ARZU ÇEKİRGE PAKSOY (İletişim danışman)
45 YAŞINDA ÇOCUK DOĞURMAKTAN ÇEKİNMEDİM
"Üniversite birinci sınıftan beri çalışıyorum, yapmadığım iş kalmadı. Kapı kapı dolaşıp pazarlamacılıktan rehberliğe, fuar hostesliğinden animatörlüğe, tercümanlığa kadar. Robert Kolej mezunuyum. Okulda bizi hep bireyselliğe yöneltecek şekilde eğitirlerdi. Hiçbirimizin okuldan yakın arkadaşı yoktur mesela. Tek başına varolabilmemiz için, güçlü olmamızı hedefleyen bir sistemde okuduk. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde okurken iş hayatına atıldım. Nedense bir an önce hayata atılmak, başarılı olmak gerekiyordu o dönemlerde. 25 yaşında, Sabancı Holding Halkla İlişkiler Müdürü oldum. Holdingdeki en genç yöneticiydim. Benim için büyük başarıydı. Çok genç ve fazla cesurdum. Rahmetli Sakıp Sabancı'nın karşısına geçip, halkla ilişkiler bölümünü yönetebileceğimi söyleyebilecek kadar. Hemen o sorumluluğu bana vermese de, yıllar sonra 'En çok kararlılığın beni etkilemişti,' demişti.
BAŞARININ SIRRI ÇALIŞMAK VE KARARLILIK
Çalışmak, kendine güven ve kararlılık, başarının olmazsa olmazları. 16 yıl boyunca halkla ilişkiler müdürlüğü ve rahmetli Sakıp Bey'in basın danışmanlığını yaptıktan sonra Sabancı Holding'den ayrıldım. Ardından Türkiye'nin ilk sosyal sorumluluk ve sponsorluk danışmanlığı şirketini kurdum. 14 yıllık evliyim. Biri 12, diğeri bir yaşında, iki oğlum var. Her şeye yetişmeye çalışıyorum. Kafamda, çantamda listelerle geziyorum. Hayatı dolu dolu yaşamak istiyorum, onun için aklıma bir şey takmayıp ileriye bakıyorum. Huzurumu bozacak kişilerden, ortamlardan uzak durmaya çalışıyorum. Büyük oğlum Kaan'ın hep bir kardeşi olmasını istedim. O küçükken, biz çok yoğunduk, o büyüyünce de çocuk yapma şansımız azaldı. Sonra umulmadık bir şekilde hamile olduğumu öğrendim. 45 yaşındaydım. Bir an bile düşünmedim. Zor bir hamilelik ve acabalarla dolu pek çok uykusuz gece geçirdim. Ama sağlıklı bir oğlum daha oldu. Kadın olmak, çok cephede aynı anda savaşmayı gerektiriyor; hele ki Türkiye gibi ataerkil bir toplumda. 'Yaşadıklarından ne öğrendin?' derseniz; 'En önemlisi iç huzur,' derim. Önce kendine kanıtlıyor insan kendini, sonra başkalarına. Huzuru yakalayamayan da hiçbir zaman mutlu olamıyor. Mutlu ve üretken kadınların sayısı arttıkça, daha güzel bir dünyada yaşayacağımıza inanıyorum."
ALTIN MİMİR (Avukat)
ŞANS, CESARETİ OLANIN YANINDADIR
"Kadının yok sayıldığı bir coğrafyada dünyaya gelip, bin yıllık genetik mirasla edilgen, rekabetten uzak, sunulan ile yetinen kadın anlayışına baş kaldırmak hayat felsefem oldu. Söz dinleyen, şirin kız yerine, düşünen, hayallerinin peşinden koşup risk alabilen kadını yaratmak ve yaşatmak istedim. 40'lara karışmama birkaç ayın kaldığı bu süreçte artık her şeyi bilecek kadar genç olmadığımı (!) anlamış durumdayım. Yıllar geçtikçe görüyorum ki, bir kez kararını verdin mi, tüm korkular ruhunu ve bedenini terk ediyor. Üniversiteyi yeni bitirdiğim sırada bir yandan avukatlık stajı yapıp, öbür yandan master eğitimime devam edip, kanser olduğum şüphesiyle geçirdiğim iki ayın sonunda aslında hamile olduğumu, fakat bebeğimin benimle kalma ihtimalinin yüzde 1 olduğu gerçeğiyle yüzleştim. Bir taraftan yaşam ve kariyer mücadelesi, diğer taraftan yüzde 1 de olsa, yeni bir hayata tanıklık etme, yeni bir hayatı yaratma arasındaki tereddüt, korku ve arzu çatışmalarını aynı anda yaşadım. Buradaki kritik nokta, tüm bu kararları tek başıma almak ve yaşamak durumunda olmamdı. Bu kararım aslında benim hem kırılmam hem de direncim oldu. Hayatımın anlamı, benim uğurum, şans meleğim oğlum Emek'i, her şeye rağmen cesaretle dünyaya getirmeye karar verdim. Çünkü biliyordum ki, şans, cesareti olanın yanındadır.
ERKEKLER DESTEKLEMİYOR
Şüphesiz ki tek kanatla uçamazsın. Ancak gerçekçi bir bakış açısıyla baktığımızda, kadının uçabilmesi için ihtiyaç duyduğu diğer kanat hiçbir zaman yanında olmayacaktır. En azından benim hiç olmadı. Hep korunduğunu, kollandığını düşünen kadın, gerçekle yüzleştiğinde aslında ne kendi ailesinden ne de hayatına giren yabancı erkeklerden hiçbir zaman destek almadığını ve almayacağını anladığı anda, aslında yola yeni çıkmıştır. Ne zaman ki başarının içimizdeki enerji ve motivasyondan geçtiğine inanırsak, o zaman önümüzde hiçbir engel kalmayacaktır. Ben ne kadar çok çalışırsam, şansım o kadar yüksek oluyor. Babam dahil olmak üzere, hayatımdaki hiçbir erkekten destek almadım. Kendi işimi kendim kurup, evimi ve arabamı kendim alıp, yaşam standartlarımı kendim sağladım. Fiziken yanımda olan erkeğin tüm bu olanakları bana sağladığını düşünmem, bin yıllık genetik kodlamamızın yanlışıydı. Edilgen genetik kodlamaya sahip kadın, günümüzde iş dünyasında nispeten varlık gösterse de, henüz erkek egemen bu dünyanın acımasız rekabetçi yapısına alışamadı. Biz kadınlar, iş dünyasında rekabet etmeyi beceremiyoruz. Rekabet, daha çok kadınlar arasında yaşanıyor. Erkekler, kadınla rekabete girmiyor, çünkü hangi statüde olursa olsun, kadın onlar için hep ikincil. Ben ve benim gibi düşünen, maalesef az sayıda kadın, kadının hayatın her alanında aktif rol alması için çalışmalarımıza devam edeceğiz. KAGİDER (Türkiye Kadın Girişimciler Derneği) içinde bu çalışmaları yürütüyorum. Kadın lehine, pozitif ayrımcılık yapacak düzenlemelerin yeni anayasamızda geniş yer bulması için çalışmalarımızı başlatmış durumundayız."
ELVAN ABEYLEGESSE (Maraton koşucusu)
BENİM MORALİMİ KİMSE BOZAMAZ
"14 yaşındaydım 'Ben varım,' dediğimde. İstanbul'a geldiğimde 16 yaşındaydım. O zamandan beri aileme ben bakıyorum. Hayatta her şey olabilir. Güzel şeyler düşünerek, içindeki engeli kaldırmak gerek. Ben hedefli bir insanım, hiçbir şeyden korkmam. Kaybettiğim zaman 'Yarın kazanacağım,' diyorum. Beni sırtımdan iten, güç veren kişi, kocam Semene'dir. Birlikte karar verdik, 2012 Londra Olimpiyatları'ndan önce çocuk sahibi olduk. Kızım Arsema, dört aylık oldu. Adının anlamı güzel, güçlü melek demek. Anne olmak tarif edilemez bir şeymiş. Çok mutluyum. Emziriyorum. Yavaş yavaş antrenmanlara da başladım. Şu anda günde 10-15 kilometre koşuyorum.
ENGELLERİ AŞARIM
Kendi ayaklarının üzerinde durmak, kendi hayatımı kurmak... Hep bunu düşünerek çalıştım. Benim moralimi kimse bozamaz. Sporcu olduğum için en üzüldüğüm şey, kaybetmek. Hayatımda çok engellerle karşılaşacağımı biliyorum, ama onları da aşacağımı biliyorum. Çünkü o hedefi önüme koyduğum zaman, hep güzel bir şekilde geçiyorum her şeyi."
FUNDA ÖZKALYONCUOĞLU (Radyocu)
İNADIMI YENDİM VE GALİP GELDİM
"21 yaşında evlendim. Dokuz ay 10 gün sonra da hemen bebeği kucağıma aldım. Boşanmaya, hamileyken karar verdim ve doğuma yalnız gittim. Hamileyken ayrılmaya karar vermiştim, ancak ayıp olur diye annene falan söyleyemezsin ya, işte öyle bir süreç geçti. Annem o kadar güzel ve olgun karşıladı ki; 'Sen yeter ki mutlu ol, istediğin kararın arkasındayım ben,' dedi. Oğlum şimdi 30 yaşında. Ben de annemin bana söylediklerin oğluma söylüyorum. 'Sen yeter ki mutlu ol,' diyorum. Kadınların bütün seçimlerine saygı duyarım, en iyi kararı kadın alır. O yüzden bütün kadınlara diyorum ki, 'bence' diye hiçbir kadına bir şey söyleme. O 'sence' bir şey çünkü. Senin 'bencen' ona uymayabilir. Ön yargılarımı, sabit fikirliliğimi çok kitap okuyarak, çok sinemaya giderek yendim. O filmler, o kitaplar insanı bir yere götürüyor ve o gittiğin yerden de dopdolu geri geliyorsun. Ön yargılı olmak, sabit fikirli olmak, hepimizde bu var. Hayattaki kırılma noktam, oğlumu kucağıma aldığım andır. Göz göze geldik. Çok büyük bir bebekti benimki, 4 kilo 240 gramdı. Dedim ki 'Çok yaşa sen. Bak bundan sonra hayatta beraber yürüyüp gideceğiz.' O anda hayatımın döndüğünü farkettim. Ben o gün büyüdüm.
KÖTÜNÜN ARDINDAN İYİ GELİYOR
İkinci kırılma noktam, annemin öldüğü gün. İnsan birinin kuzusu olmaktan, o gün çıkmış oluyor. O güne kadar ağlayacağın, dizinde gözyaşı dökebileceğin birinin kuzususun ve o günden itibaren artık birinin kuzusu değilsin. Bir dostum var, ayda bir kez onunla buluşurum. Bir gün bana dedi ki, 'Düşünce üstüne düşünce koyma. Bir şey düşün. İkinciyi onun üstüne koyarsan, çok yorulursun.' Bunu zaman içinde öğrendim. Deniz kenarında iyot kokusu alarak, temiz havada yürüyüş yaparak... Mutlaka her kötü şeyin arkasından da iyi bir şey geliyor. Hayat tecrübem bunu söylüyor."
GÜLİN BOZKURT (Uzun yol yelken eğitmeni)
HAYATIMDAKİ EN BÜYÜK KIRILMAYI OKYANUS YOLCULUĞUNDA YAŞADIM
"Karadenizli bir ailenin çocuğuyum. Üç kız kardeştik. Karakterimden ve babamın erkek çocuğuna olan özleminden dolayı, kamyonlarla oynayan, daha çok erkek çocuklarla vakit geçiren bir çocuktum. Üniversitede İngiliz dili ve edebiyatı okudum, iki çocuğum oldu. Kızlarımı büyütürken, içimde eksik kalan bir şey vardı: Tek başına ayaklarımın üzerinde duramamak. 30'lu yaşların başında ilk bir gong çaldı. Mutlu olmadığımı, üzerini yalnızca kapadığımı, ama hayatımı böyle devam ettirmek istemediğimi fark ettim. Sıkıntılı bir dönem sonunda boşanma kararı aldım. Üç yıl böyle geçti. Fakat tam kopamamışım ki, aileyi tekrar bir araya getirmek istedim. Eşimle tekrar evlendim. Ancak eski sorunlar yeniden baş gösterdi. O dönem hobi olarak başladığım yelkeni profesyonel olarak yapmaya karar verdim.
İKİNCİ KEZ BOŞANDIM
35 yaşımdan sonra yeni bir meslek edinmek için eğitime başladım. Ve tekrar boşanma kararı aldım. Dört beş yıldır yelken yapan biri olarak, eğitmenlik açığımı kapatmam gerekiyordu. 2010 Eylül'de okyanus seyahatine başladım. Marmaris'ten yola çıktık; Kuzey Afrika üzerinden Akdeniz'i geçip Kanarya Adaları'na. 23 gün süren yolculukla, altı kişilik bir ekiple Atlantik'i geçtik, Karayipler'e vardık. Sonraki dönüş yolculuğu tam 42 gün sürdü. Hayatımdaki en büyük kırılmayı, okyanus yolculuğunda yaşadım. Bu yolculuk, benim için yalnızca bir deniz yolculuğu değil, çok büyük bir ruhsal yolculuktu. Bütün hayatımı, geçmişimi sorguladığım ve bütün üzerimdeki o kabukları, nasırları attığım ve içimden yepyeni bir annenin, yepyeni bir kadının, yepyeni bir bireyin çıktığı bir yolculuktu.
TEKNEDE 13 AY GEÇİRDİM
Tekneye vuran dalgaları, fırtınayı, teknenin denizle bağrışmalarını dinlerken, bir taraftan da ben haykırarak ağlıyordum. 11 metrelik, küçücük bir teknede, 13 ay geçirdim. Tekne, o dalgalardan inlerken, ben de aynı işkenceyi çekiyormuş gibi hissettim. Ağlamalarım, bağırmalarım; geçmişin tortuları, kirlilikleri, yanlışları, üzüntüleri ve üzerime kılıf olarak geçirdiğim bütün davranışlarımı atmama sebep oldu. İki çocuğunu bırakıp 13 ay okyanuslarda yaşayan bir anne olarak, toplumun onaylamadığı, destek vermediği, bir durumla mücadele etmek zorunda kaldım. Hayatta en önemli şey çocuklarım ama bundan da önemli olan, çocuklarımın karşısında nasıl bir rol modeli olarak durduğum."