Reyting skandalı nedeniyle başlatılan soruşturma ve kovuşturma nedeniyle, sözleşmeler iptal edildiği için, reyting ölçümleri resmi olarak yapılıp açıklanamıyor.
Bu belirsiz durumun, yeni bir ölçüm şirketiyle anlaşma sağlanana kadar yedi-sekiz ay boyunca devam edeceği öngörülüyor.
Bence bu hepimiz için büyük bir fırsat. Çünkü televizyonculuğu rayından, yolundan çıkaranın bu çalakılıç reyting savaşı olduğuna inananlardanım. En doğru, en dürüst, en saygın televizyoncular bile reyting ölçümü baskısı altında kendi doğrularından ödün veriyor, bir puan fazla alabilmek için olmadık yöntemlere başvurmaya çalışıyor.
İşte bu nedenledir ki, bu 'krizi' zaman geçirmeden 'fırsata' dönüştürmemiz gerekir. Madem bu süre içinde reyting kaygımız yok, o zaman bu zamanı kibirden, hırstan, kaygıdan arınma ve 'doğruyu bulma' sürecine dönüştürelim.
Örneğin; senaristlerimiz artık şiddet, cinsellik, çocuk masumiyeti gibi insani zaafların üzerinde tepinmekten vazgeçsinler. 80 yaşında dedeler, nineler izdivaç programlarında maskara edilmesin.
Prime time kuşağında içi boş eğlencelikler yerine bilgi yarışmaları izleyelim. Spor programlarının başını kayıkçı kavgaları değil; dürüst, tarafsız, gerçek ve bilgi içeren yorumlar çeksin. Sırf reyting damıtmak için haber bültenlerinde kan ve şiddet kokan tüyler ürpertici haberler en öne çekilmesin.
Kim bilir, belki de reyting skandalı bir takdir-i ilahidir. Televizyon sektörünün kendine çeki düzen vermesi için kopan bir Nuh tufanıdır. Bence şimdi reytingsiz günlerin tadını çıkarma zamanıdır. İki puan fazla almak için dört takla atanların değil; iyiyi, doğruyu, güzeli savunanların icraata geçme vaktidir.
Yüreğinde sosyal kaygı hisseden gerçek televizyoncular için 'fırsat günleri' başladı. Bu yüzden Sezen'in şarkısındaki gibi bir küçük umut besliyorum içimde: "Belki şehre bir film gelir, bir güzel orman olur yazılarda, iklim değişir, Akdeniz olur..." Ne duruyorsunuz televizyoncu dostlar? Bizi gülümsetmek sizin elinizde...