1999 yılında
Mehmedin Kitabı'nı yayımladığında gazeteci Nadire Mater'in amacı askerliklerini çatışma bölgesinde yapan 42 askerin gözünden savaşı aktarmaktı. 1990'lar orduyla PKK arasındaki savaşın gittikçe şiddetlendiği yıllardı ve bu konuları konuşmak hiç de kolay değildi. 1999 yılında Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı'nın açtığı soruşturma sonucunda güneydoğu bölgesinde savaşmış askerlerin yaşadıklarını anlattıkları
Mehmedin Kitabı yargılandı, mahkûm oldu ve toplatıldı. 2000 yılında beraat eden kitabın yarattığı tartışmaların ardından Mater kendini daha da yoğun biçimde haber ağı Bianet'teki çalışmalara verdi. Geçen hafta gazetelerin "Üç günde 300 bin kişi seyretti" başlıkları eşliğinde gişedeki başarısını haberleştirdikleri
Nefes, yeni sezonun ilk film fenomenine dönüşmeye başlarken biz de Mater'i aradık. Ertesi gün filmi seyretti ve Bianet'in Çukurcuma'daki ofisinde bize
Nefes'le ilgili izlenimlerini anlattı.
- Nefes'in fragmanını seyredince neler düşündünüz?
- Sadece şiddet. Yani fragman beni filme çekmedi. Davet sizden gelince filmi görmüş oldum. Yoksa gitmeyecektim.
- Nefes kendini askerliğin, savaşın gerçekçi bir temsili olarak sunuyor...
- Denir ki: Biz bir savaş biliriz, oysa bir savaşta kaç kişi savaşmışsa en az o kadar savaş vardır. Gönüllü ya da gönülsüz savaşta yer alanların doğayla, kendileriyle, ölüm ve öldürmeyle savaştıkları da düşünülürse "gerçekçi temsil" iddiası çok sorunlu. Aynen "Haber gerçektir" demek gibi bir şey. Haber de, sinema da kurgudur sonuçta.
- Askerlik konuşulamayan, anlatılamayan bir şey miydi de Nefes böyle ilgi gördü?
- Erkekler askerlik anılarını tekrarlamaktan hoşlanırlar ama askerlik savaşta yapılmışsa anılar yerini suskunluğa bırakır, toplum da pek duymak yanlısı değildir.
Mehmedin Kitabı, 42 genç konuştuğu içindir ki sıradışı bir şey olarak algılandı, ilgi gördü, o yüzden de yasaklandı. Sinema çok daha çarpıcı elbette. Türkiye'de savaş filmi olarak Milli mücadele dönemiyle ilgili daha çok karton karakterlerle dolu filmler yapıldı. Kürt savaşıyla ilgili filmler çok yeni, halen çok az.
Nefes bu azlık içinde bir örnek. Filminden önce fragmanı geldi. Uzunca bir süredir de vizyona girdi girecek haberleriyle film kitlesini yarattı herhalde.
- En iyi savaş filmleri hangileri sizin için?
- Savaş karşıtı savaş filmleri olarak
Full Metal Jacket,
Kıyamet (Apocalypse Now),
Eve Dönüş (Coming Home) gibi ABD filmleri geliyor akla. Bakın, bir filmin savaşı anlatması için savaşı göstermesi bile gerekmiyor.
Eve Dönüş çok önemli bir savaş karşıtı filmdir ama içinde savaş sahneleri yoktur. Savaşın sonuçları, travmasıyla başa çıkma süreci vardır. Oysa
Nefes'te sık sık, özellikle ilk başlarda, silah seslerini duydukça gözlerimi, kulaklarımı kapadım, ne Kürt savaşını ne Türkiye'deki sorunları düşünebildim
Nefes'i seyrederken. Çünkü film buna izin vermedi. Neyse ki, aynı gün
İki Dil Bir Bavul'u da izledim ve çok beğendim.
- Nefes 1993'te geçiyor.
- Önemli bir yıldır. 1993'ten esas akılda kalan şiddetten ziyade 1993 Mart ayında PKK'nın ilan ettiği tek taraflı ateşkes, siyasi çözüm tartışmalarıdır. Bugünkü ortamın ilk adımları, ilk denemesi diyebiliriz. Başbakan Süleyman Demirel, "teröristlerle pazarlık yapılmaz" demişti elbette. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın tepkisiyse farklıydı. Özal'ın ölümüyle ilgili iddialar da buradan geliyor biraz.
- Siz ne yapıyordunuz o günlerde?
- Gazeteci olarak sorunun çözülebileceği umuduyla bölgede dolaşıyordum. 16 yıl sonra hâlâ barış gelemiyor. 1993'te Bingöl yolunda 33 askerin PKK tarafından yol kesilerek öldürülmesiyle ateşkes de bitti, siyasi çözüm tartışmaları da.
Mehmedin Kitabı'nda yeterince önlem alınmadığı için bu katliamın gerçekleşebildiğini söyleyen ve bu katliamdan kurtulan bir askerin tanıklığı da vardır. Askerler için yeterli güvenlik önlemi alınmadığı iddiaları üzerine Genelkurmay, ateşkesin bitmesine yol açmaları nedeniyle PKK, saldırıyı düzenleyen gerillalar hakkında soruşturma başlatacaklarını açıklamıştı. Hâlâ sonucu bilmiyorum. Öcalan'ın ateşkesin bittiğini ilan ettiği Bekaa Vadisi'nde düzenlediği basın toplantısında Türkiye'den çok sayıda gazeteci oradaydık. Dağdan iniş planını tasarlayan Özal ölmüştü ve o dönemki Demirel hükümeti de siyasi çözümü kesinlikle reddediyordu.
- Filmin ilk bölümünde askerlerin saçlarını tıraş ettirdikleri görüntüler var. Akla Amerikan savaş filmlerini getiriyor.
-
Full Metal Jacket filminin açılışında askerler kurbanlık koyun gibi berber koltuğuna oturur, arkada
Goodbye My Darling Hello Vietnam (Elveda Sevgilim, Merhaba Vietnam) şarkısı çalar. Burada ise bir üst ses "Onlar Tunceli'den, Türkiye'nin dört bir yerinden geldiler..." tarzı bir söylemle bize bu askerleri sunuyor. Hepimiz beraberiz, hepimiz birlikte savaşıyoruz mesajı veriliyor. Peki neden Tunceli? Veya filmde bayrak çekilirken okunan Kürtçe türküyü düşünelim. Son zamanlarda ölen askerlere baktığımızda Kürt şehirlerindeki askerlerin çoğaldığı görülüyor. Onlarsız bir savaş filmi çekmek pek gerçekçi olmayacaktı, herhalde filmi çekenler de bunu hesaplamışlar.
KADINLARA BAKIŞTA SORUN VAR
- Filmin kadınlara bakışından bahsedelim.
- Asker, sevgilisiyle konuşuyor, genç kadın onun askerlik durumuyla dalga geçtikten sonra "seni beklemeyeceğim, bitti" diyor, telefonu kapıyor. Başka bir kadın, "bakkalın oğlu beni istemeye gelecek," diyor. Askerlik gibi "kutsal" bir görev yapılırken kadınların erkeklerine destek vermedikleri gibi bir sonuç çıkıyor. Yani kadın, oyunbozan oluyor. Erkek ölümle burun buruna, kadın onu altüst ediyor.
- Bir de yaralı ele geçirilen kadın var. Ona tedavi-işkence arası bir muamele ediliyor, bu sahne hakkında ne düşündünüz?
-
Nefes'te en öne çıkan kadın figür çatışmada yaralı yakalanıyor. Yüzbaşı, kişisel bir savaş yaşadığı 'doktor' lakaplı adamla kadın arasında bir ilişki olduğunu, birlikte olduklarını söylüyor, bir yandan yaralı yatan kadının boğazını sıkarken. Kadını erkeğin üzerinden tanımlıyor, "Bir kadın kendi dağa çıkamaz" diyor film, oysa kadın mücadelesini veriyor.
Nefes'in kadına yaklaşımı beni çok irkiltti ama şaşırtıcı da değil, "erkek" bir film.
- Yüzbaşı karakteri de oldukça karmaşık. Askerlik mitolojisinde böyle melankolik, içine kapalı ama fedakâr bir yüzbaşı efsanesi mi var?
- Filmdeki yüzbaşı, çok travmatize olmuş bir komutan. Travmatize olmuş komutanların yaptıklarını gazetelerde, televizyonlarda çeşitli vesilelerle okuduk, gördük. Artık Türkiye'de çatışma olmayacağını umut ediyorum. Şiddet toplumu bütün kesimleriyle travmatize ediyor. Özellikle savaşmak zorunda kalanları. Sağ kurtulma şansı yakalayanlar gündelik hayatlarında sorunlar yaşıyor.
- Filmdeki yüzbaşı gibi karakterler sivil hayata dönünce asıl savaş orada başlıyor diyorsunuz yani...
- Çatışma ortamında askerlik yapanlar çevrelerindeki insanlarla, sevgilileriyle, iş arkadaşlarıyla, anne-babalarıyla sorunlar yaşayabiliyor. Tam da bu "açılım" aşamasında buna bakmak zorunda Türkiye. Üçüncü sayfa haberleri askerlik kaynaklı şiddeti apaçık sunuyor. Mesela, Zonguldak'ta eşini, eşinin ailesini öldürme iddiasıyla tutuklanan Şafak Köksal'ı hatırlayalım. Aslında, askerliğini savaşta yapmış bir genç olarak "kahraman"dı. Ve kahramanlık çok anonim bir şeydir. Ne zaman ki, cinayetten tutuklandı, bir anda medyada ismiyle "cani" oldu, "kahramanlığı" unutuldu. Kimse de onun askerlikte neler yaşayabilmiş olacağını düşünmedi. Dolayısıyla, devlet, eve gelen, topluma yayılan şiddetle başa çıkmak için gerekli düzenlemeleri yapmak zorunda. Açılım bunu kapsamalı.
BİR KÜL TABLASI KADAR TOPRAĞI OLMAYANLAR
- Nefes'i seyrettiğiniz salonda diğer seyircilerin tepkisi nasıldı?
- Küçük bir sinemada izledim, 20-25 kişi vardı. Bir grup kadının 'cık cık cık!' seslerinden filmden çok etkilendikleri anlaşılıyordu. Ben de "savaş kötü bir şey" diye düşündüklerini sandım. Film arasında, "gençlerimiz böyle ölüyor işte, onlar da Diyarbakır'da şenlik yapıyor" diyerek olayı bağladılar. Arada o kadar ince bir çizgi var ki... İnsanlar savaşa karşı pek durmuyor, kendi oğlu, torunu aklına gelmiyor da başkalarının çocukları savaşa gidecek diye düşünüyor. Dünyanın her yerinde de savaşlarda ölenler hep yoksulların çocukları değil mi?
Mehmedin Kitabı'nda konuşan gençlerden biri: "Şu kül tablası kadar toprağım yok, hangi toprağı savunacağım," diyordu.
- Filmdeki Atatürk büstünü nasıl yorumluyorsunuz? Sanki askerlerin en büyük amacı o büstü korumak gibi.
- Evet, Atatürk'ün her durumda korunması gerekiyor. Dağın başında da İstanbul'daki gibi temiz ve bakımlı olmalı. İnternetteki okur yorumlarında filmi izleyenler arasında "işte bize bunları yaşatan teröristleri alalım bir meydanda yakalım" gibi şeyler yazılmış. Filmin "Ben de askere gitmeliyim!" isteği yaratan bir etkisi olduğunu da çok sayıda okur yorumu gösteriyor. Film ölümü, savaşı, militarizmi kutsuyor çok dikkatli bir şekilde. Sonunda askerler kurtulamıyor ama, büst ve bayrak kurtuluyor. Aslında,
Nefes, daha çok söylendiği gibi esinlenmeler olsa da elbette
Full Metal Jacket değil, daha çok
Er Ryan'ı Kurtarmak'ı çağrıştırıyor. Steven Spielberg'in filmi, er Ryan'ı kurtarmak üzerinden kurulan bir savaş filmiydi,
Nefes ise öldürülen er Orhan'ın intikamını almak üzerine. Her ikisinin sonunda misyon tamamlanır, bayrak dalgalanır. Filmden çıkarken aklıma François Mitterand'ın sözü geldi. "Milliyetçilik savaştır," der Mitterand.
Nefes'ten aklımda bu sözle çıktım.
- Film dengeleri gözetiyor gibi.
- Yaralı yakalanan PKK'lının tedavi hakkı savunulur, imkânsız koşullarda tedavisi yapılırken yüzbaşı onu boğarak öldürmeye çalışıyor. Askerler ve yüzbaşının dili dikkatli kurulmuş, mesela PKK'lıya terörist demiyorlar, o iş televizyon sunucuna havale ediliyor. Yüzbaşı bir yandan askerlere "öleceksin" diye korku salıyor, bir yandan karısına "seni seviyorum" dememiş olmanın pişmanlığını yaşıyor. Ani duygusal sahnelerle seyirci başka bir boyuta çekiliyor, ya da dayanılmaz şiddet sahnelerini başrol oyuncuları sayılabilecek bulutlar ve dağlar kutsanarak devreye giriyor. Filmde 'Kürt sorunu' yok, zaten basın bülteninde de sorunun adı 'Güneydoğu'. Gürültüler arasında yüzbaşıyla PKK'lı arasındaki telsizden 'dilimizi yasakladınız' gibi bir tartışma yaşanıyor. Film 'meselesi'ni bir öyle, bir böyle, tereddüt içinde sunuyor. Sanki farklı okumalara da imkân veriyormuş gibi. Oysa, filmin ismi net: "Nefes / Vatan Sağolsun".