Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Kaş yaparken

Başbakan Erdoğan'ın "ulema" krizinde sözcüsüne yaptırdığı düzeltme bile bir zihniyeti yansıtıyor: "AİHM, İslam bilginlerinden görüş istemeliydi." Oysa Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Bakır Çağlar'ın dediği gibi, "AİHM ulemaya göre değil, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre karar verir."

Altı ay önce "Puzzle'ın parçaları" başlıklı yazımızda, çeşitli örnekler sıralayıp "Türkiye acaba İslamlaştırılıyor mu?" diye sormuştuk.
Yazı epey yankı bulmuştu. Özellikle yurtdışında. Gönderilen elektronik postalarda, "Siz alıştığınız için pek fark etmiyorsunuz ama buradan bakınca Türkiye'nin giderek Arap ülkelerine benzemeye başladığı çok açık görülüyor" kaygıları ısrarla vurgulanmıştı.
O tarihten ve o yazıdan sonra bu kaygıları daha da kamçılayacak epey "anlamlı" örnek ortaya çıktı: Bir ilahiyat profesörünün "Köpek giren eve melek girmeyeceği" yolundaki açıklaması. TSE'nin sadece din devletlerinde görülen "helal gıda" standardı çalışmaları başlatması. Rüyada görülen bir tarikat şeyhinin öyküsünün devletin yazışmalarına girmesi...
Erdoğan'ın Kopenhag'daki "Ulema" çıkışı bu "Yoldaki İşaretler" den biri. En vahimi. En ürkütücüsü. "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu kararlarına (yüksek öğrenim kurumlarında türban yasağına onay) şaşıyorum. Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır... " Kopenhag'da aynen böyle dedi Erdoğan.

Düzeltirken doğrulamak
Dün de -kıyamet kopunca- sözcüsü aracılığıyla güya düzeltti: "Sayın Başbakan başörtüsü yasağıyla ilgili uygulama söz konusu olduğunda, İslam din bilginlerinden görüş istenmeden oluşturulacak kanaat ve görüşlerin eksik kalacağını işaret etmek istemiştir."
Acaba bu "düzeltme" kaleme alınırken ucunun nerelere kadar varacağı iyi irdelendi mi? AİHM kararında Türk yargısının türban yasağını "Laik cumhuriyetin korunması için" yerinde ve zorunlu bulduğunu vurguladı. Yani Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarını destekledi. Şimdi Erdoğan'ın mantığıyla değerlendirirsek, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay da "İslam din bilginlerinden görüş istemedikleri için" eksik karar vermiş olmuyorlar mı? Ya da bir gün türban konusuyla ilgili yasal düzenleme yapmaya kalkıldığında, "İslam din bilginleri"nden, "Ulema"dan görüş istenecek anlamına gelmiyor mu?
En çok iktidarın AB reformlarına bundan böyle daha kuşkuyla yaklaşılacak olmasına üzülüyoruz.
Göreceksiniz, Erdoğan ve arkadaşlarının aslında AB'yi Türkiye'yi kendi vizyonlarına göre dönüştürme aracı olarak gördükleri iddiaları artık daha yüksek perdeden seslendirilecek. Özellikle AB'de. Örneğin şu tür yorumları bol bol okuyacağız: "Erdoğan ve AK Parti, Türkiye'deki laik sistemi Avrupa asitinde çözebileceklerini, AB demokrasinin kuralları sayesinde orduyu zayıflatabileceklerini, özgürlükleri güvenceye alan çerçevesi sayesinde de toplumu yeniden İslamlaştırma programını hiçbir tehlikeyle karşılaşmadan yürütebileceklerini gördüler. O nedenle AB'ye dört elle sarıldılar." (Alexandre del Valle'nin geniş tartışmalara yol açan "Türkiye, İslam'ın AB'deki Truva Atı mı?" kitabından).
Ya da şu tür değerlendirmeleri: " AK Parti'nin AB yönelimi bir İslami proje mi? Evet ama daha yumuşak, daha ihtiyatlı.
Esas amaçtan vazgeçmeden bazı noktalarda konjonktüre bağlı geri adımlar atarak. Bu ekibin umutlarımızı gerçekleştirmesi için benimle birlikte dua edin." (Tunus'taki siyasal İslam örgütü Ennahda'nın lideri Raşid Gannuşi.)
Ne "zina krizi" kadar kolay atlatılabilir bu. Ne de Fransa'da varoşların isyanını başörtüsüne bağlama bilgisizliği kadar. Erdoğan'ın işi bu kez çok ama çok zor. Tabii Türkiye'nin de. Çünkü kurt bir kez elmaya girdi...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA