İlknur Menlik
ilknur@gidahatti.com
Kuru fasulyeye kendimi yakın hissetmesem de sağlık için tüketmenin faydalı olduğunu aklımdan çıkarmam. Bugüne kadar da mutfağımızda önemli yeri olan bu geleneksel lezzetlerimizi sevmeyene pek rastlamadım. Önemli bir protein kaynağı olan bakliyat ürünlerinin sofralardan eksik edilmemesi gerektiğini düşünenlerdenim.
Bakliyat ürünleri, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker'in 38. FAO Oturumunda da belirttiği üzere birçok kültürde "fakir adamın eti" olarak nitelendirilmekte. Bu nedenle son yıllarda ülkemizde birçok üreticinin üretimden çekildiği haberlerini duydukça üzülüyorum. İlk olarak Dünya Bakliyatçılar Birliği'nin Türk Başkanı Hakan Bahçeci tarafından gündeme getirilen Dünya Bakliyat Yılı projesinin Bakan Eker'in girişimiyle FAO gündemine taşınması ve 2016 yılının Dünya Bakliyat Yılı ilan edilmesi bu bakımdan sevindirici bir gelişme.
Bu etkinlik son dönemde dünya gıda zincirinde giderek gözden ırak olmaya başlayan bakliyat konusundaki farkındalığı da arttıracak. Dünya üretimi 62 milyon tona yükselen bakliyatta Türkiye, ilk 10 ülke arasındaki yerini koruyor. Ancak üretimde inişli-çıkışlı bir çizgi var. Bakanlığın bakliyat ürünlerine destekleme primi uygulaması üretimin artacağı yönünde sektörü umutlandırdı. Son verilere göre Bakanlık, çeltik, kuru fasulye, nohut ve mercimekte kilo başına 10 kuruş prim desteği ile dekar başına 4,3 TL mazot ve 5,5 TL'de gübre desteği veriyor. Devlet ayrıca sertifikalı tohum kullanımına da destek vererek özendiriyor. Birkaç yıldır çeltik ve kırmızı mercimekte bunun etkisi görülmeye başlandı. Diğer bakliyat ürünlerinde de kısa zamanda eski düzeyimizi yakalarız umarım.
İç piyasada bakliyat sektörünün bir başka sıkıntısı kayıt dışı. Türkiye ne yazık ki paketli bakliyatla geç tanıştı. Şu anda iç pazarın yaklaşık %20'si paketli ürünlerden oluşuyor. Ürün desteklemesi yapılan ürünlerde nispeten kayıt dışı azaldı. Tabii, kayıt altında çalışan firmalar ve tüccarlar bu ürünlerin borsadan geçmesi ve müstahsil primlerinin yatırılması için ek bir maliyeti üstleniyor. Kayıt dışı firmalar bu ek maliyeti ödemeden de ürünü satın alabiliyor. Böylelikle haksız rekabet oluşuyor.
Ambalaj, aynı zamanda ürünün, tüketicinin evine kadar el değmeden hijyenik bir ortamda ulaşması demek. Bu açıdan baktığımızda; bakliyat ürünlerinde gelişmiş bir iç pazar, güçlü markalar, daha az kayıt dışı üretim ve satış, daha fazla üretim ve sağlıklı bir toplum oluşması için, desteklemelerin yanında ambalajlı ürün kullanımının da büyük etkisi olacak. Bu da tüketicinin ambalajlı bakliyat ürününe yönelmesiyle gerçekleşebilir. Böylece tüketici, sağlığının yanı sıra tarladan sofraya güvenilir gıda zincirinin oluşmasına da katkıda bulunmuş olur.