Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Müsaitseniz, akşama gelmeyeceğiz!

Yaşamdan Dakikalar'ın çekimi için stüdyoda hazırlanıyoruz.
Mikrofonlar takılıyor; yüzlerimize ışık yansımasın diye pudralar sürülüyor. Bir yandan da sohbet ediyoruz.
Konu nasıl geliyorsa, çocukluk anılarımıza gelip dayanıyor.
Sunay " bizim evde kapısı kilitli bir oda vardı, misafir odası" diye anlatmaya başlıyor; "çocuklara hiç açmazlardı o kapıyı, fena bozulurduk. "
Derken stüdyoda yaşı tutan kim varsa, " oturma odası "nın ayrı, " misafir odası "nın ayrı olduğu günlere geri dönüveriyor.
Normal zamanlarda kapısı kapanan, koltukların, sehpaların üzerine beyaz örtüler serilen, büfesinde kristal takımların sergilendiği o odalar
hakkında anılar bir bir ortaya dökülüyor.
Beni sorarsanız...
Biraz sonra çekime geçeceğimizi unutup " misafirlik " üzerine düşünmeye başlıyorum.
Ve çekim bitince aklımdan geçenleri köşeme döküp sizlerle paylaşmaya karar veriyorum.

***
Batılılar gibi artık bizim şehirli yaşantımızda da " living room " evin merkezini oluşturuyor. Adı üzerinde, orada yaşanıyor!
Daha da doğrusu, evlerin merkezini oluşturan bir oda yok günümüzde.
Evin merkezi televizyon!
Televizyon neredeyse; aile nerede bir araya gelip televizyon seyrediyorsa evin merkezi de orası!
Misafir n'apıyor peki?
O da televizyon aygıtının olduğu yerde! "
Misafir geldi, televizyonu açık bırakmayalım, ayıp olur" günleri de geldi geçti...
Çünkü eve gelen tanıdıklar da sevdiği dizinin yeni bölümünü kaçırmak istemiyor. Oturup hep birlikte televizyona takılınıyor.

***
Bir dakika, bir dakika!
Burada duralım!
Çünkü hani misafir diyoruz da...
Annelerimizin babalarımızın bildiği anlamda misafir var günümüzde?
İtiraf edelim... Yok!
Varsa da, (ki o da taşradadır çoğu zaman) kırk yılda bir çıkıp gelen biri artık misafir.
Unutmayın "çok yakın dostlar", "geçerken uğrayanlar"; "şu bizim kankalar" falan başka bir kategoridir.
Oysa misafir özünde " yabancı" dır; " öteki "dir.
Hele şu "Tanrı misafiri " kavramına ne demeli!
Gölgesinden bile korkan bir toplum yapmışlar bizi.
Kapımızı çalan, tanımadığımız birisini nasıl ve hangi kültürel donanımla hoş karşılayabiliriz artık?

***
Tamam.
Hayat değişti. Hayat değişir zaten.
Ama gidenin geride bıraktığı boşluk önemli...
" Misafirlik" denen şey ve "misafir" tarihe karıştıysa eğer...
O yere göğe koyamadığımız " misafirperverliğimize " ne olmuştur acaba?
Çünkü misafirper verlik basit bir kültürel özellik değildir. Sıradan bir edep erkân meselesi de değildir.
Misafirperverlik " öteki "ni ezip büzmeden kabullenip ağırlayabilmek ve bunu sevmek demektir.
Gel de tam bu noktada büyük filozof Jacques Derrida'yı anma!
Demişti ki, " misafirperverlik öyle bir şeydir ki, ne ticaretin ne de bilimin konusu olabilir. Gerçek misafirperverlik bir sanattır; hatta şiirdir."
Söyleyin, nerede şimdi o "şiir", nerede?
Haydi aşırı "bencilleşmiş" evlerimizi bir yana bırakalım.
Ama bir " yabancı" yı kalbimizin bir köşeciğinde bile ağırlamaya yanaşmıyoruz artık!
Yazık bize!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA