ÜNLÜLER Çiftliği'ni izlerken, aklıma Akademi Türkiye yarışmacıları geldi. Onlar da günler boyunca aynı eve tıkılıp kalmışlardı. Üstelik çiftliktekilerden daha büyük bir yarışma stresi yaşıyorlardı. Ayrıca "sanatçı" ablaları/ağabeyleri kadar olgun ve tecrübeli de değillerdi. Yine de bir iki küçük münferit olay dışında asla "rezalete" varan tartışmaların içinde olmadılar, birbirlerine "ölesiye" kin gütmediler. Timuçin ile Cenk arasında yaşanan ve tuvalet kapısı tekmelemeye varan o malum tartışmadan sonra jüri üyeleri olarak her ikisini de sahnenin ortasında nasıl azarladığımızı, yüzlerini nasıl kızarttığımızı dün gibi hatırlıyorum. Meğer, abartılı bir tepki vermişiz. Ünlüler Çiftliği'ni gördükçe, bizim Akademiciler'in ne kadar olgun, ne kadar terbiyeli, ne kadar aydın çocuklar olduğunu bir kez daha anladım.

SENİN AYAĞIN KOKUYOR!
Peki neler vardı bu hafta "Ünlüler Çiftliği" nde? Bora Gencer, canlı yayında Leyla Adalı'- ya "Yırtık dondan fırlar gibi her lafa karışma" dedi. Ahu Tuğba, Leyla Adalı'ya "10 gündür yıkanmıyorsun. Ayakların kokuyor" dedi. Adalı da "Benim ayaklarım kokmaz" diyerek, Yalçın Özden'i şahit gösterdi. Özden de "Evet, ayaklarını burnuma uzattı, kokladım, kesinlikle kokmuyor" diye tanıklık yaptı. Leyla Adalı, Bora Gencer'in tabakların üzerine hapşırdığını söyleyerek, bütün tabak çanağı yeniden yıkadı. Yaşar İpek, sevgilisini tuvaletten gizlice telefonla aradığı için diskalifiye edildi... Ve daha neler, neler... Bizim Akademi'deki "sanatçı adaylarını" hatırladıkça içimden çiftliktekilere "sanatçı" demek gelmiyor... Hele Atatürk'ün "milletin efendisi" dediği cefakar çiftçilerimizin o asil unvanını isimlerinin başına koyup, onlara "Ünlü çiftçimiz filanca" denilmesinden de nefret ediyorum.