İlknur Menlik - Sabah.com.tr
imenlik@comart.com.tr
TGDF Envanteri verilerine göre sektör, 2013 yılında 290 milyar liralık bir büyüklüğe ulaştı. Bir önceki yıla göre yüzde 10,7 oranında artarak 12 milyar dolara yaklaşan ihracatı ise yeni bir rekor anlamına geliyor. Bu rakamla sektör geçen yıl Türkiye toplam ihracatındaki payını yüzde 7,8'e yükseltmiş oldu. Gıda ve içecek sektörü, yaklaşık 6 milyar dolarlık pozitif dış ticaret dengesiyle, net ihracatçı konumunu geçen yıl da korudu.
Sektörün, Türkiye'nin cari açığının azalmasına tartışmasız önemli katkısı var. Rakamlar sevindirici, kendisiyle görüştüğüm TGDF Başkanı Şemsi Kopuz'un Envanter ile ilgili değerlendirmesi ise fevkalade:
"Bu yıl sekizincisini yayınladığımız Envanterimiz, tüm küresel zorluklara karşın sanayimizin inatla büyümeye devam ettiğini gösteren ekonomik verileri içeriyor. Ancak bu envanteri hazırlamamızdaki en önemli amacımız; sadece göstermiş olduğumuz ilerlemeyi anlatmak değil, bu verilerden yola çıkarak sektörümüz adına doğru politikaların oluşturulmasını sağlamaktır."
Kopuz'a göre küresel gelişmeler, dünyanın yeni bir düzene doğru gittiğini gösteriyor ve bu nedenle şimdiden atacağımız adımlar, sektörün geleceği için oldukça önemli. Bir yanda, sadece bu yıl 100 milyar dolara yakın bir artışın öngörüldüğü küresel gıda ve içecek ticareti, diğer yanda bu pastadan en fazla payı almaya çalışan AB, ABD, Brezilya, Hindistan, Çin gibi devasa büyüklükteki ekonomiler.
Ancak günümüzde küresel gıda ve içecek sanayinin karşı karşıya bulunduğu çok sayıda zorluk var. İlk zorluk, küresel ekonomik iyileşmenin beklenenden yavaş olması. "Bu durum, küresel arz talep açısından çok kritik bir öneme sahip" diyor Kopuz.
İklim değişikliği ve küresel ısınmanın etkilerini ise artık hepimiz biliyoruz.
Yaşanan kuraklıklar neticesinde, dünya pazarlarında tarımsal ürünlerde yüksek fiyat artışları ve ciddi fiyat istikrarsızlıkları görülüyor. Azalan kaynaklar ise uzun vadede ham madde sürdürülebilirliğini tehlikeye sokuyor.
Kopuz; "Benzer bir sıkıntıyı bizler yaşadık. Bazı bölgelerimizde yaşanan kuraklık ve don olayları, pek çok tarım ürünümüzde rekolte kaybına sebep oldu." diyor.
Küresel eğilimlerin bir diğer yönünü de ikili ticaret ve yatırım anlaşmaları oluşturuyor. Bu anlaşmalar günümüzde, eskiye oranla çok daha önemli hale geldi. Türkiye'nin, ihracatta yeni pazar arayışlarını ve yeni serbest ticaret anlaşmaları tesis etme çabalarını devam ettirmesi gerektiğine dikkat çeken Kopuz; "Tabii bu noktada bazı sorunlarla da karşılaşmıyor değiliz. Örneğin; AB-ABD arasındaki muhtemel Transatlantik Yatırım ve Ticaret Ortaklığı anlaşması… Gümrük Birliği nedeniyle bizi çok fazla etkileyecek. Öyleyse, tüm bu saydığım gelişmeler karşısında biz nasıl konumlanacağız?" diye soruyor ve ekliyor: "Bunun cevabını hemen bulmalıyız."
2023 hedeflerini hatırlatıyorum; "Evet, 2023 yılı için 40 milyar dolar gıda ve içecek ihracatı hedefimiz var. Geçmişten gelen ivmeye baktığımız zaman bu hedefe ulaşmanın imkansız olmadığını görüyoruz ama kolay olacağını söylemek de zor" diyor. "Son yıllarda, özellikle mevzuat, desteklemeler ve AB'ye uyum kapsamında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen çalışmalar, gerek tarımımızın gerekse de sektörümüzün büyük mesafe kat etmesinde önemli rol oynadı. Ancak 2023 yılı hedeflerimizi gerçekleştirmek istiyorsak; dünyanın ve ülkemizin bugün içinde bulunduğu durumu iyi değerlendirmeliyiz. Doğru tespitler yapmalı ve gereken adımları cesaretle atmalıyız. Çünkü 2008 yılındaki küresel krizle başlayan ve günümüze uzanan yeni süreç bize şunu gösterdi; 'Sanayisi güçlü olan ülkeler krizlere daha dayanıklıdır.' Bu nedenle bizim ana stratejimiz, özellikle gıda ve içecek sanayimiz gibi pozitif dış ticaret dengesine sahip üretim sanayilerimizi güçlendirmek olmalıdır."