Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç, Süper Lig'de şampiyonluk yarışını büyük ölçüde belirleyen olan Galatasaray-Beşiktaş derbisi ve Sarı-Kırmızılılar'ın başarılı kalecisi Muslera ile ilgili çarpıcı ifadeler kullandı.
"Perşembe akşamı A Spor'da Müdürüm Ender Bilgin'in sorularını yanıtlarken "Benim favorim Galatasaray" demiştim. Anlattım biraz. Burada da anlatayım. Galatasaray tartışmasız yılın en ama en iyi kadrosuna sahip.. Öyle ki, sahaya hangi 11 çıkarsa çıksın, o 11 Fener'le derbi oynarken, dışarıda kalanlardan kurulan "eksiksiz" bir ekip de Beşiktaş'la maç yapar.
Öyle bir kadro verdiler Fatih Terim gibi bir dev hocanın emrine. Aslında o kadroyla o Terim'in şampiyonluğu nisan ayında ilan etmesi gerekirdi. Öyle "Şampi..." falan diye değil, alenen, resmen "Şampiyon" yazdırarak, manşetlere.
Ama ne yazık ki, Sevgili Fatih, gerek ilk 11 seçiminde, gerek sahada oynattığı o çok yavaş ve pasif futbolla ve oyuna yaptığı müdahalelerde "doğru"yu yapamadı bu sezon ve Galatasaray en kötü futbolunu oynayarak akıl almaz puanlar kaybetti.
Ligin sonu yaklaşırken, Galatasaray'da gerçek güneşi doğmaya başladı. Terim titremiş, kendine gelmiş, doğru 11'lerle, doğru futbol oynatmaya, zaman zaman geç kalışı eleştirilse bile çok yerinde müdahaleler yapmaya, yani 2000'li yılların Fatih Terim'ine dönmeye başlamıştı. Son haftalarda izlediğim Galatasaray'ın bana hissettirdiği buydu.
Beşiktaş! Başta geçen yılın şampiyonu Başakşehir ve ezeli rakipler Fener ve Galatasaray dökülürken, şampiyonluk altın tepside sunuldu Sergen'e. O da reddetmedi ve 39'uncu haftaya Fener'in 5, Galatasaray'ın 6 puan önünde girmeyi başardı. Bu saatten sonra şampiyonluğu sadece matematik olarak kaybedebilir. Ama o matematiğin sahaya yansıması zor. Bu hafta Galatasaray'a kaybetse bile zor. Çünkü attığı fark ona bir maç kaybetme hakkı veriyor. Peki eder mi?
Söyledim. Galatasaray çok iyi futbol oynamaya başladı. Her mevkide, oynayan kadar iyi, hatta daha da iyi bir yedek mutlak var. Böyle bir kadroyu ülkemizin değil, dünyanın hangi takımı için söyleyebilirsiniz?
Düşünün Falcao ve Mohamed gibi dünya ünlüsü iki santrfor kenarda oturuyor ve hiçbir Galatasaraylının aklına "Bunlar niye kenarda?" sorusu gelmiyor... Başka lafa gerek var mı?
Fatih Terim takımı "yana, geriye ve yavaş" değil, "ileriye ve hızlı" oynatırsa, maçın gidişi de, sonucu da çok etkilenir. İki bekin katkısı ile yapılacak kanat akınları şuta da dönüşebilir, ortadaki çok iyi adamlar için "asist"e de...
Savunma Beşiktaş akınlarını durduracak güçte, ama bir önemli zaaf var. Çok bireysel hata yapıyor stoperler. Terim gibi bir hoca bunun önlemini bulmuş olmalı artık. İkinci hata da, yerli yersiz, hatta rakip yarı sahadan Muslera'ya top atma alışkanlığı.
Muslera topa ayakla en kötü vuran kaleci. Onu ayakla oynamaya mecbur etmek, on topun dokuzunu rakibe atmak demek. Ver Muslera'ya, gitsin Beşiktaş'a. Hele Sergen Hoca, takımını bu hafta "pas arası" top kapmalar için hazırladıysa, Muslera'ya geri verme alışkanlığı felaket olur.
Aslında Galatasaray'ın en büyük kozlarından görülen Muslera, bence tam tersine zaafı. Kaleciyi değerlendirirken kurtardıklarına değil, yediklerine bakın ve Muslera'nın yediği golleri düşünün, bir. Ayakla pas verirken rakibe yaptığı asistleri düşünün iki.
Galatasaray neden duran toplardan en çok gol yiyen takım? Çünkü Muslera yan hava toplarına nasıl müdahale etmesi gerektiğini hâlâ öğrenemedi. Galatasaraylılar kalelerine her duran top atışında, nerdeyse penaltı bekler gibi gözlerini yumuyorlar.
Ve bir kornerde mesela, Beşiktaş'ın 4 savunma adamı da Galatasaray 18'i içindeyken, maçı hızlı başlatmayı bir türlü öğrenemeyen Muslera, başta 2 stoper tüm rakip savunma adamlarının geri dönmesi ve yerlerini almasını bekliyor, alenen, resmen ve Galatasaray'ın golle sonuçlanacak hızlı atak yapmasını önleyen kaptan oluyor.
Maçın sonucunu en etkileyecek adam bence Muslera. İşte bu sebeplerden. Yazacak başka şeyler de var ama, sonra... Onlar bir günde düzelecek şeyler değil çünkü.