Doğa tarihinin halen felsefe olarak anıldığı ve doğa bilimcilerin amatör olduğu 17'nci, 18'inci ve 19'uncu yüzyılda, bazıları "ilginçlikler dolabı" (hayranlık uyandıran hayvanlar, sebzeler, mineraller ve antropolojik örnekler) adı verilen koleksiyonlar derlerdi. O dönemde koleksiyonlardan bazıları o kadar büyüdü ki odaları, evleri hatta binaları kapladı. Bazıları, günümüzün müzelerinin atası bile sayılabilir. 1812'de Philadelphia'da yedi kişi bir araya gelip bir dükkânın üst katını kiraladı ve topladıkları birkaç böceği ve deniz kabuğunu sergilemeye başladı. Philadelphia Doğa Bilimleri Akademisi işte böyle başladı. Günümüzde Batı Yarımküre'nin en eski doğa tarihi müzesi olan akademi, aynı zamanda dünyanın en büyük doğa tarihi müzelerinden. Müze, geçen yıl Philadelphia'daki bir diğer önemli kurumla birleşerek Drexel Üniversitesi Doğa Bilimleri Akademisi'ni oluşturdu. Müze ayrıca 200'üncü yıldönümünü kutlamak için bir sergi ve kitap derledi. Sergi, ziyaretçileri yeni türler arayan ve insanoğlunun çevre üzerindeki kolektif etkisini araştıran akademi araştırmacıların dünyasına götürüyor. Kitapsa daha geniş bir gündeme sahip. "A Glorious Enterprise: The Academy of Natural Sciences of Philadelphia and the Making of American Science" isimli kitabın sayfalarında gezinmek, 19'uncu yüzyılın botaniğe ve zoolojiye olan tutkusunu, 20'nci yüzyılın ücra ve ıssız yerleri keşfetme saplantısını ve günümüzün su kalitesi gibi çevresel sorunlara duyduğu kaygıyı derinden anlamamızı sağlıyor. Bir sayfada pirinç düğmel i üniformalarıyla, Ohio, Mississippi ve M issouri N ehri'ni k eşfetmek i çin Pittsburgh'dan buharlı gemilerle yola çıkan, "bilimin centilmenlerini" görüyoruz. Başka bir sayfada Grönland'ı keşfetmeye giden Robert E. Peary var. Bir diğer sayfadaysa akademinin balık türleri koleksiyonuna destek vermek için 1934'de gönüllü olan Ernest Hemingway görülüyor. Akademiye Küba'nın iyi bir üs olabileceğini yazan Hemingway, Atlantik Okyanusu'nda yakalanan en büyük kılıçbalığını (2.7 metre boyunda) burada belirtmiş. Kısa süre sonra akademi koleksiyoncuları Havana'daki bir otele yerleşip yeni ev sahipleriyle birlikte her gün balık avına çıkmaya başlamış. Fakat kitabın asıl vurucu yanı, içindeki renkl i fotoğraf lar ve illüstrasyonlar. Saha çalışması yapan doğa bilimcilerinin kullandıkları aletleri ve getirdikleri örnekleri (içi doldurulmuş kuşlar, mineraller, mantarlar ve böcekler) görüyoruz. Akademinin kurucularından Thomas Say, Amerikan entomolojisinin kurucusu sayılıyor. Koleksiyonda insan kafatasları bile var. Boyu 25.5'e 30 santim, kalınlığı 5 santim, ağırlığıysa iki kilo olan kitabı yanınızda taşımak zor. Düzyazı formundaki içeriği, canlı değil, akademik. Adına rağmen, kitap Amerikan bilimini derinlemesine incelemiyor. Fizik, tıp ve kimya dâhil edilmemiş. Doğa Bilimleri Akademisi'nin hikâyesi yine de insanı içine çekiyor. Koleksiyonları çok değerli ve kurucularının "doğal yaşamla ilgili merakı tatmin etmek yüce bir davranıştır" şeklindeki tavrı takdire şayan. Akademiyi kuran yedi amatör akademisyen, kurumun "boş laflardan, polemikten, dini, milli ve siyasi tartışmalardan arınmış" bir yer olacağını belirtti. Böyle bir üslubun, "bilimin çıkarlarına zarar vereceğini" söylediler.
CORNELIA DEAN