İstanbul'a
gelmek için bin neden sıralanabilir, ama İsrailli perküsyoncu Yinon Muallem için özel bir nedeni vardı. Muallem'in yolu bundan dokuz yıl önce Yurdal Tokcan'dan ut dersi almak için İstanbul'a uzandı. Sadece dersi almakla da yetinmedi, şehrin sanat ortamına uyum sağlayıp, etnik müzikten klasiğe kadar geniş bir çevreyle dostluk kurdu. Solo çalışmalarının yanı sıra Tekfen Filarmoni Orkestrası ile birçok konser veren Muallem, onu evliliğe götüren aşkını da yine bu şehirde yaşadı. Üç yıl önce evlenen Yinon ve Dilek Muallem'in, Jan Rast adını verdikleri bir oğulları oldu. Fakat o dönemde işleri istediği gibi yolunda gitmeyince, eşiyle İsrail'de yaşamaya karar verdiler. Muallem ailesi, Tel Aviv'de geçirdikleri üç yılın ardından yeniden İstanbul'a döndü. Şimdiki nedenleri çok farklı. Bu kararlarında Dilek Muallem'in iyi bir iş teklifi alması etkili oldu. Ama asıl sürpriz Yinon Muallem'den geldi. İki ülke arasında gönüllü olarak kültür köprüleri kuran, her iki ülkede de konserler veren Muallem, İsrail'in İstanbul Başkonsolosluğu'nda 'kültür ataşesi' olarak çalışmaya başladı.
Değişen Anlar,
Sultan için Klezmer,
Telveten (arpist Şirin Pancaroğlu ile) albümlerinin ardından iki ay önce kendi bestelerinden oluşan
Nefes'i çıkartan Yinon Muallem ile Türkiye ile İsrail arasında kurmak istediği kültür köprülerini, ailesini ve müziği konuştuk.
-
İki yıl önce İsrail'e giderken bir gün yeniden döneceğinizi tahmin ediyor muydunuz?
- Hayır, İstanbul'a dönmemek üzere gitmiştim. Fakat hayat bazen düşündüklerine izin vermiyor. Finansal açıdan zorlandık. Eşim de oraya alışamadı ve iş konusunda zorlanınca beraber Türkiye'ye dönmeye karar verdik. Önce o döndü, çünkü benim konserlerim ve yurtdışı işlerim vardı. Önce onları toparladım, sonra da konsolosluktan kültür ataşeliği teklifi geldi.
- Şaşırdınız mı bu teklifi alınca? İlk ne düşündünüz?
- 'Bu iş benim için iyi olabilir,' diye düşündüm. Uzun yıllar burada yaşadığım için hem Türkiye ve Türkleri iyi tanıyordum hem de Türkçem iyiydi. Bu işte hem İsrail hem de Türkiye tarafında iletişim kurabilmek lazım. Çünkü esas iş, İsrail'den Türkiye'ye kültür getirmek. Ama ben iki tarafla da ilgileniyorum. Türkiye'den de İsrail'e kültür götürmek istiyorum. Daha önce de yaptım, ama resmi değildi. Türk gruplarıyla İsrail'de konser verdim. Şimdi resmileşti. Dünyada da örnekleri var. Örneğin Brezilya'da ünlü şarkıcı Gilberto Gil de kültür ataşeliği yapmıştı. Bu yeni görevimi enteresan buluyorum. Sonuçta ailem mutlu olunca, ben de mutluyum.
-
Sanatçılar, kültür ataşeliğini daha iyi mi yapar?
- Ben sadece iki aydır bu işi yapıyorum, ama eğer sanatçıysan bu avantaj. Türkiye'ye gelen sanatçıların ihtiyaçlarını daha iyi anlayabiliriz. Kendimi bunca yıldan sonra artık bir Türk gibi hissediyorum, sanki onlar benim ülkeme ziyarete geliyor. Çünkü burada Türklerle, kültürel çevrelerle 10 yıl çok yakın dostluklar kurdum. Hatta bir Türkle evlendim.
-
İki tarafın aileleri nasıl yaklaştı bu evliliğe?
- Biz şanslıyız. Çünkü benim ailem Dilek'i, onun ailesi beni kucakladı. Bu açıdan bir problem yaşamadık. Çünkü zaten iki farklı kültür arasında bazı endişeler var. Birimiz Yahudi, birimiz Müslüman. Neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk aslında. Ama ya İsrail'de ya da Türkiye'de yaşayacağız. Başka bir ülkeye gitmeyeceğiz.
TÜRKÇEYİ KIZ ARKADAŞLARIM VE EŞİM ÖĞRETTİ
-
Türkçeniz çok iyi. Yıllarca Türkiye'de yaşayıp da öğrenmeyenler var. Siz nasıl öğrendiniz?
- Eğer Türk kültürüne derin bir sevgi hissetmeseydim, öğrenmezdim. Çünkü ben Türkçeyi sokakta öğrendim, ilişkilerden, hayattan... Hiç ders almadım. Eşimden önce başka Türk kız arkadaşlarım da oldu. Bir kız arkadaşımla sadece Türkçe konuştuk.
-
Eşinizle Türkçe mi konuşuyorsunuz?
- Karışık. Hem Türkçe, hem İngilizce hem de İbranice. Dilek de biraz İbranice öğrendi.
-
Oğlunuz hangi dili öğrendi?
- Annesi onunla Türkçe konuşuyor. Ben de İbranice konuşuyorum. Tabii annesi ve anneannesiyle daha çok zaman geçirdiği için Türkçeyi daha iyi anlıyor. Çocuklar bu yaşta annesine daha çok bağlanıyor.
-
Bu iş teklifi İstanbul değil de başka bir şehir için olsaydı, yine de kabul eder miydiniz? Yoksa İstanbul'un yeri ayrı mı?
- Başka bir şehir olsaydı kabul eder miydim, bilemiyorum. Ama tabii ki İstanbul çok özel bir şehir. Döndüğüm için çok mutluyum.
OFİSTE RAHATLAMAK İÇİN DAVUL ÇALIYOR
-
İş saatlerinin rutinliği, başka sanatçılarla meşgul olmak sizin kendi müzik çalışmalarınıza engel olmayacak mı?
- Kültür ataşeliği mesleğine zamanla adapte olacağım. Ama bu iş sadece ofiste oturularak yapılan bir iş değil. Sanatçılarla buluşmalar oluyor, projeler üretiliyor. Ofise de davul getirdim. Rahatlamak istediğimde, odaya kapanıp davul çalıyorum.
-
İş arkadaşlarınız ne diyor bu özel konser saatlerine?
- Çalmaya ara verince, 'Niye bitti?' diyorlar. Konsoloslukta çalışan arkadaşlar, daha önce konserlerime de gelirlerdi.
- Türkiye'de İsrailli bir sanatçı olarak mı, yoksa kültür ataşesi olarak yaşamak mı daha zor?
- Sanatçı olmak dünyanın hiç bir yerinde kolay değil. Müzikte başarmak için sadece iyi müzik yapmak yeterli değil. Şans, pazarlama, menaje, iyi ilişkiler, iyi çevre konuları... Aslında bundan biraz bıktım sayılır. Biraz değişiklik yapmak istedim. Eskiden sadece kendim için çalışıyordum. Biraz egoisttim. Ama sonra birisiyle tanıştım, ona aşık oldum ve aile olduk. Aslında bu benim kendi perspektifimden çıkmam için bir ilaç oldu. Şimdi de çocuğumuz var. Artık en önemli şey o. Sonra da işin sorumluluğu geliyor. Bu benim için bir misyon gibi...
SANAT, SINIRLARI KALDIRIYOR
-
İsrail'le Türkiye arasındaki siyasi zıtlaşmalar, kültür ilişkilerini de etkiliyor mu?
- Siyaset, kültüre karıştırılmamalı. İstanbul'da birçok ülkeden sanatçıyla çaldım. Hiçbir sorun yaşamadım. Sanat, sınırları kaldırıyor. Kültür ve sanat, aşktır. Aşkın gücüne inanmak gerekiyor.