İran'ın nükleer hedeflerini kontrol altında tutma konusu uzunca bir süredir yoğun bir şekilde tartışılıyor. Birçok ülke, İran'ın petrol zenginliğinin çekiciliğine kapıldı. En azından bazı büyük oyuncular için, Tahran' gösterilen sabrın tükenmekte olduğuna dair ümit verici işaretler mevcut. BM Güvenlik Konseyi'nin İran'a yönelik 4'üncü yaptırımları onaylamasından bir hafta sonra, Avrupa Birliği daha da sert cezalar benimsedi. Japonya, Güney Kore ve Avustralya'nın da AB'yi takip etmesi bekleniyor. ABD'nin İran'a karşı aldığı ve çoğu 1979 İslam Devrimi'ne uzanan yaptırımlar hâli hazırda en sert olanları. Ancak Güvenlik Konseyi'nin İran'a uranyumu zenginleştirmekten vazgeçmesini emretmesinin üzerinden 4 sene geçmesine rağmen Avrupa hâlâ İran'ın en büyük ticari ortağı. Güvenlik Konseyi'nin son yaptırımları, İran'ın uluslararası finans sistemine erişimini engellemeye ve Devrim Muhafızları'yla yapılan anlaşmaları sonlandırmaya odaklanıyor. Yaptırım ancak ülkelere oldukça geniş haklar tanıyor. Ülkelere İran'ın nükleer veya füze programıyla herhangi bir ilişkisi bulunan İran bankalarını kapamalarını talep etmek yerine çağrıda bulunuyor. Bu ayın ortasında Brüksel'de yapılan bir toplantıda Avrupalı liderler açıkları kapayacak kurallar benimsedi ve Avrupalı şirketlerin İran'ın petrol ve doğalgaz sektörlerine yeni yatırımlar yapmasını yasaklamak gibi daha fazla kısıtlamalar getirdi. Avrupalı bakanlar şimdi hangi İran şirketlerinin yasaklanacağına ve Avrupa'nın hangi ürün ve anlaşmalarının etkileneceğine karar vermek zorunda. Eminiz ki Brüksel'de çok sayıda ülke ve şirket kendi çıkarları uğruna yaptırımları önlemek için lobicilik faaliyetinde bulunacaktır. Liderlerin kararlı davranmaları gerekiyor. Bu, İran'ın Avrupa'daki tüm şüpheli banka operasyonlarını kapatmak ve Avrupa ve İran bankaları arasındaki ticareti katı bir biçimde kısıtlamak anlamına geliyor. Bu, Devrim Muhafızları'na bağlı (İranlılar bu bağlantıları gizlemek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın) kuruluşlarla iş yapmanın yasaklanması ve bu yasağı ihlal eden Avrupalı şirketlere yaptırım uygulanması anlamına geliyor. Bu ayrıca Avrupalı şirketlerin Devrim Muhafızları ya da nükleer programla ilişkisi bulunan İranlı kuruluşlara sigorta hizmeti satmaması da demek. Avrupalı bankalar bir süredir İran'la iş yapmaktan kademeli olarak vazgeçiyordu. Alman Siemens gibi endüstri devleri İran'a yeni yatırım yapmayacaklarını söylüyor. Ancak Siemens'in mevcut kontratların tamamlanması konusunda ısrar etmesi samimiyetiyle ilgili şüpheler doğuruyor. Rusya çok uzun bir süredir yaptırımları zayıflatarak ve sonra da tamamen yok sayarak İran konusunda ikili oynuyor. Bu yüzden geçenlerde Başbakan Vladimir Putin, Fransa'ya Rusya'nın S-300 hava savunma füzelerini İran'a teslim etme planını donduracağını söylediğinde cesaretlendik. (Amerikalı yetkililer bunun Birleşmiş Milletler yaptırımları kapsamında gerekli olmadığını söylüyor.) Devlete bağlı petrol şirketi Lukoil bir İran projesini iptal edeceğini açıklamasını cesaret verici bulduk. Bu taahhütlerin takip edilmesi gerekiyor. Çin, dört yaptırımın tümüne onay vermesine rağmen, İran'a yatırımlarını artırıyor. Washington, Moskova ve Brüksel'in Çin'i bu konuda uyarması gerekiyor. Obama yönetimi İran'a yönelik muhtemel yaptırımları bilerek hafife aldı. İranlı liderler buna boş tehdit ve hakaretle karşılık verdi. Bu arada daha fazla zenginleştirilmiş uranyum ürettiler. 16 Haziran'da Beyaz Saray Tahran'ın yasadışı nükleer ve füze programlarıyla ilişkisi oldukları gerekçesiyle bir düzineden fazla İran şirketini ve İranlıyı kara listeye aldı. Kongre kendi tasarladığı, daha sert bir yaptırım yasası üzerinde çalışıyor. İran'a rafine benzin satan ve orada başka ticari faaliyetlerde bulunan yabancı şirketlerin cezalandırılması için çağrıda bulunması bekleniyor. Bu yasa dikkatlice düzenlenmeli ve Beyaz Saray'a ihtiyacı olan hareket kabiliyetini vermelidir.
BP Ödemeye Başlıyor
Meksika Körfezi'ndeki felaketin boyutları düşünüldüğünde, sızıntı nedeniyle hayatları mahvolan insanların zararını gidermeye 20 milyar dolar yeterli olmayabilir. Ancak iyi bir başlangıç. Başkan Obama'nın günler süren baskısı ve sayısız özel müzakereler neticesinde BP en sonunda 16 Haziran'da bağımsız olarak işletilecek 20 milyar dolarlık bir tazminat fonu yaratmayı kabul etti. Obama, bu miktarın BP'nin ödeyeceği tazminatın üst sınırı olmadığını vurguladı. Bazı tahminlere göre sızıntının temizlenmesinin ve körfezin zarar gören ekosisteminin yeniden toparlanmasının maliyeti de dâhil edildiğinde tutar 40 milyar doları geçecek. Başkan, "Körfez halkı BP'nin yükümlülüklerini yerine getireceğine dair benim sözüme güvenebilirler" dedi ve anlaşmanın hiçbir şekilde firmaya karşı açılacak davaların önüne geçmeyeceğini belirtti. BP açık bir şekilde toplam tazminat tutarında azami bir rakam belirlemedi. Firmanın Başkanı Carl-Henric Svanberg, "Amerikan halkından" özür diledi ve "etkilenen insanlara bakacakları" ve "bölgeye ve ekonomiye verilen zararı onaracakları" sözünü verdi. BP'ye güvenmemek için birçok neden olduğu kesin. Firma yıllar boyunca körfezde büyük bir petrol sızıntısı ile başa çıkmaya hazır olduğunu söylemasine rağmen hazırlıksız yakalandı. Deepwater Horizon platformundaki patlamadan sonra sızıntının boyutunu küçük göstermeye çalıştı. Günde bin varilden başladılar. Daha sonra 5 bin varile çıkardılar. Hesapları gittikçe daha az güvenilir olunca da tahmin görevini devlet için çalışan bilim insanlarına devrettiler. Şu anki tahminler günde 60 bin varile kadar çıkıyor. Başkan Obama tazminat fonu ve BP hissedarlarına kâr payları dağıtılmaması için baskıda bulunmaya ilk başladığında, firma güçlü bir şekilde itiraz etti ve İngiliz politikacılardan BP'nin Amerikalılar tarafından haksız yere cezalandırıldığını dile getirmelerini istedi. Svanberg, itiraf etmenin ve ödeme yapmanın izlenecek en iyi yol olduğuna karar vermiş gibi görünüyor. BP ayrıca önümüzdeki üç çeyrek boyunca yaklaşık 7,5 milyar dolarlık kâr payı ödemesini askıya aldığını duyurdu. Şirket aynı zamanda Obama'nın körfezdeki sondajları durdurma kararı dolayısıyla işsiz kalanlara ödenmesi için kenara 100 milyon dolar ayırmayı da kabul etti. Bu başkanın sondajları tekrar başlatması için yapılan baskıyı hafifletebilir.20 milyar dolarlık fon sızıntının kurbanlarını ve bütün Amerikalıları, BP'nin sorumluluklarından kaçamayacağına ikna etmeli. Ayrıca fonun, tecrübeli bir yönetici olan ve 11 Eylül kurbanlarının tazminat fonunu yönetmesiyle büyük övgü alan Kenneth Feinberg işletilmesi de güven verici bir durum. Feinberg'in 11 Eylül fonundaki işi oldukça zordu. Kaybedilen 3 bin hayata değer biçmesi gerekiyordu. Bu sefer daha fazla insandan çok daha fazla tazminat talebi gelecek. BP hali hazırda kişiler tarafından açılmış davalarla ilgileniyor. Şirket adil olmamak ve işlerini birkaç hafta veya gün içinde kaybedebilecek insanların taleplerine geç cevap vermekle suçlanıyor. Beyaz Saray BP'ye baskı yapmaya devam etmek zorunda. Yapılan anlaşma firmaya 20 milyar doları fona aktarmak için birkaç yıl veriyor. Bu zaman nakit akışını bozmadan yatırımcıları korkutmaması için verildi. Şirketin sorumluluğu altında bulunan Temiz Su Yasası altındaki kamu cezaları, temizleme ve restorasyon çalışmalarının maliyeti için milyarlarca dolar ilave ödemeyi temin etmek için hazırlığa başlaması gerekiyor. Savaşın sona erdiğini düşünmek istiyoruz. Ancak bitmedi. 1989'daki Exxon Valdez vakasıyla ilgili davalar 2 yıl önce sonra erdi ve hâlâ Prince William Sound kayalarında petrol bulunuyor.
Cep Telefonlarının Ömrü
Haziran ayında yeni bir iPhone piyasaya çıkınca, eskisinin modasının geçmesi heyecan dalgası yarattı. Önemli bir bilgisayar arızası nedeniyle ön siparişlerde yaşanan karışıklığın ardından, yeni ürünlerin çıkışına ve taşınabilir elektronik cihazların kısa yarılanma ömürlerine dair düşünmeye değer. Yeni ürünleri edinmek için koşuşturmak, sabırsızlığa işaret ediyor. Arzularımızın bu ürünler tarafından belirlenmesi, neredeyse bir takıntı. Daima "Yeni bir cihaz ister miyim?"diye sorulurken, "Yeni bir telefona ihtiyacım var mı?" sorusu nadiren soruluyor. Gezegenimizdeki nesnelerin çok azı bir kayadan veya böcekten çok farklı olan paslanmaz çelik ve camdan yapılmış akıllı telefon kadar doğaya yabancıdır. Oysa cihazın hammaddeleri tamamen doğal. Ambalaj malzemeleri haricinde, uzun imalat sürecinde kullanılan kaynakların çok azı geri kazanılıyor. Hemen her iPhone 4 alıcısı eski cihazını yenisiyle değiştiriyor. Böylece birçok cihaz ıskartaya çıkıyor. Bunların bir kısmı satılıyor, bazıları geri dönüşümden geçiyor, bazıları uygun biçimde imha ediliyor, bazıları da doğrudan çöpe gidiyor. Bugüne kadar kaç tane cep telefonu aldınız? Vereceğiniz cevap yaşınıza veya teknoloji merakınıza göre değişir. Çoğu kişi gibi siz de 1990'ların ortalarından beri cep telefonu kullanıyorsanız, herhalde bir düzine kadar telefonunuz olmuştur. Akıllı telefonların ayrılmaz parçası olan değişimin hızı ve cihaz yenileme sıklığı giderek artacak. Teknoloji şehveti, harika ürün tasarımlarının çekiciliği ve ulaşılamaz ses kalitesi hedefi hepimizi esir alıyor. Eski cihazların parçalarından yeni telefonların üretileceği, cihazların eskime hızının bugünkü kadar yüksek olmayacağı günü özlemle bekliyoruz.