- Haluk Şahin baba olarak nasıldır?
- E.Ş: Katı ve sinirli değildir. Çocukluğumdan beri hiç yasak koymadı. Yumuşak huyludur.
- Farklılıklarınız?
- H.Ş: Ben oğlumu Beşiktaşlı yapmak istedim Fenerli oldu mesela, en büyük hayal kırıklığım o. İkimiz de futbolu çok severiz, ikimiz de sinemaya ve onun toplumsal işlevine inanıyoruz. Ben ABD'de ömür boyu kalabilirdim, beni hep burası dürttü, duygusal tarafım Türkiye'ydi. Emre'de de o var.
- Sırlarınızı babanızla mı paylaşırsınız?
- E.Ş: Genelde duygularını açan bir insan değilimdir, kimseyle paylaşmam, kendi içimde yaşarım.
- Oğlunuza hayatla ilgili öğütlediğiniz ne var?
- H.Ş: Hayat uçup gidiverir, o arada asıl hedeflerini gözden kaçıranlar hiçbir yere varamazlar. Bir Amerikan atasözü vardır, "Nereye gitmek istediğini bilmiyorsan, hiçbir zaman hiçbir yere gidemezsin. " Emre nereye gitmek istediğini biliyor, o büyük bir şans, sadece ona zaman zaman hatırlatıyorum. Bir de önyargılı, katı, bağnaz bir insan olmasını hiçbir zaman arzu etmedim. Neyse ki öyle bir insan da olmadı.
- E.Ş: Her şeyin illa sanat filmi olması, ya da illa yüzde yüz gişe filmi olması şart değil. Türkiye'de iki tarafı da idare edebilen, başka çeşit filmlerin yapılabileceğini de göstermek istiyorum.
- H.Ş: Jüri üyeleri gelmişler mesela, Emre'yle ilgili bana günah çıkartıyorlar. "Harika bir oğlun var," diye. Biri "Üç ödülü bir oyla kaçırdı, bu kadar da şanssızlık olmaz," dedi. Emre sinema zanaatını çok iyi biliyor. Nasıl İtalya'da Ferzan Özpetek'imiz, Almanya'da Fatih Akın'ımız var, Amerika'da da bir Emre Şahin'imiz olacak. Çünkü bu işin merkezi Hollywood, son nokta! Emre orada tutundu, başarılı oldu. Şimdi değişik bakışı o getirecek.