Son 30 yılda faize 1.5 trilyon dolar ödeyen Türkiye büyümeye ve faize çalışmayı bırakınca yine aynı tezgâh uygulanmaya başlandı. Büyüme, bütçe açığı, kamu borcu gibi ekonomik göstergeleri iyi yönde olan Türkiye, tekrar sıcak para cenneti olmaya zorlanıyor. Mayıs ayında tarihi düşük seviyesini yüzde 4.79 ile gören faiz oranlarını yükseltme çabası siyasi yollarla devam ediyor. Mayıs ayının hemen ardından gelen Gezi Parkı olayları ile birlikte tekrar tırmanışa geçen faizlerde ikinci senaryo 17 Aralık'ta ABD merkezli Gülen Cemaati operasyonu ile oynanıyor. Anc
ak "Fed parasal daralmaya gidiyor. Eğer yüksek faiz vermezseniz gideriz" tehdidine Merkez Bankası bu kez pabuç bırakmayacağa benziyor.
DÖVİZ BORCU KISA VADELİ DEĞİL
Merkez Bankası bugün düzenleyeceği Para Politikası Kurulu'nda (PPK) büyük çoğunluk faiz artırımı beklemiyor. Ancak yine de özellikle şirketlerin kur riski üzerine vurgu yapılıyor. Kurdaki artışın şirketleri zor durumda bırakacağı tezi de rakamlara bakınca boş çıkıyor. Özel sektörün döviz borcunun vadesi risk taşımıyor. Şirketlerin kısa vadeli döviz net pozisyonu açığının toplam net pozisyon içindeki payına düşük seviyede. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler Brezilya, Endonezya ve Hindistan'ın attığı adımlara bakmak da faiz artırımının aslında kurda bir etki yaratmadığını gösteriyor. Son 1 yılda bu ülkelerde yapılan faiz artışlarına bakınca dövizin yükselişine engel olamadığı gözleniyor.
İŞSİZLİK VE BÜYÜMEYİ ETKİLEYECEK
Ekonomide büyümeyi de olumsuz yönde etkileyecek olan bir faiz artırımı bir yandan işsizlik diğer yandan da şirketlerin ciro ve kârlılıklarına olumsuz yansıyacak. Faizlerin artması ile girecek olan sıcak paranın bir diğer olumsuz yanı da ithalatla büyümenin önünün açılması. Sıcak para akıllı telefon, lüks araç gibi nitelikli olmayan büyümeyi de beraberinde getirecek.