Ahad Saadi, Tebriz doğumlu İranlı ressam. Şöhreti ülkesinden Türkiye'ye taşmış, yaşadığı İstanbul'da sık sık sanatseverlerin karşısına çıkıyor. The Ritz-Carlton Istanbul'da açılan sergisi öncesi bir araya gelip sanat serüvenini konuştuk. Tebriz Türklerinden olan Saadi, ateşle oynamayı çok seviyor. Ateşin yaktığı eşyalar üzerindeki etkisini gözlüyor. Laboratuvar haline getirdiği odasındaki köşesinde gelecekteki sanatçı kimliğinin temellerini atıyor. "Aileniz kızmıyor muydu ateşle oynamanıza" diye sorunca 'Azernagari' tekniğini bulduğu anı anlatıyor:
AVRUPA'YA ÇOK GİTMİYORUM, ÇÜNKÜ...
"Kızmıyorlardı çünkü ne yaptığımın bilincinde idim. 12 yaşındayken bir gün ateş annemin kumaşlarının üzerine düştü. Söndürmeye çalışırken kumaşlar eriyip birbirine desenli şekilde yapıştı. Bu bana inanılmaz geldi. Tesadüfen ortaya çıkan ilk eserimi annem babam çok sevdi. Onlardan cesaret alarak oyunlarıma daha ciddi devam ettim." Okulda resim dersinden 10 alan, sınıftakilerin resimlerini de çizen Ahad farklı desenlere babasının mesleğinden ötürü yabancı değil. Babası dünyaca ünlü Tebriz halılarının ticaretini yapıyor. Bu da onun dünyanın dört bir yanından takip edilecek eserlerine ilham oluyor.
İranlı ressam, 10 yılı aşkın süredir Türkiye'de yaşıyor. Tebriz Türkü olduğu için Türkçesi akıcı: "Çok fazla Avrupa'ya gitmiyorum, bu bir tercih. Oralara gidersem mutlaka müzeleri, sanat galerilerini gezeceğim. Sonraki çalışmalarım için 'Avrupa'dan etkilendi' denilecek. Sanatımı zirveye taşıyayım, sonra oralara giderim."
AVRUPA ÜLKELERİNDEN GELİYORLAR!
Saadi'ye göre yaşadığı İstanbul uluslararası bir sanat merkezi olmaya aday: "İstanbul dünyaya açılan bir pencere, Batı ile iç içe. Ancak İran böyle değil. Batı'nın ülkeme bakışı hala çok sığ. İstanbul'daki sanat dünyasında rekabet var. Hem de fikir dünyasında çok fazla dünya vatandaşı insan var. Çalışmalarım dünyanın tahmin edemeyeceğiniz yerlerinden sanatseverlere ulaşıyor. 2015 yılında eserlerimin sergilendiği galeriden aradılar. 'Danimarka Kraliyet Ailesi'nden 14 kişilik bir heyet Azarnegari tekniğiyle yapılan eserlerinizi görmek için İstanbul'a gelmek istiyor.' Galeri sahibi bu tarz şakalar yapıldığı için tereddüt ettiğini söyledi. Geldikleri zaman yoktum. Sadece eserlerimi görmek için gelmişler. Bir gün İtalyan bir koleksiyoner aradı. 'Eserlerinizi gördüm. İstanbul'a gelip almak istediklerim var.' Ancak beğendiği eser sergideydi. Ücretini ödeyerek gitti. Sergi bitimi ona eseri yolladık. Bir diğer örnek: İspanya'dan bir sanatsever geldi. 50'li yaşlarda, 'Türkiye'de çok para harcadım. Ama eserleriniz çok hoşuma gitti. Anneme bir tane götürmek istiyorum' dedi. Bütçesinden kalan miktarın yarısına bir eserimi annesi için aldı. Ülkesinden aradı ve 'Annem eserinizi gördü, yaptığınız jesti duyunca da ağlamaya başladı' dedi. İşte sanatın gücü: Sanat sınırları, kimlikleri aşar."