Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AK Parti'nin kurucu ve doğal lideri olduğunu ön şartsız ve sakıncasız kabul etmek, muhtemel gerginlikleri ve mini krizleri devre dışı bırakmanın ön şartıdır. Bu konudaki ilk sınav da Bakanlar Kurulu listesinin açıklanması ve onaylanması sürecinde verilecektir. Arkasından da Başkanlık Sistemi arayışlarında AK Parti yönetiminin tutumu, duruma ışık tutacaktır. Cumhurbaşkanları ile Başbakanların uyumsuzluklarına son olarak Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanlığı sürecinde tanık olmuştuk. Başbakan Erdoğan'ın hemen her tayin kararnamesinin Cumhurbaşkanı Sezer tarafından geri çevrilmesi ve 64 tane yasayı veto etmesi hala hatırlanmıyor mu? Sezer'in görev süresi sona erince de tayin kararnamelerinin imzalanmaması nedeniyle vekaleten görev yürüten bürokratların asaleten atanması süreci başlamamış mıydı? Aynı durumun bu dönemde de tekrarlanması, siyasetin doğasına ve gerçeklere aykırı olur. Başbakan Davutoğlu'nun Cumhurbaşkanı Erdoğan'la zıtlaşmaları da, herhalde düşünülmemesi bile gereken bir ihtimaldir. Mehmet Barlas/Sabah Ülkemizin önünü kesebilmek amacıyla içeriyi karıştırmak isteyen güçlerin taşeronu olan bir terör örgütünün, bütün tedbirlere rağmen gerçekleştirdiği eylemler söz konusuydu Türkiye'de. Ancak, terörü lanetleme adı altında sokaklara dökülenlerin doğrudan Devlet, Hükümet, İçişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nı hedef almaları garabeti bize has bir şey olmalı ki, Fransa'da böyle şeyler yaşanmadı. Fransa'da insanların nasıl olması gerektiği gibi davranabildikleri ve bizdeki beyinsizlerin neden böylesi durumlarda yapılmaması gerekenleri yapmaya çalıştıkları, üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir konu. Bu durumla alakalı olarak söylenebilecek çok şey var şüphesiz. Ancak bunların çoğunu hepimiz biliyoruz ve tekrarında fayda da yok. Altı çizilmesi gereken ise galiba şu.Fransa'da tüm ülkenin canını yakan olaylar karşısında takınılan tavır, Batılı tavrı.İnsanımızın kahir ekseriyetini istisna ederek belirtelim ki, içimizdeki beyinsizlerin davranışları ise Batıcı olmalarıyla ilgili... Bizden değiller, Batılı da olamıyorlar... Ekrem Kızıltaş/Takvim 7 Haziran'dan sonraki süreci maharetle, basiretle yöneten, gerçek bir liderlik sergileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'yi bir koalisyon batağına düşmekten kurtardığı gibi istikrarın, kalkınmanın yeni bir heyecan ve şevkle devam etmesinin de önünü açtı. İşte dün sona eren G20 Zirvesi, Erdoğan sempatisinin ve liderliğinin dost düşman bütün dünyaya gösterilmesi açısından yeni bir fırsat oldu. Türkiye'yi DAEŞ üzerinden jurnalleyenlere inat, ABD ve Avrupa, Türkiye'ye, terörle mücadelede verdiği destek için şükranlarını sundu. Şimdi fitnecilerin, kendi ülkesinin Cumhurbaşkanına düşmanlık eden haysiyetsiz muhbirlerin elleri böğründe kaldı. Hüseyin Gülerce/Star Fransa, önceki koalisyon bombalamalarında olduğu gibi, Rakka'da gerçekleştirdiği bombalamalarda onlarca sivili daha öldürdü. DAEŞ'le mücadele etmenin yolu, çivi gördüğü yere çekiçle vuran bu kafa değildir. Hem İslâm dünyasında hem de dünyada topyekûn bir mücadele perspektifi benimsenmedikçe ne mülteci sorunu biter, ne DAEŞ. Bunun kilit noktası da Suriye'yi terör örgütü vahası haline getiren Esed'in gideceği, Suriye'nin yeniden toparlanacağı bir sürece kapı aralamaktır. Dün Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu, Esed'in altı aylık geçiş dönemi sürecinde görevi bırakması ve seçimlerde aday olmaması formülünü dile getirdi. Bunun uygulanabilirliğini ve Rusya eksenindeki ülkelerin tavrını göreceğiz. Muhalefetimiz de artık bu ülkenin Esed bağlantılı terör örgütleri ve DAEŞ tehdidi altındaki onlarca ülkeden biri olduğumuzu, üstelik bunlara komşu olan tek stabil ülke olarak en çok tehlikeyle bizim yüz yüze olduğumuzu, düşmanın kendi ülkeleri değil, Esed ve DAEŞ olduğunu anlaması, buna göre politika ve söylem üretmesi gerekiyor. Bu hususta birlik olmazsak, hepimizin hayat hakkını ilgilendiren bir meseleden yüz çevirmiş olacağız çünkü. Hilal Kaplan/Sabah Paris saldırısının G-20 Zirvesi öncesine rastlaması sebebiyle liderler DAİŞ ile mücadeleye odaklandı. Yine gerek Erdoğan-Obama gerek Putin-Obama ikili görüşmelerinde ana konunun Suriye ve DAİŞ olduğu biliniyor. DAİŞ ile mücadelede daha kararlı bir döneme giriyorsak da Suriye'nin geleceği ile ilgili gelişmeler temel bir çelişkiden kurtulamıyor. Irak'ta ve Suriye'de DAİŞ'in yerini alabilecek bir sosyolojiye sahip aktör öne çıkarılamıyor. Paris saldırıları sonrasında bile İran'ın Şii milisleri Rusya'nın hava bombardımanları eşliğinde Halep'te Suriye ılımlı muhalefetini tasfiye etmeye çalışıyor. Evet, Suriye masasındaki bütün aktörler DAİŞ sonrasına hazırlanıyor. Ancak Viyana'da Suriye krizine çözüm arayan ülkelerin Esed'li geçiş muamması da DAİŞ'in elini rahatlatıyor. Diğer bir deyişle, DAİŞ sonrası Suriye'nin geleceği nasıl şekillenecek sorusuna tatmin edici cevap üretilememesi Esed'i yerinde tutuyor. Esed'siz siyasi çözüm bulunamaması da DAİŞ'i Sünni Arap sosyolojisine kenetliyor. Bu çıkmaz da yeni şiddetlerin üreyeceği bataklığı büyütüyor. Önce bu çelişkiden kurtulmamız lazım vesselam. Burhanettin Duran/Sabah Bütün dünya Antalya'ya doluştu, Obama'sı, Putin'i, Cameron'u, Merkel'i ile... Hayret Tayyip Erdoğan'la el sıkıştılar. Özel görüşmeler yaptılar, 'Nerelerde işbirliği yapabiliriz?'i konuştular. N'olacak şimdi? Üzülüyorum, 40 yıllık emek eriyor. Ben İslam adına oluşmuş bir birikimin heba edilmesine yanıyorum. 'Biriktir biriktir heba et!' Bu da İslam'ı tarih dışı yapmak için kumpas kuranların bir projesi olmasın. 'Dava' diye oluşturulmuş kaç yapının mezarı var bu topraklarda! Medya alanında işsiz kalan arkadaşlar, başka alanlardaki dağılmalar, sulara gömülen yapıların arkasından dökülen gözyaşları... Bir durup bakılmayacak mı 'Yahu, ne yaptık, ne yapıyoruz biz?' diye sorulmayacak mı? 'Üç vakte kadar' diye yapılan kehanetler tutmadı işte, ne zaman ayaklar suya erecek? Asla oh olsun demiyorum, Anadolu fedakarlığının bir kere daha heba edilmesi karşısında sadece üzülüyorum. Ahmet Taşgetiren/Star 'Sizin çocuklarınız 15 Euro'ya futbol topu alabilsin diye Pakistan'da kaç çocuk o topu 0,5 Euro'ya mal etmek için tutkal bağımlısı oluyor, haberiniz var mı?' diye soramayız size asla. Kurduğunuz bu büyük sömürü düzenini, insan yavrusunu insan yavrusundan, toprağı topraktan, kadını kadından, ölüyü ölüden ayıran bu aşağılık düzeni eleştirmeyi bir an olsun aklımıza getiremeyiz. Gözlerinin önünde annesini, babasını, ağabeyini, kız kardeşini öldürdüğünüz çocukların fırsatını buldukları ilk anda niçin göğüslerine bomba bağladıklarını asla araştıramayız. Biz, yaşadığımız mağara kovuklarında, elimizde sizin bize sattığınız silahlarla bombalanmayı, öldürülmeyi, yok edilmeyi hak eden insan dışı varlıklarız sadece. Dolayısıyla Rakka'yı bombalarken sivil-terörist ayrımı yapmanız gerekmez. Fakat şu kadarını söylememe izin verin olmaz mı: Sizin yok saydığınız her Müslüman, sizin insan muamelesini dahi çok gördüğünüz her bir Müslüman, eline geçirdiği ilk fırsatta sizi yok etmeye kararlı birer savaşçıya dönüyor Ortadoğu diye isimlendirdiğiniz coğrafyada.Bomba ekiyorsunuz, katliam biçeceksiniz. Bunun, içinden çıkılmaz bir şiddet sarmalı olduğunu görmeyecek kadar da körsünüz işte. İsmail Kılıçarslan/Yenişafak '…İlk etapta failin IŞİD olması ne denli akla yakınsa, arkadaki 'aklın' da IŞİD'i aşması ihtimalini akılda tutmakta yarar var. Paris'in hedef alınması, olayın tam da Hollande'ın G-20 toplantısına gelmeden önceki gün yapılması, Fransa'nın Suriye politikasına karşı bir uyarı olma ihtimalini artırıyor. Bu da arkadaki 'akıl' hakkında daha farklı bir öngörü yapmamızı teşvik ediyor. Anlaşılan o ki, Suriye'deki gerilim dolaylı nezaket ve diplomatik yoklama dönemini geçmiş durumda. Açık güç mücadelesinin gölgesinde, herkesin feda edebileceklerini masaya koymak zorunda kalacağı ve daha çok fedakârlığa razı olanın kazanacağı bir savaş bu. Bu noktada bir taraftan yas yaşarken, insanlık kaygısı taşıyanların ciddi biçimde kendi tutumlarını ele almaları gerekiyor. Küresel dünyanın herkese ve özellikle tuzu kuru olanlara daha önce olmayan sorumluluklar yüklediğinin idrak edilmesi lazım. ' Etyen Mahçupyan/Akşam Alışmışlar bir defa.. Tayyip Erdoğan'a yaptıkları bir, iki derken.. Son vukuatları.. Yine Tayyip Erdoğan ile bağlantılı bir konu ama.. Bu sefer Ali Koç'a.. Ali Koç'un, Tayyip Erdoğan'ı dinlerken bir saniyeliğine yüzünün aldığı şekli dondurup.. Sanki o yüz ifadesi ile sürekli dinlemiş gibi.. Yapıvermişler, yapacaklarını.. Ali Koç dün kızgın.. İsyan eder bir eda ile.. Şöyle diyor: 'Hürriyet Gazetesi'nin internet sitesinde sabah Cumhurbaşkanımızı dinlerken çekilmiş hoş olmayan bir fotoğrafı koymuşlar. Hepimiz aynı gemideyiz. Ben bu şekilde haber yazılmasını çok ucuz ve yakışıksız görüyorum. Daha sonra haberi kaldırmışlar. Ancak bu tarz habercilik çok yakışıksız. Daha fazla da bir şey söylemeyeceğim.' Bu haber sonrasında Aydın Doğan ne yapacak? İki kişi daha atarak, durumu kurtaracağını mı zannedecek? Benden kendisine tavsiye.. Kapat o internet sitesini.. Tümü ile feshet, gitsin.. Orası ikişer ikişer atma ile iflah olmaz. Melanet yuvası gibi.. Bir değişiklik yapıyorsun, yerine gelen, eskisini aratıyor. İki kişi atıyorsun.. İki gün geçmeden, daha beterini yapıyorlar.. Bunu ne paklar? Tümü ile kapatma paklar.. Ali İhsan Karahasanoğlu/YeniAkit Genetik bir sorun mu var? Aydın Doğan'ın adamlarının (….) neden don tutmuyor? Döneceğiz dedikleri 'fabrika ayarları' mı bozuk yoksa? Hürriyet gazetesinin kurulma aşamasında Sedat Simavi, Üstadımız Necip Fazıl'a, 'Göreceksin, fikri idam edeceğim' demişti. Fikri idam ettin mi ne kalır geriye? Müşahhas örnek verecek olursak, Çalışkan Koray'lar sürüsü kalır, değil mi? Yazık ki yazık, fabrika ayarları da bozuk… Erbakan cennet mekan, yetmişli yıllarda, 'tesbih çeken elle tetik çeken eli bir tutamazsınız' derdi. Hürriyet gazetesi o tarihlerde, tesbih çeken elle tetik çeken eli bir tutmaktan hiç geri durmazdı. Aydın Doğan'ın adamlarının elinde mahut gazete daha da kötüye gitti. Hem de Mehmetçiğe tetik çeken ellere 'çiçek çocuk' muamelesi yapacak kadar!..1 Kasım seçimlerinden sonra zorunlu olarak toparlamaya çalışıyorlar ama gördüğünüz gibi maalesef dikiş tutmuyor. Salih Tuna/Yeni Şafak