Evet, her şey değişiyor. Her gün bizlere yepyeni olaylar, haberler, gelişimler sunuyor. 21. yüzyılla ve yeni 'milenyum'la birlikte dünyayı saran değişim rüzgârından en çok nasibini alan ülkelerden biri de, belki Türkiye. Sinemanın bu değişimden uzak kalması düşünülebilir mi? İşte Bal'ın Altın Ayı'sı, bu değişimi bir kez daha görkemli biçimde bize hatırlattı. Bir yandan bir tüketim ve bir haz toplumu olmaya doğru gidişi haberleyen ve popülerliği tek amaç olarak belleyen bir sinema, özellikle de komediler. Ve onları ikonlaştıranlar: Seyircisiyle, aydınıyla, köşe yazarıyla... Öte yandan, seyredene adeta feleğini şaşırtan, eski Yeşilçam'dan fersah fersah uzak ve sinemanın öz kaynaklarına dönen bir yaratıcı sinema... Hangisinden alırsınız? Bu değişim kaçınılmaz, bu değişim önlenemez. Yerinde duramayan ve fıkır fıkır kaynayan bir Türkiye, yeni sinemasını yaratıyor. Ve dünyayı hayran bırakıyor. Mevlana'nın doğduğu ülkede, yeni bir gün için yepyeni sözler bulma gereği elbette anlaşılacak. Tutucuların feryatlarına, düzen bekçilerinin engellemelerine ve statükocuların çabalarına rağmen... Öyleyse, hoşgeldin Altın Ayı ve yeni Türk sineması...