Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Oyun...

Gençler iki takıma ayrılmışlar, futbola benzer bir oyun oynuyorlar.
Seyircileri de pek eğleniyor.
Fakat maç bazen günlerce sürüyor.
Çünkü karşılıklı olarak onca gol atılmasına karşın asıl hedef, maçı başladığı gibi eşitlik halinde bitirmek...
Böyle bir şey olabilir mi sizce? Rakiplerini "ezerek" kazanmaya aklını takmış modern insan bunu anlamlı ve eğlenceli bulabilir mi?
Hayır!
Ama gerçek bu!
Antropologlar primitif toplumlarda böyle oyunlara pek sık rastlıyor. Mesela Yeni Gine'de Gahuki-Gama topluluğu böyle "maç" yapıyor.
Melanezya'da da benzer bir oyun antropologlarca kayıtlara geçirilmiş. Tangu kabilesinin çocukları oyuna eşitsiz durumda başlıyorlar ve eşit hale geçinceye kadar oynuyorlarmış.

***

Oysa karşılıklı maç yapma ya da yarışma oyunlarını bir yana bırakın...
Bizim minicik çocuklarımızın bebekçilik, evcilik, doktorculuk gibi pek "masum" oyunlarında bile iktidar elde etme ve "aldım, verdim, ben seni yendim" arzusu pek yüksek oluyor!
Nasıl bu hale gelmişiz?
Neden primitiflerle "uygar"ların eğlence ve oyalanma anlayışı bu kadar farklı?
Derin konu!
Doğrusu ben de güncel ve kültürel bir samimiyetsizliğe; bu konuda toplumca kendimize söyleyip durduğumuz ve inandığımız bir yalana değinmek istiyorum, o kadar!
***

Nedir o samimiyetsizlik dediğim şey?
Şu...
Ne zaman yarışmacı bir oyun olsa, herkes "katılmanın bile onur veya başlı başına bir kazanç olduğundan", oyunun neşeli ve arkadaşça bir dayanışma içinde geçtiğinden dem vuruyor.
Vallahi palavra bu!
Mesela "Yok Böyle Dans" gibi bir televizyon eğlencesini ele alalım; orada herkes kazanıyor!
Kaybedenler de...
Onlar da yarışmaya katılmadan önce sararmış solmuş ünlerini yeniden parlatıyor ve başka programlardan teklif alıyorlar.
Bir de New York veya Boston Maratonu gibi binlerce koşucunun "kazanma ve rekabet hırsından uzak biçimde katıldığı sportif etkinlikler" var.
Peki doğru mu bu gerçekten?
Araştırmalar bu tür etkinliklerde koşucuların kendilerini perişan edecek kadar "çılgınca" bir rekabet içinde olduklarını gösteriyor. Neyle mi? Kendi bedenleri ve fiziksel acı çekme kapasiteleriyle...
***

Ne zaman oyun oynamaktan söz açılsa, psikologlar lafı çocukken kakamızla oynamamıza ya da tuvalet terbiyesi yüzünden (cıssss!) oynamak isteyip de oynayamayışımıza getirirler.
Oyun bu yüzden hem şiddetli arzu ve haz hem de şiddetli baskı ve tatminsizliktir.
Demek ki, ne zaman azıcık büyüyoruz; bu sefer "kaka"nın yerini oyunlar alıyor.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA