Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Gezelim, görelim de...

Yerli yabancı tüm gezi belgesellerini izliyorum. Gidip göremediğim yerleri evime taşıyan o gezginlere bayılıyorum. Onlar sayesinde dünya küçülüyor, ben Gulliver oluyorum.
Peki ya gidip görülen bu cennetleri ballandıra ballandıra anlatmak, insanların ağzının suyunu akıtmak gerçekten de doğru ve faydalı bir icraat mı? Show Plus'ta sunduğu gezi programını kaçırmadan izlediğim Anthony Bourdain'in geçenlerde ettiği bir söz, aklımı karıştırmaya yetti. Şöyle dedi Bourdain, Malezya gezisi sırasında:
"Seyahat televizyonculuğunun kötü yanı da bu. Üzerine titrediğiniz coğrafyalara insanların akın etmesine yol açıyorsunuz. Böylece sevdiğiniz yerlerin ölümüne neden oluyorsunuz..."
Bundan iki gün sonra pazar gecesi Show Ana Haber'de bir muhabirin Kazdağları'ndaki Yeşilyurt Köyü'nü tanıtışına tanık oldum.
Şahane köy kahvesi, taş evlerin bahçelerindeki sardunyalar, sevgili Tayfun'un eşi Filiz Talipoğlu'nun işlettiği o harika pansiyonun reçelleri eşliğinde köy kahvaltısı...
Kendimi kötü hissettim. Biri sanki mahremime el feneri tutmuştu. Saklı cennetlerimden biri daha açığa çıkmıştı. Demek ki bu yaz dağdaki terkedilmiş çöpler ve naylon torbalar ikiye katlanacaktı...
Haklısın Anthony, vallahi çok haklısın...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA