Yerden Göğe bu hafta son derece önemli bir konuyu doğru bir zamanlama ile ekrana taşıdı. Kadına şiddetin zirve yaptığı bir dönemde, eşlerinden zulüm gören ünlü kadınlar, sırayla stüdyodaydı. Gördük ki, kadına hürmet, anaya saygı, sadece yasalarla sağlanabilecek bir olgu değil.
Eğer kadına pozitif ayrımcılığı; bir kültür, sosyal bir alışkanlık haline getiremezsek, yasalar hep yetersiz kalacak.
Stüdyoda konuşan kadınlar, maruz kaldıkları şiddeti, işkenceyi ayrıntılarıyla anlattılar. Aslında ilk bakışta bu durum çok rahatsız ediciydi. Vücut geliştirme şampiyonu kadın, mutfakta saçlarının kocası tarafından nasıl yolunduğunu, çenesinin bir yumrukta nasıl çıkarıldığını anlatırken dehşete kapıldım.
Bir erkeğin, ömür boyu korumak ve kollamakla mükellef olduğu hayat arkadaşına şiddet uygulayacak kadar nasıl alçalabileceğini anlamaya çalışırken, bu ayrıntılı örnekler kanımı dondurdu.
Ama anlatılmalıydı. Bu şiddet artık dört duvarın dışında teşhir edilmeliydi. Yasa koyucu dürtülmeliydi. Toplumdan "Kocamdır, sever de, döver de" zihniyeti kazınmalıydı.
Yerden Göğe'nin son bölümüne ise çokeşliliği savunan Hamdi Kalyoncu ve Sibel Üresin konuktu. Bazen maksadını aşan konuşmalar oldu, bazen herkesin hep birlikte konuşması yüzünden ekran başındakiler tartışmadan yine bir şey anlamadı.
Ama en azından eteklerdeki tüm taşların dökülmesi adına yararlı bir program oldu.
Yine de programın yorumcularının sürekli konuşmak istemesi, birbirlerinin ve özellikle de konuklarının konuşma haklarına saygı göstermemesi büyük sorun olmaya devam ediyor. E madem tek başlarına konuşmaya bu kadar hevesliler, hepsi ayrı ayrı program yapsın, biz de şu işkenceden kurtulalım...