslandılar. Sarılacivertli takım, biraz oynamaya başlayıp, tempoyu da yükseltince baştaki tempodan yorulan Alanyaspor'da fiziki düşüş baş gösterdi. Ve de takım savunmaları sallanmaya başladı. Fenerbahçe de Fernandao ile beraberliği yakaladı. Bu gol, ibrenin artık Fenerbahçe'ye döndüğünün işaretiydi. Nitekim ikinci yarıya da Fenerbahçe oyunu domine ederek başladı. Hazırlanışı ve yapılışı güzel bir golle skor avantajını da yakalayıp, deplasmanda önemli bir geri dönüşe imza attı. Alanyaspor da moral ve fizik açısından yıkılmış durumdaydı.
Ancak birden sahneye Dick Advocaat çıktı. Sürekli rakip stoperleri yıpratan, arkadaşlarına top indiren, bir de gol atarak iyi bir performans gösteren Fernandao'yu dışarıya alarak, fiziki tükeniş içindeki Van Persie'yi sahaya sürdü. Fernandao'ya başka maçlarda oyunu döndürmek için ihtiyaç varken, Sow ve Van Persie dökülürken 75'leri 80'leri bekleyen Advocaat, bu defa yaptığı gereksiz ve erken değişiklikle Fernandao'ya da bakış açısını göstermiş oldu.
Bu yanlış değişiklikten sonra oyunu F.Bahçe tekrar rakibe oynama şansını verdi. Neden? Çünkü Van Persie ile takım bir kişi eksilmişti.
Alanyaspor son 20 dakikadaki baskısından beraberlik golünü çıkaramadı.
Üzerlerinde büyük avantajı kaçırmanın moral bozukluğu vardı.
F.Bahçe'nin en iyisi yine Lens'ti. Hatta baştaki kötü gidişatta bile arkadaşlarını hırslandırmaya çalışıp, başarılı oldu.
Gürcan BİLGİÇ
İlaç niyetine
Alanyaspor, skoru 2-0 yaptığında, Fenerbahçeli oyuncular, "Bir takımın başına daha kötü ne gelebilir?" diye düşünmüşlerdir.
Sağdan geldiler; attılar. Soldan geldiler; attılar. Üstüne bir de direkten döndü.
Eleğe dönmüş bir orta saha, seyirci rolündeki defans oyuncuları ve daha topu eline alamadan iki kere fileden çıkartan bir kaleci.
Bir anda kabusa dönecek 70 dakika daha varken, panik düğmesine basıp, oyunu ve takımı toparlayacak "bir şey" gerekiyordu. Böyle eşikleri lider karakteriyle aşabilirsiniz. Bir kişi de yetmez, "Hadi" diyecek birkaç karakter de gerekir.
Fenerbahçe takımının en sert isyanını başlatın Lens olması sürpriz değil.
Anlaşılmayacak olan, kiralık gelen bir oyuncunun, durumu ifade etmeye çalışması ve sorumluluk almak için sahada didinip, durması.
Mehmet Topal'ın ikinci goldeki eksik koşusunu unutturacak hamlelerin sahibi olmasıyla, isyan ikilendi.
Ardından, Alper ve Ozan'dan da katkılar gelmeye başladı.
Skorun 2-2'ye gelmesinin temelinde, bu dörtlünün Alanya'nın hızını kesip, 2-0'ın yeterli olacağını rakibe kabul ettirmesi var.
Fırtına gibi esip, sonrasında vazgeçen rakibe gerekli cezayı kesecek ustalıklara sahiptiler. "Yenemeyiz" duygusu bu kez Alanyalı oyuncuların tüm vücudunu sarmıştı.
Üçüncü golle birlikte de Fenerbahçe maçı kendi istediği formata soktu.
Sahasında bekleyen, alanı daraltıp-savunmada yardımlaşan, kazanılan büyük maçların, işleyen formülü.
2-0'dan geri dönmek, maçı 3-0 kazanmaktan daha önemli ve güven verici.
Öncelikle takım olarak yapabileceklerine tekrar inanmaya başlayacaklar.
Sonrasında "kırgın" taraftarlarına, "Bizi destekleyin" mesajını verecekler.
"İstifa" çağrılarıyla yıpranan yönetim ve Advocaat da rahat bir nefes alacak.
Üst üste kazanılan ikinci maç oldu bu. Fenerbahçe kendi hedefleri içinde güven üretmek zorundaydı. İlaç gibi bir galibiyet aldı.
Rıdvan DİLMEN
Birinci santrfor Fernandao'dur
Alt sıradaki takımları çok ilgilendiriyordu Alanyaspor'un performansı.
2-0'dan sonra Rize, Adana, Gaziantep, Kayseri teknik direktörleri 'eyvah' demiştir. Fakat siyahla beyaz kadar farklı bir Alanya ve Fenerbahçe vardı. Mike Tyson vardı eskiden, hızlı başlardı, devirirse kazanırdı, deviremezse düşerdi. Rakibin kulağını ısırırdı. Takım savunması ve bireysel savunması iyi değil Alanya'nın, 46 gol yemişler bugüne dek... Çok da kritik maçlar kazandılar aslında son dönemde, Adana'yı yendiler.
Fenerbahçe için de Şampiyonlar Ligi iddiası sürüyor öyle ya da böyle. Fakat bundan da öte direnç göstermeleri önemli. Alanya'ya turistik seyahate gitmiş gibilerdi.
Alanya öyle bir başladı ki maça sert, agresif oynadı.
Barcelona bile PSG'ye böyle başlamadı 6-1'lik maçta.
Fernandao diyor ki "Ben birinci santrforum" hocam. Çok iyi bir oyuncu mu, değil. Ömer Üründül hep yazar bunu, tespiti doğru. Kuvvetli olduğu zaman iş yapıyor, yaptı işini. Papatya falı gibi Van Persie'ye göre oynayamazsınız.
Fernandao'yla oynarsınız.
Fenerbahçe'nin takdir ettiğim karakteri savaşması. Kötü oynuyor, tabii ki eleştirebiliriz ama istekleri var. 2-0'dan sonra öyle bir tablo vardı ki sezon bitmiş gibiydi.
Reaksiyon gösterdiler. İkinci golü çok beğendim, üçüncü golde de klas bir vuruş vardı. Üst üste iki maç kazanmak mühim... Artık Fenerbahçe beşinciyle uğraşmamalı, hep Avrupa potasında kalmalı. Futbolcular da kadroda kalmak için mücadelesini sürdürmeli.
Lens, 2-0'dan sonra Mehmet Topal'la bir diyalog yaşadı, burada dahi ne kadar istediğini gördük. Çok iyi bir oyuncu...
Fenerbahçe'nin en etkili silahı.
Çok sevdi burayı, camiayı da sevdi.
Fenerbahçe umarım gelecek sezon Lens ile devam etme şansı yakalar. Karakteri var. Babası vefat etti, geldi. Türkiye'ye sahip çıktı. Değerli ve yetenekli bir oyuncu...
Aldı sazı eline, birkaç kez götürdü topu. Rakibe gözdağı, arkadaşlarına özgüven verdi. Alanyalılar, "Büyük takımla oynuyoruz" diye düşündü tekrardan Lens'i görünce...
Murat ÖZBOSTAN
Dönüşün tek sırrı Lens'te
Dakikalar 17'yken Emre Akbaba, takımına frikik kazandırdığında tribünler "Üç, üç" sesleriyle inliyordu. Fenerbahçe gibi bir takıma karşı bu özgüvene sahip olan Alanyaspor, gerçekten de maçı kopartıp farka götürebilecek görüntüyü veriyordu ama bunu kabullenmeyen bir kişi vardı:
Jeremain Lens. Takım arkadaşlarına tabiri caizse fırça atmayı dahi göze alacak kadar ateşini sahaya yansıtan, isyan eden ve kabullenmeyen Lens, karakteriyle 2-0'dan 3-2'ye gelişin asıl sebebidir. Pozisyonlar, teknik meseleler de önemli ama bir anlamda da işin teferruatı. Önce skoru kabullenmeyeceksiniz.
Eğer Fenerbahçeliler, Lens'in izinden gitmek yerine, "Böyle gelmiş, böyle gider" deseydi ne o pozisyonlar gelirdi, ne de goller… Elbette ikinci devre temponun biraz düştüğünü, iki takımın da ilk yarıdaki kadar üretken olmadığını söyleyebiliriz ama eğer ki bu maç 5-0 yerine 2-3 bittiyse takımın yıldızı olmasına rağmen mücadeleden bir an bile olsun kaçmayan Lens en büyük nedendir. Siz bu adamın bonservisini ne yapın ne edin alın!