"EL-EHLİ HASTANESİ'NİN BOMBALANMASINDAN DAHİ RAHATSIZLIK DUYMAYAN MECLİS BAŞKANLARININ OLDUĞUNU GÖRDÜM"
Asamble üyesi ülkelerin parlamento başkanlarına mektup göndererek, Orta Doğu'da barış ve güvenliğin sağlanması ve sürdürülmesi için ortak siyasi sorumluluğun yerine getirilmesi çağrısında bulundunuz…
Tarihi bir sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum, elimizdeki hangi imkan varsa bu imkanı kullanmamız lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak Asya Parlamenterler Asamblesinin Dönem Başkanıyım. Bu imkanı kullanarak da çok sayıda ülkenin meclis başkanlığına yazı yazdık.
Mektupta; Gazze'de acil ateşkes ve acil insani yardımın bir an evvel sağlanmasına yönelik ifadeler yeralıyor. İki devletli bir çözümden başka Ortadoğu'da Filistin-İsrail arasındaki meseleyi çözecek hiçbir ihtimal söz konusu değildir. Mektupta; 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bir tam manasıyla bağımsız ve toprak bütünlüğü sağlanmış bir Filistin devletinin kurulması şart olduğu ifade ediliyor.
Mektupla dünya kamuoyunda en azından ülkelerin parlamento başkanları nezdinde bir hakkı, adaleti, hakikati savunan bir sesin ulaştırılması sağladık. Ayrıca İSİPAB bünyesinde İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Başkanları olarak online bir toplantı yaptık. Söz konusu toplantıda yine bütün üye ülkelerin parlamento başkanlarıyla birlikte bu konuyu müzakere edip dünya gündemine getirme imkanımız oldu.
Son bir ay içerisinde 4 tane uluslararası gezi yaptım. Bunlardan 3'ü parlamento başkanları düzeyinde toplantılardı. Birisi İrlanda'da Avrupa Parlamentoları Başkanları toplantısıydı, ikincisi Yeni Delhi'de G-20 ülkeleri Parlamentoları Başkanlarıydı. Üçüncüsü, Prag'da Kırım Platformu Parlamentoları başkanları toplantısıydı. Bütün genel kurul toplantılarında bu Filistin meselesini gündeme getirdik, Gazze'deki insani drama dikkat çektik. İşin hem insani yönünü, hem de siyasi yönünü anlatıp uluslararası toplantılarda kayda geçirme imkanımız oldu.
Üzülerek ifade ediyorum ki, başta Batılı ülkelerin bir kısmı olmak üzere bazı ülkelerin İsrail'den daha fazla İsrailci olduğunu da gördüm. Bu da üzüntü verici bir şey. Mesela El-Ehli Hastanesi'nin bombalanmasından dahi rahatsızlık duymayan meclis başkanlarının olduğunu gördüm. Bu insanlık adına utanç verici bir şeydi. Biz üzerimize düşeni yapmak mecburiyetindeyiz. Keşke elimizden gelse de daha fazlasını yapabilsek. Bu tarihi bir sorumluluktur.
Biz Filistin topraklarında 4 asır boyunca hükümran olmuş bir ecdadın torunlarıyız. Filistin'de 4 asır boyunca da hiçbir din kavgası, hiçbir mezhep kavgası, hiçbir etnik çatışmanın olmadığı bir 4 asır yaşanmış. Batılı siyasetçilerin de söylediği bir Osmanlı Filistin'de barış düzeni kurmuş. Bunun da şeyi çok açık dünkü konferansta da ifade etmeye çalıştım. Her insanı Allah'ın kulu, her insanı Hazreti İnsan olarak kabul etmişler ve bütün milletlerin eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu fikriyle hareket etmişler.
O hepimizin bildiği Kanuni Sultan Süleyman zamanında Kudüs'ün giriş kapısına yazılan 'La İlahe İllallah İbrahim Halilullah' ibaresi insanlığın zirvesidir. Oradaki Yahudiler ve Hıristiyanlar rahatsızlık duymasın diye onların da kabul ettiği ortak bir peygamber olduğu için İbrahim Aleyhisselamı oraya yazmışlar. Allah'tan başka tanrı yoktur, İbrahim Aleyhisselam da Allah'ın arkadaşıdır, dostudur ibaresini oraya asmışlar. Böyle davranırsanız barış, huzur gelir.
Siyonistlerin düşündüğü gibi düşünürseniz. Yeşeya veya İşaya kehaneti nedir? 'Nil'den Fırat'a kadar olan bölgede Yahudilerden başka kimse kalmayacak ya da kalanlar Yahudilerin kölesi olmayı kabul edecek.' Böyle bir inanışla hareket ederseniz barış mı olur? Sadece Müslümanı değil, Hıristiyanları da tarih boyunca orada zulüm edenler bu ideolojinin sahipleridir. Maalesef işi bir de en tehlikeli boyuta taşıdılar. Bu kadarını beklemiyorduk açıkçası.
Gazze'yi muhasara altına aldıklarının ikinci haftası Netanyahu başta olmak üzere söylenen sözler işin bir din savaşına döktüklerinin açık göstergesi. Birde buna Blinken gibi siyaset bilmeyen bazı adamların gelip 'Ben de bir Yahudi'yim' diye ateşe körükle gitmesi ya da yangına benzinle gitmesini de katarsanız. Ya da Amerikan Başkanı Biden'ın önceki yıllarda gerçi söylemiş: 'Siyonist olmak için Yahudi olmaya gerek yok' demesi. Bütün bunları ortaya koyarsanız bizim yıllardır uyardığımız evanjelist siyonist ittifakının artık son savaş olarak gördükleri bir safhaya geçtiğini gösteriyor. İşin bence en tehlikeli tarafı budur. İşin bu boyutu İsrail, Filistin, bölge ülkeleri, bölgesel çatışma vesaire bildiğimiz politik ve askeri bütün terminolojinin çok çok daha üstünde ve çok tehlikeli bir boyuta geçildiğini gösteriyor. İsrail'in bu saldırganlığı mutlaka ve mutlaka durdurulmalıdır. Aksi takdirde bu dünyayı bir uçuruma doğru sürükler.
"İSRAİL'İN EN BÜYÜK GÜCÜ İSLAM ÜLKELERİNİN PARAMPARÇA OLMASI"
İslam ülkelerinin başta İslam İşbirliği Teşkilatı olmak üzere bu süreçte iyi bir sınav verdiğini düşünüyor musunuz?
Bu sürecin son perdesi 1991 Amerikan'ın işgaliyle birlikte başladı. Bu bugünün meselesi değil. O günden bu yana geldiğimiz noktada İslam ülkeleri bakımından maalesef çok açık bir sonuç var. İslam ülkeleri paramparça hale geldi.
Irak fiilen üçe bölündü, Suriye fiilen paramparça hale geldi, Libya ve Yemen bölündü, Lübnan parçalandı, Mısır ve Tunus siyaseten parçalandı. Böyle baktığınız zaman zaten İslam ülkeleri inisiyatifsiz hale geldi.
İsrail'in bugün en büyük gücü elindeki muazzam askeri potansiyeli, muazzam bir medya desteği ya da dünyanın her yerinde hakim oldukları maddi destek ya da iş dünyasının desteği değil. Amerika'nın ortaya koyduğu sınırsız destek de değil. İsrail'in en büyük gücü İslam ülkelerinin paramparça gelmiş olması ve inisiyatifsizliğidir. Meseleye böyle baktığımız zaman sadece karşıdaki tarafı suçlamak tek başına yetmez.
İslam ülkelerinin hepsinin üzerine de büyük sorumluluklar düşüyor, büyük veballer düşüyor. İslam ülkeleri ve İsrail meselesini konuştuğumuz zaman da bu da oyunun son perdesidir. Esasında 1917'den itibaren başlatmak lazım. 1917'de İngilizler Ortadoğu coğrafyasına geldiğinden itibaren Osmanlı çekilmek mecburiyetinde kaldığından bu yana. Filistin meselesinde İslam ülkeleri ne kadar duyarsız davrandıysa, İsrail ve İsrail'i yöneten akıl ve onların arkasındaki Batılı güçler de o kadar duyarlı, o kadar şuurlu davrandılar. Dolayısıyla, bu biraz da şöyle karşı tarafa laf söyleyeceğiz de, biraz da iğnenin ucuyla bizim kendimize dokundurmamız lazım.
6 gün savaşlarındaki yenilginin sebebi nedir? Daha öncesine gidin: 1947'de Abdulkadir El Hüseyini İmam El Hüseyini Kudüs'teki o mücahitler o savaştan büyük mevziler elde etmişken, maalesef bölge ülkelerinden, Müslüman ülkelerinden doğru dürüst yardım göremediler. İsrail'in kuruluşunu sağlayan oradaki iş bilmezliktir, tutukluktur, ama bunun mukabilinde siyonistler hem de Avrupa'dan aldıkları savaştan çıkmış silahlarla birlikte İsrail'in kuruluşunu temin ettiler. İslam dünyasının uyanması bizim için de artık son alarmdır. Elindeki bütün imkanları, bütün potansiyellerinin en iyi şekilde değerlendirilmesi ve gerçekten bölgede barış ve sükûnetin sağlanabilmesi için, haklarını koruyabilecek bir gücü ortaya koymaları lazım.
'FİLİSTİN'DE İKİ DEVLETLİ BİR ÇÖZÜMDEN BAŞKA ÇÖZÜM YOKTUR' ANLAYIŞININ GİDEREK VE SÜRATLE YAYGINLAŞMASININ ÇOK OLUMLU"
Türkiye, Rusya ve Çin; Filistin'de iki devletli bir çözümü savunuyor. Katar, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin, Filistin'e destek açıklamaları oldu. Türkiye'nin de garantör olabileceği ifade ediliyor. Sorunu Türkiye'nin de olduğu bölge ülkeleri çözebilir mi?
Netanyahu hükümeti etrafında oluşmuş olan siyasi ve askeri bloğun artık bu teopolitik anlayıştan vazgeçmesini sağlayacak bir noktaya getirilmesi lazım. Bunlar için Ortadoğu'daki mesele bir askeri ve politik mesele değil bir inanç meselesidir. İsrail'in Gazze'ye saldırırken yaptıkları dansları görüyorsunuz. Öldürülmüş dört aylık bebeğin cesedini görürken sevinç çığlıkları atıyorlar. Tanrının krallığına bir adım daha yaklaştıklarını düşünüyorlar. Öncelikle dünyanın gerçekten bir barış istiyorsa buradaki aklı tutulmuş olan bu siyonist evanjelik ittifakı bir şekilde durduracak, onların geri adım atmasına sağlayacak baskıyı ortaya koyması lazım.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki bu oylamaların ve 'iki devletli bir çözümden başka çözüm yoktur' anlayışının giderek ve süratle yaygınlaşmasının bu anlamda çok olumlu olduğunu düşünüyorum. Hele hele bir garantörlük meselesi oluşturulabilirse. Daha evvel bazı bölgelerde yapıldığı gibi derhal acil bir uluslararası güç şeklinde Gazze'de bu garantörlüğün gereği yerine getirilebilirse İsrail'in bu ırkçı, faşist zihniyetinin biraz geri püskürtülmesi ve daha makul sınırlara gelmesi mümkün olur. Artık İsrail'in yalnızlaşma sürecine de girdiğini, en azından bu politikalarıyla yürümesinin çok kolay olmayacağını görmeye başlayacağını düşünüyorum. Dünyanın birçok yerinde de insaf sahibi, vicdan sahibi insanlar bunu eleştiriyorlar.
Mesela Amerika'nın büyük üniversitelerinden birisinde yönetim diyor ki: 'Eğer Filistin yanlısı gösteri yaparsanız herkesin kaydını silerim' 2 bin kişi üniversitenin meydanında toplanarak gösterisini yapıyor. Avrupa'da birçok bakanın, birçok milletvekilinin çok ciddi bir şekilde Filistin halkıyla dayanışma içerisinde olduğunu görüyoruz. Sanatçıların ve sivil toplum aktivistlerinin ciddi şekilde seslerini yükselttiğini görüyoruz. İşte Blinken konuşurken arkasında ellerini kırmızıya boyamış insanlar tepkisi tarihi bir fotoğraf. O aslında şu demektir: 'Ey Amerika'nın şuursuz yöneticileri, bu kan sizin de üzerinize sıçramış' demektir, Bunu söyleyenler de Amerikan vatandaşlarıdır. Kendileri de içleri yandığı için bunu söylüyorlar.
Aynı şekilde mesela senatoya gelip orada gösteri yapan anti siyonist Yahudiler. Belki o Yahudiler Yahudi inancı bakımından Netahyahu ve Likud cephesindeki fanatiklerden çok daha fazla Yahudiliğe bağlı olan insanlar. Onlar da diyorlar ki, 'Siz Yahudi bile değilsiniz, Yahudilere de zarar veriyorsunuz.'
Dünyada şu mevcut İsrail Hükümeti'nin ve arkasındaki güçlerin politikalarını desteklemediğini açıkça ifade eden insanlar, çevreler olmaya başladı. Bunun hayra alamet olduğunu düşünüyorum. Yaklaşık 9 bine yakın insan maalesef şehit oldu. Bir barbarlığın, bir katliamın kurbanları oldular. Ama dünyada çoğunluk belki seyrediyor olsa bile, seyretmeyen nitelikli bir azınlığın olduğunu da görmemiz lazım. Bu nitelikli azınlık hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun bu insanların ortaya koyduğu tavrın dünya siyasetinin geleceğini değiştireceğini düşünüyorum.