İlknur Menlik
ilknur@gidahatti.com
Şarkının neredeyse tüm müzik listelerinde hit olduğu 90'lı yılların başında Afrika, vahşet, gözyaşı, açlık ve yaşanan toplu katliamlarla dünya gündemindeydi. Bugün ise Afrika farklı bir olguyla; sürekli gelişen ekonomik bir figür olarak karşımızda duruyor. Siyasi çalkantılar ve devam eden yolsuzluklara rağmen kıtada özgürlüklerin artması, ekonomik gelişmeyi de beraberinde getiriyor.
Son 10 yılda ortalama yüzde 4'den fazla büyüme kaydeden kıtanın gayrisafi milli hasılası da 2 trilyon dolara yaklaştı. Kıtanın oldukça ilgi çekici bir nüfus gelişimi de var. Dünyanın dörtte birini oluşturan Kara Kıta'nın nüfusu bugün 1 milyarı aşmış durumda. Nüfusu 1 milyonu geçen ellinin üzerinde şehir ve son 10 yıldaki ekonomik gelişmenin yarattığı 300 milyonu aşan orta sınıf da dikkat çekici.
Nüfus artış hızı ise diğer kıtalardan oldukça yüksek. Tahminlere göre, 2050 yılında dünya nüfusunun 1,5 milyarını yaşlı insanlar oluştururken, Afrika ülkelerinde bu oran daha düşük kalacak. Birleşmiş Milletler'e göre 2050 yılında kıtanın nüfusu 2,5 milyarı, 25-29 yaş arası nüfusu ise 1 milyarı bulacak. Bu da 2050 yılında dünya işgücünün yüzde 30'undan fazlasını Afrikalıların oluşturacağı anlamına geliyor.
Başka veriler de var tabii. Örneğin, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarına göre bundan sadece 3 yıl önce bir ülke yatırım yapılabilir konumdayken bugün bu sayı oldukça arttı.
Peki, tüm bu veriler neye işaret ediyor? Şöyle de sorabiliriz: "Elimizdeki veriler sonucunda dünyanın ekonomik ekseninin Afrika'ya kaydığını ya da kayacağını söyleyebilir miyiz?" Bunun cevabı için erken dönemdeyiz ancak şu bilgiler de muhtemel cevabımızı pekiştirebilir.
Nüfusa ilişkin verilerin yanı sıra kıta, dünya petrol ve doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 10′ununu topraklarında barındırıyor ve dünya ticaretinde de yüzde 15'e varan bir payı var. Ayrıca, elmas, kömür ve boksit gibi önemli madenlere sahip.
Tarım ise Afrikalıların susuzluk, teknoloji ve yatırım eksikliği gibi pek çok sebep dolayısıyla yeterince değerlendiremediği bakir bir alandan öteye geçemedi bugüne kadar. Dünya genelinde kullanılmayan tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 60'ı bu kıtada yer alıyor. Gübre, tohum ve teknoloji Afrika tarımının en büyük eksiklikleri. Bu nedenle birçok Afrika ülkesi tarıma elverişli arazilerini yabancı ülkelere kiralamaya başladı. Türkiye bu alanda Şubat ayında iyi bir girişimde bulundu ve Sudan'da 5 milyon dönüm arazi kiraladı. Tarımsal ürün, gıda üretimi ve ihracatı dahil Türk şirketleri de kıtadaki yatırımlarına hız verdi. Bu gelişmeler, Osmanlı'dan bu yana kıtanın yeniden keşfi gibi görülüyor.
Ancak ekonomik gelişmeler ve geleceğe dönük tahminler nedeniyle, başta ABD, Çin, Rusya, AB, Malezya ve Japonya gibi ülkeler olmak üzere dünyanın birçok ülkesinin gözü kıtaya çevirmiş durumda. Afrika, son olarak BRICS Zirvesi'ne de ev sahipliği yaptı.
Kısacası gelişmelerin Afrika'yı, dünyanın yeni stratejik oyun alanı haline getirdiğini söyleyebiliriz. Çin'in bile tek başına Dünya Bankası'ndan daha fazla kredi açtığı bir kıtadan söz ettiğimizi de hatırlatmak isterim. Bu nedenle uzun soluklu, on yıllara uzanacak bütüncül politikalara ihtiyacımız olduğu ortada.