Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilk yıllarda merkezi gıda dağıtımındaki ağırlığın, ilerleyen dönemlerde yerini küçük perakende yapılanmalarına bırakmasıyla başlayan "Türkiye perakende sektönünün" yolculuğu, bugün geleneksel ve organize olmak üzere toplamda 250 milyar dolarlık bir hacim yarattı. 1960'lı yıllarda Vakko, Beymen, İGS ve YKM gibi hazır giyim firmalarının pazara girmesiyle bugün dev bir sektörün ilk tohumları atıldı. 1988'de Türk halkı ilk kez alışveriş merkeziyle tanıştı. Ataköy'de kurulan Galeria Alışveriş Merkezi, modern hazır giyim perakendesinin başlangıcı oldu.
BÜYÜK SIÇRAMA 2000'LERDE
Perakende sektörü ilk büyük sıçramasını ise 2000'li yıllarda yaptı. Peş peşe açılan alışveriş merkezlerinin içini doldurmak için hem pazarda bir-iki şubeyle faaliyet gösteren markalar atağa kalktı, hem de AVM sektörü yeni markalar doğurdu. Gelişim dönemi olan 2000'li yıllarda geleneksel perakendeyle uğraşan çok sayıda işadamının tepkisine neden olan alışveriş merkezleri, aslında kayıt dışı ekonominin çok önemli bir bölümünü kayıt içine aldı. Türk markaları büyümeye başladıkça AVM'leri doldurdu. Sektör büyük bir istihdamın da önünü açtı. SABAH İÇİN BİR ARAYA GELDİLER SABAH gazetesinin 30'uncu yıldönümü nedeniyle Türkiye'nin son 10 yılda büyük başarı sağlayan perakendecileriyle bir araya geldik. Hazır giyimden gıdaya, ayakkabıdan teknolojiye birçok alanda faaliyet gösteren dev şirketlerin patron ve yöneticileri, sektörün 30 yılını değerlendirdi. Küçük ve dağınık yapıdaki bir sektörün bugün geldiği noktayı "büyük başarı"olarak değerlendiren perakendeciler, 2000'li yıllarda gelişen sektörde, yabancı markalara karşı da önemli bir rekabet avantajı sağlandığına dikkat çekti. Toplantıda her patron ve yönetici firmasının 30 yılda nereden nereye geldiğini anlattı. Geleceğe dair bir perspektifin de çizildiği sohbet toplantısında, yakın gelecekte Türkiye ve perakendeyi bekleyen riskler ve fırsatların altı çizildi.
ARTIK İŞİ ÖĞRENDİK
Toplantıda üzerinde durulan en önemli konulardan biri, Türk markalarının iç pazarda geldiği nokta ve bu başarının yurtdışına da taşınması oldu. Bilindiği gibi bugün Türk markalarının yurtdışında 4 bin mağazası var. Rakamın 2023'te 20 bine çıkması hedefleniyor. Devletin Türk markalarına yurtdışındaki rekabette ayakta kalabilmeleri için sağladığı Turquality desteğinden de son derece memnun olan patronlar, bu güçle birlikte "global marka" olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
GELECEĞİMİZ ÇOK PARLAK
Türkiye'nin bu dönemde çevre ülkelerinde meydana gelen siyasi ve ekonomik karışıklık nedeniyle, bu bölgede büyümenin zorlaştığına dikkat çeken perakendeciler, "30 yılda nereden nereye geldik. Ne tür sıkıntıları aştık, yoktan bir sektör oluştu. Geride bıraktıklarımız, almamız gereken ise çok yol var. Ancak her türlü sıkıntıyı aşarız" yorumunu yaptı. Toplantıya katılan Abdullah Kiğılı, Cemalettin Sarar, Melih Çelet ve Süleyman Orakçıoğlu gibi işadamlarının üzerinde en çok durduğu konulardan biri Türkiye'nin üretimde geldiği nokta oldu. Abdullah Kiğılı, 1983'te konfeksiyon atölyesi kurarak başladığı işinde, yıllar boyunca fason üretim yaptığını ve bu işi iyi öğrendiğini söyledi. Ancak belli bir dönemden sonra fason üretimle para kazanmanın zor olduğunu gören işadamı, artık kendi markası için üretim yaptığını, büyük lojistik merkeziyle Türkiye'nin her yerine mal gönderdiğini açıkladı.
Cemalettin Sarar, 1980 yılında başladığı üretim hayatına, bugün güçlü bir şekilde devam ettiğini söyledi. Şirketin ilk kuruluş yıllarında Hugo Boss'a üretim yaptığını ve onlardan çok şey öğrendiğinin altını çizen işadamı, "Artık üretimi, modayı ve tasarımı biliyorduk. Hugo Boss gitti ama dünyaca ünlü markalar geldi. Artık Türkiye, tekstil ve hazır giyimde kendini aştı" dedi. Orka'nın patronu Süleyman Orakçıoğlu da, şirketinin yabancı firmaların radarına giren bir konuma yükseldiğini söyledi.
Süleyman Orakçıoğlu (Orka Holding Y.K.B):
Sektörün son 20 yıldaki gelişjm sürecinde aktif rol oynadım. Çok önemli derneklerinde görevler aldım. Bu süreçleri bizzat yaşadım. Firma olarak tasarım, marka, üretim ve perakende boyutlarında faaliyet gösteriyoruz. Türk markaları 20 yıl öncesiyle bugünü karşılaştırdığımızda çok önemli yerlere geldi. Sektörde olumlu yönde çok şey değişti.
CİHAN KAMER (Atasay Y.K.B):
Perakendenin 30 yılını konuşuyoruz. Ama buradaki markaların birçoğu son 15 yılda oluştu. Daha önce Türkiye'de çok güçlü bir marka kavramı yoktu. Şimdi ise dünyaya açılıyoruz. Ancak yurtdışında lokasyon sorunumuz var. Bütün köşe başları tutulmuş. İstediğimiz özellikle yer bulsak, hemen mağaza açabilme gücümüz var. Dolayısıyla gelişmiş değil, gelişen pazarlara odaklanmalıyız.
HALUK DORTLUOĞLU (BİM İcra Kurulu Üy.):
Türkiye'de son 20 yılda ortaya çıkan bir perakendeciyiz. Tekstil ve moda markalaşması ile gıdanın farklı olduğunu düşünüyorum. Biz gıdada taze ürün odaklı olup ve yerli üretime mahkum kaldığımız için gittiğimiz ülkede tekstil gibi sadece mağaza açarak ilerleyemiyoruz. Çünkü tedariği de oradan sağlamak zorundayız. Ancak yurtdışında önemli bir mesafe kat ettiğimizi söyleyebilirim.
Ali Murat Kızıltaş (İnci Deri Y.K.B):
30 yıl önce bugünkü markalar yoktu. Ya da şirketler, bir iki mağazalı, üretim ağırlıklı yapılar halindeydi. 1980'de Turgut Özal'ın Türkiye ekonomisini 180 derece döndürmesinden sonra mağazalaşma hızlanmaya başladı. 2000'li yıllarda Türkiye ekonomisinin daha stabil hale gelmesiyle bizler de atağa kalktık. Dünya markalarının Türkiye'ye gelme süreci hızlandı. Türk markaları olarak hem sınırlı kaynaklarla büyüdük, hem de yabancılara karşı ayakta kaldık.
Sektörün duayenleri SABAH için buluştu
(İlk sırada, soldan sağa) Ümit Zaim, İmam Altınbaş, Sami Kariyo, Cemalettin Sarar, Ramazan Kaya. (İkinci sırada, soldan sağa) Haluk Dortluoğlu, Cihan Kamer, Abdullah Kiğılı, Ali Murat Kızıltaş, Melih Çelet, Zehra Işık, Özge Yavuz, Füsun Kuran, Hüseyin Doğan, Özgür Tort, Arif Bayraktar, Süleyman Orakçıoğlu, Yalçın Ayaydın
ŞİMDİ MARKA OLMA ZAMANI
Perakendenin patronları, son yıllarda yaptıkları atak ve Türkiye'de geldikleri başarılı noktadan sonra kaplarına sığmamaya başladı. "Artık yurtdışına açılma ve global marka olma zamanı" diyen patronlar, Türk markaları için yurtdışındaki başarı kriterlerini sıraladı. Perakendenin liderleri, markaların önce kendi ülkelerinde başarıya ulaşıp, ardından yurtdışına açılmaları gerektiğini vurguladı. Yurtdışındaki en büyük sıkıntının lokasyon olduğunun altını çizen liderler, "Yurtdışında bütün köşe başları tutulmuş. Gelişen pazarlarda çok fazla şans yok. Ancak gelişmekte olan pazarlarda gücümüzü artırabiliriz" dedi. Atasay'ın Yönetim Kurulu Başkanı Cihan Kamer, "Sektörün 30 yılını konuşuyoruz ancak buradaki markaların birçoğu son 15 yılda oluşmuş markalar. Daha önce Türkiye'de çok güçlü bir marka kavramı yoktu" dedi.
Büyümenin AVM'lerle birlikte başladığının altını çizen Kamer, yurtdışına açılma konusunda ise şunları söyledi: "Atasay olarak gelişmekte olan pazarları inceliyoruz. Oralarda AVM'ler yeni yeni açılıyor. Daha kolay mağaza bulabiliyoruz. Bence büyümenin önündeki en önemli engel lokasyon. Şu anda birçok ülkede uygun lokasyon bulduğumuz anda 50 tane birden mağaza açabiliriz" diye konuştu.
HÜ SEYİN DOĞAN (Ramsey İcra Kur. Baş .):
Türkiye'nin 2000'li yıllarda kişi başı 2 bin dolardı. Bu rakamla normal bir perakendeden bahsetmek mümkün değildi. Bugün kişi başı gelir 10 bin dolara gelirken perakendenin büyümesinden söz edebiliyoruz. Perakendeciler olarak büyümemiz, Türkiye'nin kişi başı gelir seviyesiyle orantılı. Türkiye, yakın coğrafyasının alışveriş ve moda merkezi haline geldi. Kişi başı gelir 20 bin dolara çıktığı zaman perakende sektörü daha da güçlenecek.
Cemalettin Sarar (Sarar Y.K.B):
Bugün birçok Türk üreticisi dünyanın ünlü markalarına dikim yapıyor. Yurtdışında 'Made in Turkey' logosu gördüğümde bundan kıvanç duyuyorum. Türkiye, üretim ve perakendede çok önemli noktalara geldi. Devletimiz de bizi destekliyor. Yurtdışında dev markaların yanında mağazalar açıyoruz. 71 yaşındayım ve bugüne kadar hep mücadele ettim. Ancak üretimi, modayı ve tasarımı öğrendik. Artık global markalardan farkımız yok.
FÜSUN KURAN (TMD Başkanı ):
Tescilli Markalar Derneği'nin (TMD) başkanı olarak Türkiye perakende sektöründe bazı kuralların getirilmesini talep ediyorum. Örneğin Türkiye perakende sektöründe halen regüle edilmeyen bir indirim sistemi var. Yurtdışından alışveriş için ülkemize gelen turistler, her mağazada farklı bir indirim oranı görüyor. Dolayısıyla turistlerin markalara olan saygısı azalıyor. Regüle edilmemiş indirimler yıkıcı rekabet getiriyor.
Ümit Zaim (Derimod Y.K.B):
Hiçbir şey öyle düşünüldüğü gibi planlanarak olmadı. Hepimizin 2001'de 5-10 mağazası vardı. Türkiye'deki alışveriş furyasıyla kendimizi birden 80-100 mağaza sahibi markalar olarak bulduk. Bir alışveriş furyası oldu. Biz de trene atladık. Markalaşmanın bütün adımlarını yaşadık. Buraya kadar da geldik.