Jerry Maguire filmini hatırlar mısınız?
Tom Cruise'la Renee Zellweger'in asansörde bir sahnesi vardı...
Jerry Maguire sevgilisine 'You complete me' (Beni tamamlıyorsun) dediğinde, mutlu olmak için ruh ikizinin olması gerektiğine inanan bütün kadınların içi erimişti o sahneyle...
20'li ve 30'lu yaşlarımı düşünüyorum da, âşık olduğum erkeklerin kendine değil, hayalimdeki potansiyellerine âşık olmuşum... Çünkü öyle düşünmek 'gerçeklerden' çok daha heyecan vericiydi.
Ama bir erkekte âşık olduğum özelliklerin takip eden yıllarda ne kadar büyük duygusal fırtınalar yaratacağından ve kendimi nasıl kapana kısılmış hissedeceğimden habersizdim tabii. O sevilme ihtiyacı...
İhtiyaç duyulmaya ihtiyaç duymak. Asıl sorun sanırım, daha kendini sevmeden bir başkasını sevmekte...
AŞK ASLINDA AÇGÖZLÜLÜK MÜ?
Böyle durumlara yaşanılan gerçekten sevgi mi, ihtiyaç mı ya da hastalık mı? İngilizcede sevgi anlamına gelen kelime 'love' sanskritce 'lobha' kelimesinden geliyor. Lobha, 'açgözlülük' demek.
İspanyollar, sevginin bencilliğini kendi dillerinde dürüstçe ifade ederler. 'Seni seviyorum' anlamında kullanılan 'Te quiero' aslında 'seni istiyorum' demek. Yani sevgi aslında istemek. Sonuç, fonksiyonlarını kaybetmiş ilişkiler...
ENDİŞESİZ SEVGİ MÜMKÜN MÜ?
Yıllar sonra anlıyorum ki, bir ilişkiyi götüren şey o sahip olma ihtiyacı değil.
Birlikte olduğunuz kişinin hayatınıza ruhen kattıkları... Sizi çok farklı bir yerden yakalayabilmesi, hayatı farklı bir boyuttan görmenizi sağlayabilmesi... Size öyle bir ayna tutuyor ki, kendinizden bile sakladığınız her şeyinizi size gösteriyor.
Takıntılarınızı, güvensizliklerinizi ve kontrol ihtiyacınızı farkediyorsunuz.
İşte o noktada, biliyorsunuz ki üstlenmeniz gereken kendinizle olan ilişkinizi onarmak...
Geçmişin kırgınlığı ve suçluluğunu didiklemeden, geleceğin hesabını yapmadan, endişesini hissetmeden yaşayabilir misiniz sevgiyi?