OLKAN ÖZYURT
Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filminde rol alan Yılmaz Erdoğan’ın sinema macerası büyük bir değişim gösteriyor. Cannes’da görüştüğümüz Erdoğan, Organize İşler‘den sonra sinema hakkındaki görüşlerinin değiştiğini söylüyor. O, artık kendim yazarım, çekerim ve yönetirim iddiasında değil
GEÇEN yıl, Nuri Bilge Ceylan’ın Yılmaz Erdoğan ile Bir Zamanlar Anadolu’da filminde çalışacağını öğrenince şaşırmadım desem yalan olur. İki ayrı dünyanın sinema insanları onlar. Ceylan, çektiği filmler Türkiye’de az izlense de, Edirne’nin ötesinde hayli heyecanla karşılanan, Cannes gibi dünyanın en önemli festivalinde sıkça boy gösteren, dünya çapında bir sinemacı.
Erdoğan ise yurtiçinde filmleri çok fazla izlenen, daha konvansiyonel sinema yapan bir yönetmen. Ayrıca Türkiye’deki sinema ikliminde ‘sanat filmi’, ‘seyirci filmi’ gibi yapay ayrımlarda da farklı kutuplara düşen iki sinemacı söz konusu.
Bir Zamanlar Anadolu’da bu iki sinemacıyı bir araya getirdi. Getirmekle de kalmadı, birlikte Cannes yolculuğuna çıkmalarına da vesile oldu. Ceylan, Cannes konusunda tercübeliydi. Ama bu macerada Yılmaz Erdoğan ilk defa ‘resmen’ Cannes’a katıldı ve kırmızı halıda yürüdü. Heyecanlıydı, ki bu çok normal. Bir Zamanlar Anadolu’da’yı ilk defa Cannes’da izledi. Ödül heyecanını yaşadı.
Yakın zamanda Bahman Ghobadi’nin Gergedan Mevsimi’nde de oynayan Erdoğan, bu aralar oyunculuğuyla gündemde. Ama aslında bu olanlar, onun sinema macerasında önemli değişimlerin sinyalleri. O, artık kendim yazarım, kendim çekerim ve yönetirim iddiasında değil. Kah oyuncu olarak bir filme dahil olabiliyor, kah yazdığı senaryoyu bir başkasının çekmesine izin veriyor. Yani yeteneklerini paylaşabiliyor.
Erdoğan’ın anlattığına göre, yönettiği Organize İşler’den sonra başlamış değişim. Tabii sinemaya bakışı da değişmiş. Nuri Bilge Ceylan’la çalışmasının da etkileri var üzerinde. Erdoğan, Cannes deneyimini, Nuri Bilge Ceylan ile olan serüvenini, sinema macerasındaki değişimi anlattı.
- Nuri Bilge Ceylan ile ne zaman tanıştınız?
- İlginç bir şey söyleyeceğim, biz Nuri Bilge ile yıllar evvel Cannes’da tanışmıştık. Birbirimizi biliyorduk. Ben Vizontele’nin bir gösterimi için Cannes’a gelmiştim. Bilge de Cannes’daydı. Tanıştık, şimdi onun çektiği bir filmle yine Cannes’dayız. Kim derdi ki, Cannes’a birlikte geleceğiz!
- Gerçekten de öyle... Çünkü siz iki ayrı sinemanın insanlarısınız.
- Bence aslında zannedildiği kadar farklı değiliz. Öyle algılanıyor ama işin gerçeği öyle değil. İkimiz de anlatıcıyız. Anlatıcının en temel noktası gerçekçiliktir. İkimiz de çok gerçekçi anlatıcılarız. Sinemaya temel yaklaşımımız aynı. Sadece anlatış biçimimiz farklı. Aynı şeyi farklı ritimde, duygu ölçeğinde anlatıyoruz.
- Nuri Bilge Ceylan’dan teklif geldiğinde şaşırmadınız mı?
- Yok. Beni aradı, bir şey konuşacağını söyledi. Buluştuk. Filmi anlattı ‘Bir komiser rolü var, yazarken hep sen canlandın gözümde, bir oku senaryoyu istersen,’ dedi. Ben ‘Tamam, okumaya gerek yok,’ dedim. Kabul ettim.
- Altın Palmiye adayı bir filmin oyuncusu olarak Cannes’da bulunmak nasıl bir duygu?
- Sinema bir spor olsaydı burası olimpiyat olurdu. Bu meslekte gelinebilecek en uç nokta burası. Tabii bir yarışma heyecanı yaşıyorsun, diğer filmleri izliyorsun. O filmleri yapan sinemacılarla tanışıyorsun. Herkesin gala heyecanı yaşadığını ve kırmızı halıda yürürken içinin titrediğini görüyorsun. Kimse ‘Benim iki Oscar’ım var artık heyecanlanmıyorum,’ demiyor.
- Cannes nasıl bir tortu bıraktı sizde?
- Bir Tweet attım: ‘Dünya zahiristansa Cannes onun başkentidir,’ diye. Çünkü dış görünüşü net bir şekilde garantiye almışlar. Hiçbir kabadayı ‘Ben gelirim, smokin giymem,’ diyemiyor. Festivalle alakalı bir parti dünyası var. Sinemanın yarattığı enerjiden beslenen bir turizm var. Bir de gördüğüm kadarıyla ne kadar çok paran varsa o oranda değişen bir Cannes yaşıyorsun.
HİÇBİR KABADAYI ‘BEN GELİRİM, SMOKİN GİYMEM,’ DİYEMİYOR
- Bir Zamanlar Anadolu’da’yı nasıl buldunuz?
- Çok beğendim. Tabii duygularım ‘çok beğendim’in ötesinde. Bence Türk sineması için bir dönüm noktası. Hani ben ekipten biri olduğum için bir şey söylemiyorum ama Le Monde ya da The Guardian‘da yazı yazan arkadaşlara canı yürekten katılıyorum. Bu topraklar var olduğu sürece Nuri Bilge Ceylan ile ne kadar gurur duysak azdır.
- Kırmızı halıda sizi heyecanlı gördük, nasıl bir his?
- Kırmızı halıda heyecanlanmamak mümkün mü! Zaten ilk etapta alacağınız ödül, kırmızı halıya çıkmak.
- Siz ‘Buraya kadar gelmişken ödül alıp da gidelim,’ diye espri yapıyordunuz. Bir ödül beklentiniz var mıydı? - Altın Palmiye için 20 film yarışıyor. Bu 20 film de 1700 film arasından seçilmiş. Dolayısıyla burada yarışmak bile başlı başına bir olay. Ama biz bir ödül beklentisine girmedik. Nuri Bilge Ceylan bu konuda hepimizden tecrübeli. O çok sakindi. Galiba onun sakinliği hepimize sirayet etti. Ama ben filmi izleyince kendi adıma Altın Palmiye’yi beklemeye başladım. Olağanüstü bir film vardı karşımda.
- Tören sonrası hava nasıldı?
- Ödül alanların katıldığı bir yemeğe gittik. Altın Palmiye almış gibi ilgi gördük. Hani biz şahane futbol oynayıp Dünya Kupası’nda üçüncü olmuştuk ya, Cannes’da da çok iyi oynadık birinciliği hak ettik ama ikinci olduk. Zaten dünya basını da bu yönde yorumlar yaptı.
- O yemekte jüri içi malumatlar geldi mi kulağınıza?
- Bir Zamanlar Anadolu’da çok beğenilmiş. Altın Palmiye konusunda ısrar eden jüri üyeleri olmuş. Jude Law mesela, Nuri Bilge Ceylan’ın hayranıymış, bütün filmlerini izlermiş. Sonuç olarak bizim film, Terrence Malick’in The Tree of Life / Hayat Ağacı ve Dardenne Kardeşler’in Le gamin au vélo / Bisikletli Çocuk filmi öne çıkmış. Jüri de bir denge kurarak ödülleri dağıttı.
MONICA BELLUCCI ÇOK PROFESYONEL
- Bir Zamanlar Anadolu’da filminden sonra yine uluslararası alanda başarılı Bahman Ghobadi’nin Gergedan Mevsimi filminde oynadınız.
- Benim için aslında Bir Zamanlar Anadolu’da filminden farklı bir şey olmadı. Yine yönetmen olmadığım için omuzlarımda yük yoktu. Farklı olan sadece Gergedan Mevsimi filminde Farsça oynamamdı.
- Ghobadi ile arkadaş olduğunuzu biliyorum. Bu arkadaşlık mı Gergedan Mevsimi’nin kapılarını araladı?
- Evet arkadaşız. Bahman’ı Sarhoş Atlar Zamanı filminden beri tanıyorum ve hayranıyımdır. Şuna inanıyorum. Oyuncu seçiminin kadersel bir matematiği var. Filmde oynamamı istediği zaman, ‘Boşver, iş güç var,’ dedim. Sonra ikna etti beni. Misafir oyuncu olarak işe başladım ama rol büyüdü, çekimler iki buçuk ay sürdü.
- Dünya gözüyle Monica Bellucci’yle oynadınız! Nasıl bir deneyimdi?
- İlginç bir deneyimdi. Monica Bellucci çok profesyonel bir oyuncu. Bizim oyuncu olarak sezgilerimizle bulduğumuz şeyler, onlarda kurumsallaşmış. Bellucci oyuncu alışverişi konusunda iyi bir pinponcu.
Sinemayı el yordamıyla öğrendim
Yılmaz Erdoğan kendi yazar, yönetir ve oynardı. Ama bu durum değişti galiba?
- Bunları bir kararla yapmış değilim. Yönettiğim, oynadığım ve yazdığım dört filmim var. Bu dört filmde de altyapısını kurmaya çalıştığım şey buydu. Şimdi Bağbozumu diye bir senaryom var, onu başka bir yönetmen çekecek.
Organize İşler filminden sonra konuştuğumuz zaman ‘Olgunluk dönemimi yaşıyorum,’ diyordunuz. Bu yeni sürecinizi nasıl tanımlarsınız?
- Ben tiyatrodan geliyorum. Sinemanın içine doğmadım. Asistanlık yapmadan yönetmenlik yaptım.
Doğal olarak sinemayı da el yordamıyla öğrendim. Organize İşler‘le bir dönemi kapattım. Organize İşler ile Neşeli Hayat arasında dört yıllık bir ara var. Bu süreçte senaryo yazımı üzerine eğitime ağırlık verdim. Bu sürecin ilk denemesi de aslında Neşeli Hayat‘tır.
- Sinemaya başlayalı 11 yıl oldu. Dönüp baktığınızda neler görüyorsunuz?
- 1997’de turist olarak Cannes’a geldik arkadaşlarla. Festival zamanı değil. Arkadaşlar ‘Festival Sarayı’nı, gezelim mi?’ dedi. Ben de ‘Yanlış anlamayın ama benim mesleğim bu. Ben oraya turist olarak giremem. Bir gün Allah nasip ederse filmimle kırmızı halıdan yürür, Festival Sarayı’na gireriz,’ dedim. Şimdi kırmızı halıdan yürüyerek o saraya girdik.
Sanat filmleri şöyledir böyledir diye atıp tutardık
- Türkiye’de ‘sanat filmleri’, ‘seyirci filmleri’ gibi ayrımlar yapılıyor. Sizin Ceylan’la yaptığınız işbirliği sayesinde algılarda değişiklik olur mu?
- Ben adama bakıyorum, filmi kendisi gibi mi. Kendisi gibi film yapmayan adamın filmine ticari derim. Başkasının hoşuna gider kaygısıyla bir filmi oluşturuyorsa orada samimiyetsizlik vardır.
- Peki Bir Zamanlar Anadolu’da filmi, yönetmenlik bakışınızı zenginleştirdi mi?
- Ben filmlerimde karakterleri çok konuşturuyorum. Ama şunu gördüm, beyazperdedeki sessizliğin de bir gücü var. Bunu öğrendim diyebilirim. Bu sessizliğin gücünü filmlerime koymaya çalışıyorum.
- Ceylan seti okul gibi derler...
- Benim için de çok öğretici bir süreç oldu. Biz, yıllardır ‘sanat filmleriyle’ ilgili olarak dışarıdan, şöyledir böyledir diye atıp tuttuk. Ama bu muhabbetler, işin içine tam olarak girmediğimiz için oluyordu. Bir kere Nuri Bilge Ceylan’ın aradığını buluncaya kadar olan ısrarı, kuyumcu titizliğiyle çalışması çok öğreticiydi.